CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu, son günlerde kamuoyunun gündeminde yer alan "kara para aklama" iddialarına ilişkin açıklama yaptı.
"Yine Erdoğan iktidarını girdiği bu karanlık ve kara yoldan dönme konusunda uyarıyor ve soruyoruz" diyen Kuşoğlu, 3 maddede şu soruları sıraladı:
1- Yurt dışındaki Türk vatandaşlarına ait servetlerin toplamı ne kadardır?
2- Bu iktidar döneminde uygulanan 8 servet affı sonucu olarak taahhüt edilen ve sisteme giren döviz ve diğer varlıkların tutarı ne kadardır?
3- MASAK veya diğer kurumlarca kara para konusunda açılmış ve sonuçlandırılmış kaç soruşturma vardır?
Kuşoğlu basın açıklamasında şunları söyledi:
Bilindiği gibi Türkiye, geçen yıl FATF (Mali Eylem Görev Gücü) tarafından gri listeye alındı.
FATF Başkanı Marcus Pleyer, Türkiye’nin gri listeye alındığını açıkladığı 21 Ekim 2021 tarihli basın toplantısında şunları söyledi;
“ Türkiye, kara para aklama vakalarını, El Kaide ve IŞID gibi BM tarafından terörist olarak tanınan gruplarla bağlantılı para transferlerini takibe almalı. Türkiye’nin kara parayı önlemede, terörün finansmanını engellemede, suç örgütleri ve yolsuzluklarla mücadelede attığı adımları öncelemesi gereklidir. Türk Hükümeti, bu konuda son derece üst düzey siyasi taahhütlerde bulundu. Türk Hükümetini bu taahhütlerini somutlaştırmaya çağırıyorum.”
Bu sıkıntılı durum bize göre devletin değil siyasi iradenin yanlış politikalarının sonucudur.
FATF Başkanı dolaylı olarak Türkiye’nin terör grupları ile ilişkili olduğunu, kara para transferlerini takibe almadığını, terörün finansmanını engellemediğini, yolsuzluklarla ve suç örgütleriyle mücadele etmediğini söylemiştir.
FATF Başkanı’nın bir diğer söylemi ise Türk Hükümetinin durumu kabul ederek son derece üst düzey taahhütlerde bulunduğudur.
Türkiye açısından gerçek anlamda üzüntü verici bir durumda olduğumuz açıktır. Kara para ve yolsuzluk tartışmalarının gündemi işgal ettiği bu süreçte Plan ve Bütçe Komisyonu olarak böyle bir açıklama yapma gereği ortaya çıktığına inanıyoruz.
Erdoğan iktidarının özellikle son yıllarında kamu mali yapısı ve mali kurumlar çok fazla tahrip edilmiş durumdadır. Bu tahribat yasama/bütçe denetiminden başlıyor, vergi denetimleri, MASAK denetimleri, kurumların iç denetimleri ve yargıya kadar uzanıyor.
Mevzuatta da önemli hasarlar oluşturulmuş durumdadır. Mevzuatta oluşturulan hasarlarla illegal uygulamalar yasallaştırılmış, düzenlenmesi gereken birçok konu düzenleme yapılmayarak veya tahrifat yapılarak uygulanamaz hale getirilmiş durumdadır.
Örneğin, 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Sayıştay ve Kamu İhale Kanunlarında yapılan anormal değişiklikler gri listeye alınmamızın arkasında bulunan saklı gerekçelerdir. Yine örneğin, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30’uncu maddesi uyarınca vergi cennetlerinden yapılacak transferler % 30 oranında vergi kesintisine tabi olacak iken Erdoğan iktidarı vergi cennetleri listesini yayınlamadığı için bu kesinti asla yapılmamış ve Man Adası gibi vergi cennetlerinden vergisiz kara para transferleri rahatça yapılabilmiştir.
Tüm bu anlatılanlar doğrultusunda;
Türkiye’nin 1991 yılında üye olduğu Mali Eylem Görev Gücü (FATF) ilkelerinin (40 ilke) en önemlileri yerine getirilmemiştir. Özellikle de PEP’s yani siyasi nüfuz sahibi kişilerin ve yakınlarının mali işlemlerinin yakından takibi ilkesine asla uyulmamıştır. Sayın Erdoğan’ın “mal varlığı, servet beyanı gibi konuları siyasilere, başbakan, bakanlardan, il-ilçe başkanlarına kadar indirirseniz bu partide yönetici bulamazsınız” sözü konu ile ilgili bakışını ve sorumluluğunu net olarak göstermektedir.
Bu dönemde 8 kez servet affı çıkarılarak kara paranın sisteme girmesi teşvik edilmiş, siyasi etik yasası çıkarılmayarak, GRECO gibi uluslararası yolsuzluklarla mücadele örgütü benzeri kuruluşların ilkeleri kabul edilmeyerek, Düzenleyici ve Denetleyici kuruluşlar, örneğin, BDDK VE SPK gibi kurullar etkin çalıştırılmayarak, TC Merkez Bankası gibi bağımsız kurumların bağımsızlıkları engellenerek sistem çökertilmiş yolsuzluk ve kara para ortamı hazırlanmıştır.
Yurt dışında Türk vatandaşlarına ait olan en az 300 milyar ABD doları olduğu söylenmektedir. Bunun önemli bir bölümü de kara paradır. Yani kara para sisteme girdikten sonra yurt dışına çıkarılmaktadır. Bunun gerekçesi bir yönüyle kara paranın serbestçe dolaşımı, demokratik hukuk sisteminin işletilmemesi, hukukun üstünlüğünün ayaklar altına alınmış olması, yargının bağımsızlığının tesis edilememesi ve iktidara güven duyulmaması gibi olgulardır.
Kara para ülkesi olmamız, komşu ülke mafyalarının merkezi ve çatışma alanı haline gelmemiz hiçbir şekilde mazur gösterilemez. Hele birçok iktidar mensubunun söylediği; “Kara paranın nemasını hep Amerika yiyecek değil ya, Türkiye’nin bu döviz kıtlığında kara paradan faydalanması lazım” görüşü anlaşılır değildir. Zira bu yolla giren kara para, ahlaksızlık, karmaşa, suç, hukuksuzluk, adaletsizlik, devlette kurumsal çöküş, toplumda etik ve güvenlik sorunu olarak bedel ödetmektedir.
Ayrıca kara para sisteme girdikten sonra Türkiye’yi terk etmekte ve hayrı varsa da görmemiz mümkün olmamaktadır.
Aslında bir ülkeye giren kara para, bir eve giren haram ve ayıplı para ile benzer etkidedir.
Biz Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak hem komisyon görüşmelerinde, hem TBMM Genel Kurulu’nda, hem de medya da defalarca uyarılarda bulunduk ve Anayasa’nın ve mevzuatın tarafımıza yüklediği muhalefet görevimizi yapmaya çalıştık.
Yine Erdoğan iktidarını girdiği bu karanlık ve kara yoldan dönme konusunda uyarıyor ve soruyoruz;
1- Yurt dışındaki Türk vatandaşlarına ait servetlerin toplamı ne kadardır?
2- Bu iktidar döneminde uygulanan 8 servet affı sonucu olarak taahhüt edilen ve sisteme giren döviz ve diğer varlıkların tutarı ne kadardır?
3- MASAK veya diğer kurumlarca kara para konusunda açılmış ve sonuçlandırılmış kaç soruşturma vardır?
En kısa sürede bu anlayış, bu uygulamalardan ve bu siyasi, kadrolardan kurtulmayı diliyoruz.