CHP'de Tunç Soyer de değişim dedi

CHP'de Tunç Soyer de değişim dedi

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 7 sayfalık bir bildiri yayınlayarak CHP’de değişim olması gerektiğini açıkladı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Cumhurbaşkanı Seçimi ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde alınan sonuçlara ilişkin bir açıklama yaptı. Ekrem İmamoğlu, Tanju Özcan gibi isimlerden sonra değişimin şart olduğunu bir Japon atasözü ile açıklayan Tunç Soyer, “Zafer değil yenilgi öğretir” dedi.

Partisini eksikleri ve kusurlarının olduğuna değinen Tunç Soyer, değişime ihtiyaç olduğundan şüphe olmadığını da aktardı.

Tunç Soyer değişim mesajını şu şekilde kaydetti:

YENİ SİYASET BELGESİ

İZMİR DURUŞU

Cumhuriyetin 100. Yılındayız.

Cumhuriyet tarihimizin en kritik seçimlerinden birini 14 Mayıs 2023’te gerçekleştirdik.

Bizi kutuplaştıran ve ikiye bölen siyaset diline rağmen toplumumuz sağduyusunu korumayı

başardı. Ülkemizde her yüz kişiden 87’si sandığa giderek demokrasimizin bu önemli kilometre

taşını tarihe not düştü.

Tercihimiz her ne olursa olsun hepimiz tek bir doğruda buluştuk: Hâkimiyet kayıtsız şartsız

milletindir. Bu seçimde demokrasiye olan tam inancımızı ortaya koyduk ve sonuçları da

olgunlukla karşıladık.

Toplumun sağduyusu ve olgunluğu, Türkiye’de demokrasinin sağlığı ve geleceği konusunda

iyimser olmamıza ne yazık ki yeterli değil.

Türkiye hakkında düşünen, yazan ve konuşan pek çok kişi gibi, ülkemizde siyasetin toplumun

çok gerisinde kaldığı gerçeğini gözlemliyor ve endişe ediyoruz.

Bugün gelinen noktada, Türkiye’nin durumu ve geleceğinden çok partimizin tartışmaya konu

edilmesini üzüntüyle karşılıyoruz.

Bu tartışmaya önce İzmir’den bakmaya gayret edeceğiz. İzmir, CHP’nin açık ara en yüksek oy

aldığı Büyükşehir’dir. Onlarca yıldır üreterek değil de rant elde ederek zenginleşmekten

fazlasına aklı ermeyen iktidarlar tarafından ihmal edilmiş, nispi olarak yoksullaştırılmış olan

İzmir, bütün bu süreç boyunca, kararlılıkla CHP’ye destek vermeyi sürdürmüştür.

İzmir daima hayattan yanadır. Daima özgürlüklerin tarafında olmuştur. Eşit ve eşitlikçi

ruhuyla, kendisiyle ve kendisi gibi olmayanlarla barışık kültürüyle İzmir, otoriter ve popülist

siyasal iklimin ülkemizdeki biricik panzehridir.

Partimiz CHP, evrensel değerlerin ülkemiz siyasetindeki en güçlü savunucusudur. İşte bu

nedenle CHP ve İzmir arasındaki güçlü ilişki bir tesadüf değildir. Her ikisinin de özünde

Anadolu’dan dünyaya uzanan bir uygarlık köprüsü inşa etme gayreti yer almaktadır.

Yazık ki değerli partimiz CHP’nin birçok kişi tarafından, kendi kariyeri veya popülaritesi için

harcanabilir basit bir kurum olarak görüldüğünü gözlemliyoruz.

Ülkemizin bu zor şartları altında, kamu vicdanını ihlal ederek yürütülen tartışmaların dışında

kalmak İzmirli olma sağduyumuzun bir sonucudur.

Bu duruş; güçsüzlük ya da zafiyetten değil, zerafettendir.

Her şeyden önce belirtmek gerekiyor ki, seçim gününde demokratik bir çerçevenin çizilmiş

olması seçimin adil olduğu anlamına gelmiyor.

14 Mayıs’ta gerçekleşen seçim adil bir seçim değildi. Millet İttifakı ve CHP’nin karşısında bir

siyasi parti ya da bir ittifak değil, bir parti-devlet vardı. Bu tespit seçimin kaybedilmiş

olmasının bir mazereti değil, bir gerçekliğin tarifi ve bu oluşumun devletle bütünleşmesi

sürecinde gerekli reaksiyonların gerçekleştirilememiş olduğunun da kabulüdür.

2013’te Gezi protestoları bahane edilerek başlayan süreç, özgürlüklerin kısıtlandığı, anayasal

hakların yok sayıldığı keyfi bir düzene dönüştü. 2018’den itibaren uygulamaya konan

ekonomi politikası ise, bir devletin devlet olmasının en önemli unsurlarından biri olan

parasının hızla değersizleşmesine, toplumun hızla yoksullaşmasına neden oldu. Tüm karar

mekanizmalarının tek kişinin yetkisine devredildiği bu süreç devletin giderek acizleştiği bir

dönemi başlattı. Pandemide maske dağıtılamayan, acziyet belli olmasın diye gerçek verilerin

toplumdan gizlendiği bu sistem maalesef, ülkenin yaşadığı en büyük felaket olan 6 Şubat

depreminde bir defa daha kendisini gösterdi. Depreme müdahale edilemeyen ilk 48 saatte,

hayata döndürülebilecek sayısız canımızı yitirdik.

Türkiye, uzun süredir, tarihinde benzeri görülmemiş kadar gerçeklerle irtibatı kopuk bir ufka

sürükleniyor. Kendi bekasından başka herhangi bir önceliği olmayan sistem, tarihinin hiçbir

döneminde olmadığı kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni dış etkilere açık bir duruma düşürdü.

Ülkemizin bağımsızlığı ve geleceği, hiçbir tarihte bu kadar muazzam bir risk altında kalmadı.

Seçimlere bu şartlar altında gidildi. Normal olarak ana muhalefet partisinin tek başına bile

iktidara meydan okuması ve iktidara talip olması için elverişli bir ortam vardı. Fakat bu

olağanüstü koşullar altında, yirmi yılı aşkın bir süre boyunca derinleşmiş bir parti-devlete

karşı tek başına mücadele etmektense bütün muhalefeti örgütlemek daha doğru bir tercih

olacaktı. Toplum da bu tercihi coşkuyla onayladı.

Ne yazık ki, ittifakın selameti gerekçesiyle, sol-sosyal demokrat söylemlerden uzaklaşılmış

olması; CHP’nin gerçekten ne söylediğinin de anlaşılmamasına ya da söylediklerinin kaybolup

gitmesine yol açtı. Bu durum, CHP’nin sağcılaşmasına alkış tutanları cesaretlendirdi.

Meydanlarda, TV kanallarında, sosyal medyada, sağ müttefiklerimizden dahi büyük bir

coşkuyla sağcı söylemlerini dile getirenlere tanıklık ettik.

Oysaki bizim bu ülke için, bu dünya için söyleyecek çok sözümüz var. Bu sözler, her bir

vatandaşımızın vicdanından süzülen doğrularımızdır. Bu sözler, sosyal demokrasinin evrensel

değerlerinde kaynağını bulur. Sözlerimiz, bizi ayıran özelliklerimizden çok daha güçlü olan

ortak değerlerimize dayanır.

İşte bu yüzden şimdi susmanın değil, konuşmanın tam zamanı.

DEMOKRASİ

Şimdi CHP’nin sosyal demokrat değerlerine sahip çıkmanın ve bu güzel ülkenin geleceği için

doğru bildiklerimizi özgürce söylemenin vaktidir. Şimdi, daha güzel bir ülke kurmanın

vaktidir.

Biliyoruz ki bütün rızalar, imkânsızlıklar, kabullenişler, otoriter ve popülist siyasi iklimin

ürünüdür. Bu zehirli siyasi iklimin baskısı altında kalmayan her bir insanımızın özgürlüğü,

eşitliği ve barışı tercih edeceğinden hiç şüphemiz yok.

Türkiye’nin asıl meseleleri eşitsizlik yerine kapsayıcılığı, ekonomiyle birlikte ekolojiyi ve

otokrasi yerine demokrasiyi büyütmektir.

Demokrasi, evvel emirde ülkenin her bir değerini bir zenginlik addeden bir anlayışla, tüm alt

kimliklerin rezervsizce doyasıya yaşandığı bir huzur ortamında, bireyin yaşam kalitesini

yeşertecek bir hak düzenini kurma çabasıdır.

Bu hak düzeni; hiçbir bireyin hiçbir gerekçeyle bir diğerinden ayrılmadığı, aynı kurallar ve

fırsatların herkes için var olduğu bir düzendir.

Demokrasi; Temel hak ve özgürlüklerin vazgeçilmezliğinde; birey, toplum ve doğa için

hukukun üstünlüğünü esas alan bir değerler manzumesidir.

Demokrasi, 4-5 yılda bir sandığa gitmekten ibaret değildir. Demokrasi, sonuçları itibarıyla,

eğitimde fırsat eşitliğinden, gelir dağılımındaki adalete, şeffaflık ve hesap verilebilirlikten,

katılımcılığa ve özgürlüklerden, denetim ve kontrol mekanizmalarının işlerliğine kadar uzanan

insanlığın en büyük inovasyonlarından biridir. Yoksulluğun ortadan kalkması da, emeğin

hakkını alması da, işsizliğin sona ermesi de ancak demokrasinin gerçek anlamda işlemesiyle

mümkündür.

Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasi bu ülke insanlarının temel hakkıdır.

Geleceğin Türkiyesi’nde Cumhuriyetimiz halkın kayıtsız ve şartsız egemen olduğu yeni bir

demokrasi anlayışıyla taçlanmalıdır.

GELECEĞİN TÜRKİYESİ

Gelecek, kaçırılan değil, kullanılan fırsatlarla şekillenebilir. Ülkenin yenilenme sürecini

başlatmak için de önümüzde sayısız fırsat bulunmaktadır. Yeniliğe hazır olmak ve dayanışma,

bu sürecin iki ana taşıyıcısı olacaktır.

Türkiye, tıpkı yüz yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde olduğu gibi bugün de bu

büyük dönüşümü inşa etmeye muktedirdir.

Mart 2023’te İzmir’de gerçekleştirdiğimiz İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde ülkenin temel

meseleleri ve yenilenmesiyle ilgili kararlar almıştık. Bunların bazılarını burada hatırlatma

ihtiyacı duyuyoruz:

Hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin egemenliğinde olması için demokrasinin evrensel

ilkelerine, hukukun üstünlüğüne dayalı ve doğa haklarını kapsayan yeni bir sivil anayasa

hazırlanmalıdır.

Türkiye geleceğini sivil bir ruh, ortak akıl, vicdan ve doğayla uyum içinde inşa edebilir.

Geleceğin Türkiyesi’nin birinci önceliği dünyanın değişen koşullarında iktisadi dayanıklılığı

sağlamak olmalıdır. Bunun temel yolu da demokrasinin evrensel kurallarına sahip çıkmaktır.

İfade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri, kültürel ve manevi varlığın korunması,

adalete erişim hakkı, bağımsız yargı, en temel sosyal ve siyasi haklar olarak kabul edilmelidir.

Yaşamın her alanında kamu, sivil toplum ve özel sektör birlikteliğine dayalı politikalar

oluşturulmalıdır.

Avrupa Birliği tam üyeliği müzakere sürecine kararlılıkla devam edilmelidir.

Kadınların siyasete ve istihdama katılımı, yönetim kademelerinde görev almaları için

önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe konmalıdır.

Temsilde adaleti esas alan bir seçim sistemi oluşturulmalıdır. Siyasi Partiler Kanunu katılımcı

bir anlayışla yeniden düzenlenmeli, Siyasi Etik Yasası çıkarılmalıdır.

İktisadi gelişme hiçbir toplumsal kesimi dışarıda bırakmayacak, ekoloji ve ekonomi arasında

ayrılığı ortadan kaldıracak şekilde yönetilmelidir.

Tüm politikalar, ülkenin yetişmiş beşeri sermayesine söz ve katılım hakkı tanınarak

hazırlanmalıdır. Her konuda liyakate dayalı, şeffaf ve hesap verebilir kadrolar için en uygun

koşullar oluşturulmalıdır. Bunun için öncelikle, laik, demokratik ve eleştirel düşünmeyi esas

alan bireysel yetenek ve becerileri ortaya çıkartan bir eğitim stratejisi belirlenmelidir. Bu

nedenle, ülkenin beşerî sermayesini ve entelektüel kapasitesini geliştirici bir eğitim politikası

hazırlanmalıdır.

Veri yönetimi, dijitalleşme ve stratejik planlama ülkenin temel önceliklerinden biri olmalıdır.

Ülkenin her karış toprağı için amacına uygun ve fiziki planlamaya dayalı kullanım stratejileri

hazırlanmalıdır. Kritik alanlar korunmalıdır. Mekânsal planlama ülkenin farklı ihtiyaçlarını

gideren katmanlar arasında çatışma değil eşgüdüm üzerine kurulmalıdır. Bu doğrultuda,

havza ölçeğinde bölgesel gelişme planları hazırlanarak bu bölgeler birbirlerini ve dünya

tedarik zincirlerini verimli bir şekilde besleyebilecek şekilde tasarlanmalıdır.

Geleceğin Türkiyesi’nde bölgeler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması için bütüncül bölge

planları doğrultusunda önlemler alınmalı, bu amaca yönelik teşvik mekanizmaları

uygulamaya konarak teşviklerin etki analizi yapılmalıdır.

Türkiye’nin güvenli bir üretim üssü ve uluslararası ticarette bir odak noktası olması için

gerekli politika ve stratejiler uygulanmalıdır.

Geleceğin dünyası kentlerin dünyasıdır. İnsan yaşamının yerküredeki devamlılığı için

şehirlerde atılacak adımlar hayati önem taşımaktadır ve yeni bir iktisadî anlayışın hayata

geçirileceği başlıca mekânlar kentlerdir. Afetlere dirençli, güvenli, döngüsel, doğayla uyumlu

ve kriz yönetiminin başarıyla yürütüldüğü şehirler iktisadi gelişmenin temel yapı taşları

olacaktır.

Yerel yönetimlerin bütçe ve yetkileri artırılmalı, merkezle ilişkileri yeniden tanımlanmalı, salt

temsili demokrasi yerine, hayatın her alanını kapsayan yerel yönetimler demokrasisi

Belediyeler eliyle güçlendirilmelidir. Halkın yerelde kendi yaşamıyla ilgili kararlar alması

sağlanmalıdır.

Kapsayıcı bir konut politikası olmadan iktisadi kalkınma sağlanamaz. Türkiye’de yaşayan

herkesin nitelikli, dirençli konutlarda ve şehirlerde barınma hakkı vardır. Kentsel dönüşüm

projelerinde soylulaştırma, mülksüzleştirme politikalarına son verilmeli ve adil sosyal konut

politikaları geliştirilmelidir.

Tarım yeni yüzyılın stratejik sektörlerinden biridir. Tarımda kendine yeterlilik ve gıda

güvenliği kamunun güvencesi altına alınmalıdır. Küçük aile işletmeleri ve kooperatiflerin

gelişmesi desteklenmeli, tarıma dayalı sanayide etkin bir paydaş olmaları sağlanmalıdır.

CHP’DE DEĞİŞİM VE YENİLİK

Bir Japon Atasözünde söylendiği gibi; “Zafer değil yenilgi öğretir”. CHP’nin eksikleri ve

kusurları olduğundan, bir değişime ihtiyaç duyulduğundan şüphemiz yok.

Dünyanın ve ülkenin yaşadığı değişime ayak uydurabilecek dinamizmi ve esnekliği partiye

kazandıracak yeni bir örgütlenme anlayışına ihtiyacımız var.

Elbette, CHP’de gereken köklü değişim hakkındaki düşünce ve görüşlerimizi partinin yetkili

kurullarında müzakere edeceğiz ancak şimdilik şu kadarını belirtelim ki, öncelikle yeni bir üye

yapılanmasına ihtiyaç var. 1.350.000 civarında olan üye sayısını en kısa sürede 2-3 katına

çıkarmak zorundayız.

İzmir’in 170.000 civarında olan üye sayısını en kısa sürede 2 katına çıkartmayı şimdiden

taahhüt ediyoruz. Aidiyet duymayan, bunun için elini taşın altına sokmayan seçmen

tabanının zorluklar karşısında direnmesini ve harekete geçmesini bekleyemeyiz.

Ancak her yeni üye, sokakta, mahallede şehirde daha fazla temsil, daha fazla güç daha fazla

oy ve daha büyük başarılar demektir. Elbette parti üyeliği, kişisel ihtiras ya da ikbal

beklentileriyle ortaya çıkan sığ bir rekabete hapsedilemez. Partimize üye olmak, ortak aklın

bir parçası olmayı ve memleketimizin ortak kaderini iyileştirmek için fedakârlık yapmayı

gerektirir. CHP üyeliği gönüllü bir mücadelenin parçası olmaktır.

CHP bu ülkede değişimin, devrimin fitilini ateşlemiş bir partidir.

Onun altı okundan biri Devrimciliktir ve ateşi hiç sönmez. Bu çerçevede beklenir ki, geniş

kapsamlı bir “Özeleştiri Buluşması” yapılsın. Eksikler, yanlışlar ve yapılması gerekenler tespit

edilerek bir takvime işlensin.

CHP pek çok konuda eleştirilse dahi bu ülkeyi Cumhuriyet ideallerini koruyarak geliştirecek

en temel kurumdur.

Bu nedenle CHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyıla yakışan demokratik bir parti tüzüğü

yenilenmesini derhal yapmalıdır.

Her kademede yerel yönetim yönetici adayları için bir havuz oluşturularak en az beş yıl

öncesinden bu görevlere, her seviyede eğitilerek hazırlanmalıdır.

Ön seçimler de aday yoklaması da doğrudan parti üyeleriyle yapılmalıdır.

Her partili halkla “sahici” ilişkiler kurmalıdır.

Bölge, ülke ve dünyadaki gelişmelerle ilgili olarak parti üyeleri için düzenli ve sürekli bir

bilgilendirme düzeni oluşturulmalıdır.

Parti dışı nitelikli insan gücünden partinin istifade kanalları açık tutulmalıdır.

Siyaset siyasi elitlerin sahnelediği, toplumun da seyredip alkışladığı veya protesto ettiği bir

gösteri değildir, olmamalıdır.

Büyük umutlarla sandığa koşan milyonların karar alma mekanizmalarına katılımının önü

açılmalıdır.

Eğer bir parti-devlete karşı mücadele ediyorsanız veya bir parti sandıktan aldığı gücü istismar

edip devleti ele geçiriyorsa, toplumun sahici özne olması ihtiyacı her zamankinden de

yüksektir. Siyaset toplumu iyileştirme sanatıysa o sanat ancak toplumla birlikte yapıldığında

eşsiz bir değere kavuşur ve hedeflerine ulaşır.

CHP, toplumun tüm kesimlerine ve 81 ilin tamamına eşit yakınlıkta durmalıdır. CHP aydınlık

Türkiye’nin güvencesidir.

İzmir’in CHP’si tam da bunu yapar.

Kimsenin şüphesi olmasın.

Gün gelir, bu ülke, bu toprakların beslediği zihinler, doğru yerde duran siyasi anlayışın hakkını

teslim eder.

Biz, o güne en kısa sürede ulaşmak için ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız.

Çok iyi biliyoruz ki hepimiz daha iyisini hak ediyoruz.

Hiç şüphesiz bu yolu yalnız yürümeyeceğiz. Bu ülkenin her bir insanına, her bir gencine

inancımız tam.

Yolumuz engebeli, yolumuz uzun ama hedefimiz güzel, o hedefe giden yolculuk güzel…

Hep birlikte ileriye, iyiye, doğruya, güzele yürümeye devam edeceğiz ve mutlaka başaracağız.

Tunç Soyer

İlgili Haberler