Fatih ERBOZ / Ankara
Türk ekonomisinin mevcut durumunun tablosunu çizen CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu, dünyanın belki de üçüncü dünya savaşına doğru gittiğini, yeni sistemle birlikte devlet aklını ve hafızasını kaybeden Türkiye'nin bu mücadeleye tam hazır olmadığını söyledi. Devletin çok israf yaptığını da belirten Kuşoğlu, Türkiye'de vergi adaletinin tam olarak hayata geçirilemediğine dikkat çekti. Kuşoğlu, "Maliye Bakanlığını kapatsak bu kadar olur" dedi. Kuşoğlu, yaşanan gelişmelerle ilgili sorularımızı yanıtladı.
Türk ekonomisi bu noktaya nasıl geldi?
Krizin bana göre iki ana nedeni var. Bunlardan biri AKP döneminde uygulanan ekonomi politikaları. Bu dönemde çok rahat borçlanıldı, küresel koşullar nedeniyle çok ucuza borçlanıldı. Ayrıca döviz olarak halkın ve şirketlerin de borçlanması sağlandı. Ancak bunun karşılığında üretim yapılmadı. Üretmeyen, özellikle ticaret açığını, cari açığını yok etmeyen bir anlayış söz konusu oldu. Yani temel ekonomi modelimiz yanlıştı. Bundan dolayı bu noktaya geldik. İkincisi özellikle son üç senede güven vermeyen bir iktidar söz konusu. Son senelerde bakıyorsunuz rakamlara, 15 binin üzerinde 1 milyon dolar ve üzeri para yurt dışına çıkmış. Ne kadar olduğunu tam olarak bilmiyoruz ama çok büyük para çıktığını ve bu paranın önemli bölümünün de iktidara yakın iş adamları tarafından çıkarıldığını biliyoruz. İktidara yakın iş adamları ve şirketler de iktidara güvenmiyor. Her an paralarına ve servetlerine el konabileceğini düşünüyorlar. Bu nedenle büyük paralar yurt dışına çıkarıldı ve Türkiye'ye yatırım azaldı, az yatırım yapılmaya başlandı. Güven ortamının eksikliği hem dışarıdan gelen yatırımların azalmasına ve yine Türkiye'den para çıkmasına sebep oldu. Bunun sonucu olarak da geldiğimiz noktada büyük sıkıntılar oluştu. Normalde dar boğaz olması gerekirken, iktidarın yanlış tutumu nedeniyle bu bir krize dönüştü. Alınan bazı önlemler var, bu önlemler aslında dar boğazdan çıkış için alınan önlemler, yanlış değil. Ancak bir krizi önlemeye yönelik, yeni ekonomik dengelerin kurulmasını sağlamaya yönelik değil. Bu geciktiriliyor, sürekli olarak geciktirildiği için maliyet artıyor, ekonomik dengenin çok daha yukarıda oluşması söz konusu oluyor bu durumda.
Sizce bu sorunlu ekonomik ortamdan nasıl çıkılabilir? Yeni ekonomik dengeler nasıl oluşacak? Örneğin Katar'dan 15 milyar dolar sağlandığı ifade edildi bu ilaç olacak mı?
Katar ile yapılan 15 milyar dolarlık anlaşma prensip anlaşmasıdır. Merkez Bankası Başkanı anlaşma yaptı 3 milyar dolar için. Çok detaylı bilmiyoruz ama, özel swap anlaşması yapıldı. Bize 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım yapılacağı söylenmişti, swap anlaşması doğrudan bir yatırım değil. İçeriğini de bilmiyoruz, kalanının ne zaman yapılacağını bilmiyoruz? Dolayısıyla çok güven veren bir anlaşma söz konusu değil. Bugün Katar bize karşılıksız olarak 15 milyar dolar verse bile bunun Türkiye'deki soruna ilaç olması mümkün değil. Bizim kredibilite sorunumuz var. Türkiye'ye borç verenlerin tekrar güven duyup borç verebilir hale gelmeleri gerekiyor. Türkiye'nin ekonomik koşullarının bu güveni sağlayacak şekilde olması yani ekonomik dengelerin sağlanmış olması gerekiyor. Türkiye'ye borç verenler, Türkiye'ye yatırım yapacak olanlar, Türkiye'nin faiz oranı budur, bu aşağı yukarı bu şekilde devam eder, dövizin, doların, euronun Türk Lirası karşısındaki değeri budur, bu da uzun bir süre istikrarlı bir şekilde devam edebilir, dengelerini görebilmeleri gerek. Türkiye'nin şu kadar tasarruf yapacak, şu kadar cari açığı olacak, şu kadar yatırım yapacak, ticaret açığı şu kadar olacak, bütçe açığı şu kadar olacak demeleri gerekiyor. Önümüzdeki dönem dengeler devam eder, önümüzü görebiliyoruz, en az bir yıl Türkiye'nin önü açık demeleri gerekir. Bu şartlarda kredinin verilmesi söz konusu olur. Bunun için de güven olması gerek, ayrıca yeni ekonomik dengelerin kurulması ve Türkiye'nin önünün açılması gerekir.
Vatandaş henüz krizin farkında değil. Neden?
Henüz vatandaşa elbette yansımadı. Yani yeni kur, yeni faiz oranları belli değil. Net olarak oturmadı, yurt dışından yapılacak ithalat ile beraber Türkiye'deki ekonomik dengenin uluslararası küresel düzeyde eşitlenmesiyle beraber, yeni durumun Türkiye'nin aleyhine, vatandaşın aleyhine olduğu, gelirinin düştüğü, bunlar anlaşılacak. Vatandaş alışveriş filesinde, aylık gelirinde etkilerini görebilecek. Bu zaman alır. Akaryakıt fiyatları ile olacak, akaryakıt fiyatlarının piyasadaki her ürünün fiyatına yansıması ile olacak. Bu netleşmediği için vatandaş algılamadı, bir süre sonra anlaşılır. Türkiye'nin ekonomik açıdan önü maalesef pek açık görünmüyor.
Yeni ekonomik model açıklandı, bu model ile o güven veriliyor mu, Türkiye'nin bahsettiğiniz anlamda artık bir yol haritası var mı?
Ekonomik model teorik olarak açıklandı. Yani Hazine ve Maliye Bakanı'nın açıkladığı ekonomik model, bir üniversitede öğrencilere ders olarak anlatılabilirdi. Modelin nasıl olması gerektiği, hangi unsurların olması gerektiği gibi. Türkiye için de geçerli olabilir. Rus ekonomisi için de, her hangi bir ekonomik model için geçerli olabilecek bir anlatımdı. Bunun rakamlandırılması gerekiyor. Türkiye'nin ekonomik dengelerinin kurulması gerekiyor, sorun orada. Türkiye hangi yatırımları yapacak, kamuda hangi yatırımları yapmayacak da tasarrufa dönüştürecek, açığını ne kadar düşürecek, döviz faiz dengesi ne olacak? Bütün bunlardan sonra Türkiye diyecek ki ben personel giderlerini bütçede yüzde şu rakamdan düşüreceğim ya da düşürmeyeceğim, yatırımlarımı düşüreceğim, tasarruflarımı aktaracağım, bunların denmesi gerek. Hazine ve Maliye Bakanı'nın sunumu rakamlandırılmış bir sunum değil. Biz bu rakamları, hedefleri gözeteceğiz önümüzdeki bir yıl içinde, uzun vade içinde bunlara ulaşacağız demedi. Teorik bir model açıklaması yapıldı. Bunu yapabilirse yeni ekonomik dengeleri oturtmuş olur, güven de verebiliyorsa oturmuş olur. O zaman insanlar güvenirse yatırım yaparlar elbette.
Rakamlandırılsa, yeni ekonomik dengelerin oturması olsa bile uluslararası piyasalarda güven verir mi Türkiye?
Elbette bu arada yapılması gerekenleri de yapması söz konusu olacaktır. Ülkede bazı bankaların ve şirketlerin iflas noktasında olduğunu biliyoruz. Bunların nasıl kurtarılacağı, Hazine'nin bunlara nasıl destek vereceği bütün bunların net olarak ortaya konması gerekiyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde Türkiye'nin vizyonu ne olabilir, ekonomi, dış politika konularında nasıl bir vizyon konuyor?
Dünyada yeni dengelerin oluşmasına çalışılıyor. Kapitalizmin bir krizi var. Ekonomide ürettiğinin çok çok fazlası, ekonomik alışverişin, reel sektörün mal ticaretinin çok daha fazlası, on katına yakın bir finans ekonomisi, yani para alış verişi var. Çin ile ABD arasında mücadele var. Dünyanın rezerv parası, doların, euronun, Çin para biriminin olması için çalışanlar var. Böyle bir mücadelede Türkiye'nin haddini ve yerini bilmesi gerekiyor. Bütün bu kavgayı unutmadan kendisini koruyarak geleceğe taşıması gerek. Türkiye'nin bu kavga içinde uzun yıllara yönelik planları, projeleri olması lazım. Devlet aklı dediğimiz de budur. Bu, uzun dönemli öngörebilir olmaktır. Türkiye'nin bir taraf olmasına gerek yok. Taraf da olabilir zaman zaman. Kendi uzun dönemli menfaatlerini bilmesi, kendi menfaatlerine göre hareket etmesi gerekiyor.
Yeni sisteme geçiş tüm bunlar öngörülerek mi yapıldı, yoksa bu geçişten sonra mı bunlar ortaya çıktı?
Cumhurbaşkanlığı sistemine Türkiye sanki geçirildi. AKP de gündeminden çıkarmışken birden bire gündeme getirildi anayasa değişikliği olarak. Ondan sonra anayasa değişikliği, referandum yaptık, gündemde olmadığı halde, Türkiye'nin bekası için zamanında seçim yapılmalıdır dendiği halde erken seçim yaptık ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini devreye soktuk. Bunlar hazırlıklı ve bilinçli olmadı. Vatandaşın bilgisi dahilinde olmadı, binlerce yıllık başbakanlık geleneğimizi yok ettik. Bürokratik geleneğimizi yok ettik. Böyle bir krize, böyle bir mücadele içine devlet aklından ve hafızasından yoksun olarak mücadele etmemiz en büyük zaafımız şu anda.
AB, Almanya, Türkiye'nin para bulması için çare mi?
Hayır, Türkiye'nin ekonomik dengelerini oturtması ve güven vermesi gerek. Türkiye bunu yapmıyor, bir türlü somutlaştıramıyor.
Bu somutlaştıramama devlet hafızasının eksikliğinden mi kaynaklanıyor?
Bu noktada anlaşılmaz bir şey var. Türkiye bunları bilmiyor değil. Az çok ekonomi okumuş olan herkes, bizim akademisyenlerimiz, bürokratlarımız nasıl olması gerektiğini çok iyi bilirler ama yapılmıyor bu. Neden yapılmadığını ben de anlamıyorum net olarak. Yapılmamasının sebeplerinden biri, nasıl bir krize girildi bu krizi fırsata çevirelim, elinde döviz bulunduran, biriktiren, stoklayan yandaşlar da var, yandaşlar bankalardan, büyük kuruluşlardan iflas edenleri, değeri düşenleri satın alsın diye düşünüyorlar. Sermayenin el değiştirmesine çalışıyorlar. Türkiye'yi çok daha fazla riske sokar. Türkiye için gerçekte beka sorunu bu noktada oluşuyor. Çok önemli bir sıkıntı. Kendi adamları ya da kendi yandaşları o şirketlere sahip olacak diye Türkiye'yi bu derece riske atamazsınız. Türkiye'nin bu yapısını, ekonomik dengesini geciktiremezsiniz. Bu çok büyük ihanettir Türkiye için.
Devlet Planlama Teşkilatı neden kapatıldı size göre?
Devlet Planlama Teşkilatı kapatıldı, Kalkınma Bakanlığı'na dönüştürüldü dendi ama Devlet Planlama Teşkilatı, daha bağımsız, teknik çalışanların olduğu bir kurumdu. Ağırlığı vardı devlet içinde. Yatırımlar Devlet Planlama Teşkilatı'nın kontrölündeydi. Bu kontrol kaldırıldı, Devlet Planlama Teşkilatı artık yatırımları kontrol edemiyor, yönlendiremiyor. Bir anlamı da kalmadı, sadece beş yıllık planları yapıyor. Hiçbir bağlayıcılığı yok bu planların, uygulama ile ilgili planlama yerine geçtiği söylenen Kalkınma Bakanlığı'nın bir yönlendirmesi söz konusu değil.
Türkiye'de vergi adaleti çok konuşulur ama uygulanmaz, size göre nasıl sağlanır?
Türkiye'de vergi adaleti yok, çünkü Türkiye'de vergi yok. Gelir ve kurumlar vergisi hemen hemen almıyoruz diyebileceğim noktada. Doğrudan vergiler değil, dolaylı vergiler Türkiye'de söz konusu. Gerçek anlamda beyana dayanan kurumlar ve gelir vergisini Türkiye alamıyor. Maliye Bakanlığı'nı kapatsak bu kadar olur. 2018 yılında 600 milyar vergi var. Bunun çok büyük bir bölümü sabah kalktığımızda, elektrik, su üzerinden, otobüse bindiğimiz ücret, yediğimiz içtiğimiz her şey üzerinden alınan dolaylı vergiler. ÖTV ve KDV, ithalat üzerinden, petrol, otomobil üzerinden alınan vergiler. Kazancımız vergilendirilmiyor. Kazancımız vergilendirilmediği için de günlük harcamalarımıza göre, sizin geliriniz benim gelirimin 100 katı bile olsa aynı vergiyi ödüyoruz, kazancımıza göre vergi ödemiyoruz. Dolayasıyla Türkiye vergi adaletini bu anlayış içinde sağlayamaz. Kazancı vergileyebilmeli Türkiye. Bunu yapamıyorsa vergilendirmiyorum teşvik ediyorum diyebilmeli, bütün bunları yapamıyor.
Türkiye tasarruf ve denetim kavramlarını unutuyor mu?
Devlette hiçbir şekilde tasarruf yok. Devlet kadar israf eden bir kurum yok. Son yıllarda en fazla israf eden kurum devlet. Cam binaların çoğu devlet kurumlarına ait. Bakanlıklara ait. Türkiye yeni bir cumhuriyet değil. Şimdiye kadar da bürokrasi açıkta kalmadı. Bu dönemde mevcudun bin kat daha fazlası yeni binaya kavuşuldu. Modern binalar ama kiralık binalar. Sanıyorum 2018 yılında 1 milyara yakın kira ödemiş olacak. Hiç gereği yok bu rakamın. Bu taşıtlar için de söz konusu. Leasing ile taşıtlar alınıyor, devletin kendi araçları var, ilave olarak kiralanıyor, Maliye Bakanlığı maalesef bunların tam hesabını bilemiyor. Ayrıca ihale edilmeden yatırımlar var. Örneğin TBMM içinde her sene aynı işler tekrar tekrar yapılır birileri para kazansın diye. İnsafsızca bir para harcama söz konusu. Türkiye bütçesi bütün bunları kaldıramıyor açıkçası, açık veriyoruz. Gereksiz harcama yapıyoruz.
Denetim nasıl olacak?
Yasamanın en önemli görevlerinden biri kanun yapmak ve hükümeti denetlemek. TBMM'nin bu sene yaklaşık 760 milyar liralık harcamayı denetliyor olması gerekir. Bu harcamayı nasıl yaptın, doğru mu yaptın, usulüne uygun mu yaptın, bunun sonuçları doğru olarak alındı mı? Ne sonuçlar alındı harcamalar sonunda, iyi mi oldu, kötü mü oldu, bütün bunları TBMM'nin görmesi gerek. Sayıştay'a bu denetimi bütün dünyada olduğu gibi biz de havale etmiş durumdayız. Sayıştay'dan da net olarak alamıyoruz. Kurumların içinde kendi denetim kurulları vardı. Bütün teftiş kurulları kaldırıldı, yerlerine konan birimler bu işlevi yerine getirmediler, kadrolarını bile veremediler, hiçbir şekilde denetim yapılamıyor.
KRİZ TÜM DÜNYAYA YAYILABİLİR
Türkiye'nin dış politikasına yönelik söylenen her söz özellikle yetkililer tarafından Türk ekonomisi üzerine etki yapıyor son dönemde. En ufak bir açıklamanın ardından Batı ülkelerinde tartışma başlıyor. Dış politika Türkiye'nin ekonomisini ne kadar ve nasıl etkiliyor?
Küresel düzen içinde bütün ülkeler birbirinden etkileniyor. Türkiye'deki bankaların, sigorta şirketlerinin önemli bölümü yabancılara ait. Türkiye'deki perakende sektörü önemli ölçüde yabancılarda. Otomotiv sektörü, enerji sektörü yabancılarda. Yabancıların Türk ekonomisindeki yeri çok önemli, bunu kabul etmemiz gerek. Bankalardan başlayarak, sanayi kuruluşlarından, sigorta şirketlerinden başlayarak birçok firma bu krizden etkilenecek. Türkiye'nin etkilenmesi demek örneğin İspanyolların etkilenmesi demek, Türkiye'de bankaları var. İngilizlerin, Almanların etkilenmesi demek, büyük yatırımları var Türkiye'de. Türkiye'deki kriz sadece Türkiye'ye haiz değil, bütün dünyayı etkileyecek, tetikleyecek bir kriz. Krizin yayılması da söz konusu olabilir Türkiye üzerinden. ABD'nin de bütün dünyada küresel yatırımları var. Trump dünya dengelerini değiştiriyor. Bunun somut örneğini Türkiye üzerinde görüyoruz. Türkiye üzerinde Trump somut olarak oynuyor, Türkiye'nin bir müttefik olmasına rağmen. Dolayısıyla bütün dünya dengelerinin değiştirilmeye çalışıldığı, yeni dünya düzeninin kurulmaya çalışıldığı bir dönem yaşıyoruz. Belki bir üçüncü dünya savaşı öncesindeyiz. Belki üçüncü dünya savaşı ekonomi ve siyaset savaşı ile yapılmış olacak, askeri savaşa gerek olmadan. Bu savaşı epeyden beri yaşıyoruz. İnşallah askeri savaşa dönüşmez. Türkiye'nin bu süreçte yerini çok iyi bilmesi gerek. Dengelerini çok iyi bilmesi gerek.
Tam bu noktada ne gibi önlemler alınabilir?
Türkiye'nin ekonomik güvenliği yok. Ekonomik güvenlik kavramına Türkiye önem vermedi. Artık ekonomik güvenlik de askeri güvenlik kadar günümüzde önemli bir konu. Siber güvenlik çok önemli. Sizin bütün kurumlarınızın elektronik ortamda, iletişim ortamında güvenliklerinin sağlanmış olması gerek. Böyle bir dünyada ekonomik güvenliğimizden, siber güvenliğimizden bahsetmemiz söz konusu değil yeterli olarak. Bu konuda da yeterli önlemlerin alınmadığını görüyoruz. ABD ve Çin mücadelesine, ABD, Rusya da dahil ana aktörler ABD ve Çin. Bu iki devletin mücadelesinde Türkiye'nin arada yem olmaması lazım.
DEVLET AKLI KAYIP
4 Kasım tarihinde İran'a yönelik başlayacak olan ambargodan biz nasıl etkileniriz?
İran'a ambargonun asıl nedeni Çin ile mücadele. Bunu görmemiz, anlamamız lazım. ABD'yi de anlamamız lazım. Kendisi şu anda dünya liderlik dengeleri içindeki konumunu kaybetmemek istiyor. Çin de onu olağanüstü zorluyor. Bu yapı içinde bizim nasıl durmamız gerektiğini devlet aklı en iyi bilecektir. Türkiye'nin uzun vadeli planı olmalı, ne yapacağını biliyor olmalı. Türkiye, yeni dünya dengeleri içinde daha önemli konumda olabilir. Türkiye'nin İslam dünyasından umduğunu bulamaması söz konusu oldu. Türk cumhuriyetleri ile ilişkisi yok. Azerbaycan haricindeki Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerimizi olması gereken noktaya getiremedik. Türkiye'nin yeni dünya dengeleri içinde Türkçe konuşan Türk cumhuriyetlerine çok ihtiyacı vardı, böyle fırsatı devlet aklının olmamasından dolayı kaçırıyoruz.
KÜRESEL MÜCADELE İÇİN ÇOK ZAYIFIZ
Türkiye yem olmaması için ne yapılmalı?
Türkiye daha önce böyle durumlar yaşadı. Örneğin Soğuk savaş dönemi yaşadı. İkinci dünya savaşında yaşadı. Tecrübelerimiz var. Devlet aklının, devlet hafızasının devreye girmesi lazım. Kimsenin kişisel sorunu değil bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası ile ilgili bir sorun. Şu anda devlet aklı devrede değil. Neden değil, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtik, bütün kurumlarımızı sıfırladık, hafızaları kalmadı, üst düzey bürokrasimizi yok ettik, çok zayıf durumdayız şu anda küresel mücadelede.
TÜRKİYE KENDİNİ AVUTUYOR
CHP'nin çözüm önerisi ve modeli ne?
Bunlar kolay konular değil. Mevcut yapıdan üretim ekonomisine çok çabuk geçmek söz konusu değil. Bunun planlanması lazım. Türkiye ne üretecek? Nerede üretecek? Türkiye bunları yapmadı, bir sanayi envanteri bile çıkarmadı henüz. Özellikle Ar-Ge'ye dayalı yüksek teknolojik ürünler üretmesi gerektiğini hep söylüyoruz. Türkiye bu yönde çalışma yapmıyor, bazı rakamlarla kendini avutuyor. Ar-Ge'nin önemi bütün dünyada biliniyor. Gerçek anlamda Ar-Ge çalışmamız yok, inovasyonumuz yok bizim. Bunun için devletin devreye girmesi, devletin arkasında olduğu Ar-Ge çalışması lazım. O inovasyonların, Ar-Ge ürünlerinin, reel ürünlerin, piyasada alınıp satılması için bütün gücüyle devletin devrede olması gerekiyor. Bir masal anlatılıyor, bütün dünyanın haberi var, iyi de bunu uygulamak? Bu noktada yapılması gerekenler maalesef yapılmıyor. Devlet aklı, devlet hafızası bu nedenle önemli.