CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, bugün CHP Bursa İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında; 2023 yılı ilk yedi ayına ilişkin ithalat verilerini ve Türkiye’nin tarımsal politikalarını değerlendirdi.
Sarıbal, Asıl fırtınanın ekim ayından sonra kopacağını belirtirken, 2024 yılında tarım ürünlerinin çok pahalı olacağını nedeninin ise ithalatların büyük bir kısmının döviz 16-18 lirayken yapıldığını dile getirdi.
"TARIMSAL İTHALATTA REKOR YILI OLACAK"
Orhan Sarıbal, konuşmasında şunları söyledi:
"Kişi başı yıllık 200 kilogram ekmek tüketimiyle dünyanın en çok ekmek tüketen ülkesiyiz. Yine gıda enflasyonunda Arjantin'den sonra şu anda dünyada ikinciyiz. Kaldı ki bu veri TÜİK'in verileri. TÜİK'in verilerine güvenmediğimize göre aslında dünyada gıda fiyatlarında hemen hemen birinci sıradayız. Okullardaki çocukların yoksulluk, açlık, kahvaltı, yemek meselesi pazarlardan insanlarımızın yeterli miktarda ürün alamaması, bütünüyle bunların özünde aslında tarımdaki çöküşün, tarımdaki bitişin temel birer sonucu olarak görüyoruz. Tarımsal ithalatta rekor yılı olarak 2023’ü şimdiden söyleyebiliyoruz. Tarımsal ithalat olağanüstü arttı. Neden? Bir, covidden sonra dünyada gıda fiyatları ve tarım ham madde fiyatları sürekli bir düşüş eğiliminde.
"İKTİDAR TARIMI ADETA OYUNCAĞA ÇEVİRDİ"
İki, 2020’den itibaren 2023’ün haziran ayına kadar dövizin baskı altında tutulması ve dolayısıyla ithalatın ucuz olması. Üç, Ukrayna-Rusya Savaşı nedeniyle hububat koridorunun adeta fırsata çevrilip ithalat koridoruna dönüştürülmesinden kaynaklanmaktadır. Özellikle son 21 yıldır AKP iktidarı tamamen rekabet, borsa, dünya fiyatları diyerek tarımı adeta bir oyuncağa çevirerek bir borsa, hisse meselesi üzerinde görüp tarımı maalesef bırakın zayıflatmayı adeta çürüttü, çaresiz bir hale getirdi. Tarımsal kitler kapatıldı. 18 kurumun hemen hemen birçoğu işlevsiz hale getirildi. Birkaç örnek; Toprak Mahsulleri Ofisi artık ithalatçı bir kurum haline dönüştürüldü. Zaman zaman yerelden elbette almaktadır. Marmara Birliği'nden tutun, Tariş'e kadar, Çukobirlik'inden tutun Tekel’ine kadar bütün kurumlar işlevsiz hale getirildi. Böyle olunca piyasayı regüle eden, çiftçiyi koruyan, çiftçiyi denetleyen, yanında olan hiçbir kurum kalmadı.
“TARİHİN EN KÖTÜ DESTEKLEME PROGRAMI”
Bir üçüncü özel mesele tarımda özelleştirme. Bütünüyle özelleştirmeyle yürüyen bir kavram. Özellikle sözleşmeli üretimle yürüyen bir kavram. Bunu iktidar özellikle harekete geçirmek istemekte. Özel şirketlere adeta piyasayı terk etmektedir. Sadece belirli ürünler, örneğin buğday gibi, çay gibi belirli ürünler ki bunlarda tavsiye fiyatı var, bir taban fiyat yok, o taban fiyatlarıyla şu anda ne yazık ki sistem tamamen şirketlerin kontrolü altında ve sözleşmeli tarım üzerinden de şirketlerle çiftçi ne yazık ki çaresiz ve baş başa kalmış durumda. Dördüncü etken, tarımsal desteklemeler. Gerçekten bütün dünyada covidle beraber tarım son hızıyla desteklenirken biz de her gün tarımsal destekleme zayıflamaktadır. Kanun çıktı 2006 yılında. ‘Gayrisafi Milli Hasıla’nın yüzde 1’inin altına düşmeyecek şekilde tarımı destekleyeceğiz’ dediler. Çok üzülerek söylüyorum, Mehmet Şimşek'le beraber, son bütçe iradesiyle beraber, bu oran binde 23’e düştü. Tarihin en kötü destekleme programı. 25 trilyon 500 milyarlık bir bütçe, Gayrisafi Milli Hasıla açıklandı, bunun yaklaşık olarak 254 milyar olması gerekiyor.
"DÖVİZDEKİ HER OYNAMA SEKTÖRÜ ETKİLİYOR"
Tarıma destek toplam 59 milyarlık bir destek. Sadece mazota gelen zam çiftçinin cebinden tam 65 milyar daha fazla para çıkarmakta. Yani toplam 59 milyarlık bir destekleme çiftçinin mazotuna gelen zammı yani farkı bile karşılayamamakta ama aynı tarihlerde örneğin 2022 yılında faize aynı hükümet 311 milyar TL ödedi. 39 milyar tarım desteği, 311 milyar faiz. 2023 yılında tarım destek 59 milyar TL, faiz 600 milyarın üzerinde. Şimdi siz bu koşullarda çiftçiyi nasıl ayağa kaldıracaksınız? Tarımsal üretimi nasıl yapacaksınız? Çünkü sadece bugün konuşacağımız ithalat değil, aynı zamanda tarımsal girdiler de tamamen ithal. Gübre, mazot, ilaç, tohum, hepsi dövizle. Dolayısıyla dövizdeki her oynama, en ufak bir kıpırdama sektöre ciddi yeni maliyetler yüklemektedir. Hatta öyle noktaya gelmişiz ki bazı ürünlerde üretim maliyeti ithalattan daha pahalı, yani inkar ederseniz daha ucuz edebiliyorsunuz. Bugün de yaşadığımız aslında meselenin özü tam da buna denk gelmektedir. Buradan baktığımızda bütçedeki destekleme payı 2022’de yüzde 1.3’tü, şu anda 1.1. Gayrisafi Milli Hasıla içindeki payı 2022’de binde 26’ydı, şu anda binde 23. Sürekli gerileme var.
"NÜFUS ARTIŞIYLA BERABER ÜRETİM ARTIŞI GERÇEKLEŞMEDİ"
Bir başka gerekçe ve sebep, ortaya çıkan 21 yıllık AKP döneminde 27 milyon dönüm tarım alanı tarımdan çıktı. 600 bin çiftçi üretimden çıktı. Türkiye ciddi anlamda cumhuriyet tarihinin en büyük ithalatını yapan 2023 yılıyla karşı karşıya gelmiş durumda. Oysa iktidar başka bir şey daha söyledi. Seçim beyannamesinde 'biz stratejik ürünlerde örneğin baklagiller ve yağlı tohumlarda iç ihtiyacımızı karşılayacak bir planlama yapıyoruz' dediler. Yine aynı iktidarın TÜİK açıklamalarına göre talep yani Türkiye'nin var olan ihtiyacı üretim tarafından karşılanmamaktadır. Örneğin, ekmeklik buğdayda sadece yüzde 79.9’unu karşılamaktayız. Mısırda yüzde 76.6’sını karşılayabiliyoruz. Pirinçte yüzde75’ini karşılıyoruz. Arpada yüzde 66’sını karşılıyoruz. Yeşil mercimekte yüzde 50.1’ini karşılıyoruz. Kırmızı mercimek de yüzde 57 karşılıyoruz. Yani iktidar açıkça şunu söyledi, 'biz Türkiye'de ürettiğimizde toplumumuzun ihtiyacını karşılayamıyoruz'. Çünkü iktidara geldikleri gün 66 milyon nüfusumuz vardı. Bugün nüfusumuz 85 milyon. Mülteciler, turistlerle beraber her gün 90 milyon insanın biz karnını doyurmak zorundayız. Maalesef nüfus artışına göre üretim artışı gerçekleşmediği için biz ithalat yapmak zorunda bırakıldık iktidarın uyguladığı tarım politikaları tarafından.
“İKTİDAR, DESTEKLERİN NE KADAR YETERSİZ OLDUĞUNU KENDİSİ AÇIKLADI”
Net bir şekilde şunu söyleyelim. Türkiye'de tarım politikası yok denir. Hayır, Türkiye'de çok bilinçli, çok düzenli, çok programlı bir tarım politikası uygulanmaktadır 1980’den bugüne kadar. Bunun en hızlı dönemi AKP tarafından 21 yıldır uygulanıyor ve gerçekten canımızı acıtan, ülke tarımını bitiren, çiftçiyi göçe zorlayan, sürekli çiftçiyi borçlandıran özel bir tarım politikası uygulanmakta. Üretimden tutun da ürün fiyatlarına kadar her şeyin şirketler tarafından belirlendiği bir tarihsel süreci yaşıyoruz ki bu çok planlı, çok organize bir iş. Bunun da en büyük sorumlusu birincisi 12 Eylül rejimidir. İkincisi de 21 yıllık AKP iktidarıdır. Bu arada iktidar çok net bir açıklama yaptı. Biz ısrarla diyoruz ki yüzde 1’lik desteklemeyi bu iktidar yapmadı. ‘Binde 33, binde 30 yaptık, ben destekliyorum’ dedi. Yaptıkları stratejik bütçe planlamasının raporunu yayınladılar temmuzun sonunda ve orada gördük ki çok açık bir şekilde kendileri itiraf ettiler, ‘biz binde 3 kadar destekledik, şimdi de binde 23 kadar destekliyoruz’ diyerek itiraf ettiler. Bizim ne kadar doğru söylediğimizi kendi elleriyle ve kendi kalemleriyle ispatladılar. Yani desteklemelerin ne kadar yetersiz ve başarısız olduğunu ortaya net bir şekilde koydular.
“CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK İTHALATI 2023’TE YAPILDI”
Biraz önce söylediğimiz gerekçelerle Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük ithalatının yaptığı yılı paylaşıyoruz. Yediğimiz ekmekten tutun da yemeklerde kullandığımız ayçiçek yağına kadar biz artık dışarıya bağımlıyız. 2022’de toplam ilk yedi ayda 13 milyon tonluk bir ithalat var. 2023’ün ilk yedi ayında 23 milyon ton dışarıdan tarım ve tarım ürünleri, gıda ürünleri ithalatımız var. Yaklaşık olarak ödediğimiz para 9,5 milyar dolar. Herkes pazarları, marketleri, açlığı, yoksulluğu, gıdaya ulaşamamazlığı konuşuyor. Ama bilin ki bu iktidar eliyle, Recep Tayyip Erdoğan hükümeti eliyle bu ülkenin insanı çok uluslu şirketlerin müşterisidir. Ukrayna, Rusya ve o ülkeler olmasa bu ülke ekmeğini pişiremeyecek. Yani iktidarın uyguladığı program çok net. Çiftçiye, emekliye, halka yok. Ama şirketlere var. Bu kadar ithalat kimi zengin etmektedir? Şirketleri zengin etmektedir. Kim bu şirketler? Yabancı şirketler. Ne yaparlar? 85 milyon insanı müşteri olarak kullanırlar. Demek ki para var. Önemli olan o paranın nerede, niçin, kim için harcanacağı. Dolayısıyla bu ithalatla ne çiftçi ayakta kalır, ne de halk ucuz gıda yiyebilir.
“ASIL FIRTINA 2024’TE KOPACAK”
Asıl fırtınanın ekim ayından sonra kopacağını, 2024’ün çok daha pahalı olacağını söyleyeyim. Çünkü bu ithalatların büyük bir kısmı döviz 16-18 lirayken yapıldı. Şimdi bundan sonraki bütün ithalatlar çok daha yüksek fiyatlarla yapılacak. En önemlisi çiftçinin girdileri çok hızlı arttığı için, asıl girdi maliyetleri bundan sonra artacak. Türkiye bunlara muhtaç değildir. Bu bir kader de değildir. Halktan, emekten, çiftçiden yana bir tarım politikası uygulanabilir. Kamu özel ortaklığıyla, şirketlere, müteahhitlere, saraya, saray şürekâsına, Tayyip Erdoğan saltanatına ayrılan paranın çiftçiye, köylüye, halka ayrılması lazım. Bu mümkün, yapılabilir. Sorun, düzen sorunudur. Sorun, Recep Tayyip Erdoğan'ın bu ülkede yarattığı tahribattır. Recep Tayyip Erdoğan ve hükümeti gittiğinde bu ülke yeniden gerçekten çiftçisiyle, emekçisiyle, tüketicisiyle yurtsever halkçı politikalarıyla yeniden ayağa kalkacaktır.”