Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

CHP ve milliyetçilik

CHP ilkelerinden birinin de milliyetçilik olduğu konusunda herhangi bir şüpheye yer var mı? CHP’nin altı okundan birinin de milliyetçilik/ulusçuluk olduğunu herkes biliyor. Milliyetçilik, 1927 yılından beri CHP’nin bütün tüzüklerinde yer aldığı gibi mevcut tüzüğünün ikinci maddesinde de bulunuyor. O hâlde yazımızın başındaki soru cümlesi anlamsızmış gibi duruyor, değil mi?

Maalesef öyle bir hâle geldik ki kaynağı, tarihi açıkça belli olan ve en bilinen şeyleri dahi kanıtlamak zorunda kalıyoruz. Hâle bakar mısınız? CHP kurultayının arifesinde ulusalcılık karşıtları değil de ulusalcılar, bazı kimseler tarafından CHP ilkelerinden sapmakla suçlanıyor. Oysa tersi olması gerekmez mi? Bir insan ulusalcı/milliyetçi değilse, söz ve davranışlarıyla ulusalcılığa/milliyetçiliğe karşı tavır alıyorsa asıl o insan CHP ilkelerinden sapmıştır. CHP’nin sosyal demokrat veya demokratik sol olması bu gerçeği değiştirmez. Ortanın Solu kavramı 1965’te, Demokratik Sol ve Sosyal Demokrasi kavramları 1970’lerde CHP literatürüne girdi. Bu kavramların hiçbiri de CHP’de milliyetçiliğe karşı olarak yorumlanmadı. Nitekim bu kavramların kabulü ile milliyetçilik ilkesi de CHP tüzüğünden çıkartılmadı. Öyleyse milliyetçilik/ulusçuluk/ulusalcılık, kurulduğu yıllardan beri CHP’nin tüzüğünde yer alan ve hiçbir zaman değişmemiş bulunan temel ilkedir. 
CHP’nin kurucusu doğrudan doğruya Atatürk’tür ve 1923’ten 10 Kasım 1938’e kadar tam 15 yıl süreyle partinin genel başkanı Atatürk olmuştur. Bunun anlamı şudur: Partinin temelinde Atatürk vardır; partinin ruhu Atatürk’tür; partiyi ve partinin fikriyatını şekillendiren Atatürk’tür. 
Bakınız Yakup Kadri Karaosmanoğlu Atatürk için ne diyor: 
“Atatürk’ün çeşitli yönlerinden birini diğerlerine bağlayarak bir sentezini yapmak istediğimiz vakit, bulabileceğimiz en hâkim vasfı Türkçülüğü ve milliyetçiliğidir. Millet, gene millet, daima millet, millî mücadele, millî kurtuluş savaşı, millî irade, millet egemenliği ve nihayet millî eğitim ve millî kültür davranışı... İşte Atatürk’ün dilinden hiç düşmeyen ve ölümünden beş yıl önce O’nu ‘Ne mutlu Türküm diyene’ diye sesi kısılırcasına haykırtan slogan hep bu.” 
Her şeyi ispat etmek zorundayız ya, bu sözlerin de kaynağını verelim: “Atatürk Devrimleri I. Milletlerarası Sempozyumu Bildirileri, 1975, s. 100.” Evet bu bildiri kitabında “Atatürk ve Atatürkçülük” başlıklı bildirisi bulunan Karaosmanoğlu böyle söylüyor. Yakup Kadri Karaosmanoğlu kim? Atatürk’ün yakınında bulunan tanınmış romancımız. Atatürk’ün güvendiği isimlerden biri. 1932’de Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu dört kişiye kurduruyor. Dört kişiden biri Yakup Kadri. Fakat Yakup Kadri’ye ne hâcet? Atatürk’ün söylev ve demeçlerini, O’nun Medeni Bilgiler kitabında kendi el yazısıyla yazdıklarını inceleyen herkes bu gerçekliği apaçık görür. Atatürk’ün en çok kullandığı kelimeler Türk, millet, millî, milliyet kelimeleridir. Bugünkü gibi “Türk”süz millet değil; her zaman Türk, Türk, Türk... O hâlde, bugün Türk demeden millet diyenlerin veya Türk yerine Türkiye kavramını yerleştirmeye çalışanların karşısında en fazla CHP’nin durması gerekmez mi? CHP, Atatürk’e ve kendi ilkelerine bağlı ise elbette böyle bir duruş, ulusalcı bir duruş sergilemelidir. Bunun aksi, CHP’nin kuruluş felsefesinden ve temel ilkelerinden sapmadır. Hiçbir “yeni”, CHP’yi milliyetçilik ilkesinden uzaklaştıramaz ve uzaklaştırmamalıdır. Aksi takdirde CHP, CHP olmaktan çıkar. Milliyetçilik/ulusalcılık ilkesini kabul etmeyenler varsa CHP’de bulunmak zorunda değildirler. Bugünün demokratik Türkiye’sinde onlara da yer vardır ve onlar da kendi ilkelerini esas alan partiler kurabilirler. 
Atatürk’ün bir sözüyle yazıyı bitirelim: “Bahusus (özellikle) bizim milletimiz, milliyetinden tegafül edişinin (milliyeti konusunda gaflette bulunuşunun) çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu dahilindeki muhtelif kavimler hep millî akidelere (inançlara) sarılarak, milliyet mefkûresinin (ülküsünün) kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, Ankara 1952, s. 143). Ne dersiniz, şimdi de kovulmamız mı gerekiyor?   

Yazarın Diğer Yazıları