CHP nereye sürükleniyor?

Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığa seçildikten sonra, özellikle Doğu illerindeki mitinglerinde ısrarla ‘yeni CHP’den bahsetmişti... Muş ve Siirt mitinglerinde ‘yeni’ kavramını sık sık vurgularken, Batı’da düzenlediği mitinglerde ise bu
kavramı kullanmaktan özenle
kaçınmıştı...
Bu ‘yeni’nin anlamının ne olduğu, neleri içerdiği kısa sürede ortaya çıkmaya başladı... Son olarak yaşanan üçüncü sınıf kaçırılma piyesini değerlendirirken, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık öncesi ve sonrasındaki ‘tutarlı’ seyrini gözden kaçırırsak, denklemi tam da çözmüş olamayız...
Son yargı paketiyle cezaevlerinden tahliye edilen üç ülkücüyle ilgili kamu vicdanının ağladığını, kanadığını söyleyen ‘yeni CHP’ Genel Başkanı’nın, ‘PKK’lı genç çocuklar’ın misafiri Hüseyin Aygün’e veya o ‘genç çocuklar’a yönelik dişe dokunur bir beyanatını duyan var mı?
Şimdi CHP’nin içinden tepkiler yükseliyor... Hiç kusura bakmasınlar ama geç kaldılar... Hakkari mitinginde neredeydiler? Hani şu meşhur Türk bayraksız Hakkari mitingi!.. Onlarca yıl ‘Cumhuriyeti biz kurduk?’ayrıcalığıyla siyaset yapanlara sormak lâzım: Cumhuriyet’i kuran parti, o Cumhuriyet’in bir ilinde Türk bayraksız bir miting yaparken ve alanı sadece BDP’liler doldururken, o ‘kurucu gurur’ları neredeydi?

***

Kılıçdaroğlu haklı, bu parti ‘yeni CHP’... Bir kaset operasyonu, ardından medyanın Gandi pazarlaması ve onun ardından da ‘eski CHP’li delegelerinin oylarıyla ‘yeni CHP’!.. Daha ne olduğu anlaşılamadan yaşanan büyük dönüşüm... Hassasiyetlerinin en tepesine ‘üniter yapı’yı ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesini koyan bir parti gitti, yerine Oslo kanalizasyonu patladığında bile pek rahatsız olmayan yeni parti geldi... Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna, henüz Grup Başkan Vekili iken partisinin Batman İl Kongresi’nde ‘Genel af’düşüncesini çekinmeden ifade eden birisi oturdu!..
Özellikle manevî alandaki tahribatı dolayısıyla büyük kitlelerin haklı olarak arasına mesafe koyduğu CHP’nin Deniz Baykal dönemindeki bir hakkını teslim etmek gerekiyordu... Partiyi, partinin teşkilatlarını bölücü ve mezhepçi çizginin baskılarına karşı korunaklı bir alana çekmiş, bu konuda çok sağlam bir duruş sergilemişti... Ama o artık ‘eski CHP’nin bir özelliğiydi!.. CHP Mersin milletvekilinin şu sözleri şimdiki durumu özetliyordu: Parti üç ilin kontrolüne geçti!..
CHP, öyle bir dizayn edildi, AKP’nin açılım politikasına öyle bir eklemlendi ki, bu konuda iki parti arasında zaman zaman yaşanan gerginlikler bile bu gerçeği örtemez hale geldi... Artık bu konuda AKP’ye direnen değil, destek olan, yol veren ve zaman zaman da açılımın hızı ve çapını yetersiz bulduğu için eleştiren bir CHP peydahlandı... Eğer bu süreç doğru okunmaz ise, Kılıçdaroğlu’nun referandum kampanyası için gittiği Tunceli’de, “Dersim seninle gurur duyuyor” tezahüratlarına niçin ‘Genel affın önü açılsın’ şeklinde karşılık verdiği asla anlaşılamaz...
Şu zincirin halkalarına bir göz gezdirelim... “Seçilmiş belediye başkanlarını nasıl tutuklarsınız” diye KCK operasyonlarına karşı çıkmak... Diyarbakır’da yas ilan edip kepenk kapattıran PKK’nın yasına ortak olup İl Teşkilatı’nın kepenklerini indirmek... Sonra o teşkilat hakkında hiçbir disiplin işlemi uygulamamak... Yine bir milletvekilinin ağzından güvenlik güçlerinin operasyonları durdurmasını teklif etmek... Hakkari’de Türk bayraksız miting gerçekleştirmek... PKK’lıların avukatını, milletvekilliği yetmez, üstüne üstlük sağ kol yapmak... ‘Kürt sorununun çözümü’ başlığı altında sadece BDP’lilerin kabul edebileceği rapor hazırlamak ve ‘âkil adamlar’ı gündeme getirmek...
Daha önce de bu konuda bir yazı yazmış ve şunu ifade etmiştim: Ana muhalefet partisindeki bu seyir bilinmeden, parçalar bir araya getirilmeden, bu iz doğru sürülmeden atılan ve atılacak olan adımları sağlıklı olarak yorumlamak mümkün değil... Üç gün önce CHP’nin ‘Kürt sorununun çözümü’ adına diğer partilere sunduğu yol haritasını değerlendirirken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü’nden beri bıraktığı izler ıska geçilirse büyük hata yapılmış olur...
O yazımı şu cümleyle bitirmiştim: Hiç bir şey ama hiç bir şey tesadüf değil!.. Görüşümde ısrarlı olduğum için, CHP İzmir milletvekilinin PKK’lıları da şehit sayması da, Hüseyin Aygün’ün ‘barıştan ve kardeşlikten yana genç çocuklar’ın elinde misafir olması da bana şaşırtıcı gelmedi... ‘Dersim’in dağlarını özlemiş ve dere kenarında uyumuş’bu milletvekilinin ‘kaçırılma’dan sonra söylediklerine, daha önce dile getirdiği ‘Dersim’de soykırım’ iddialarına, Aleviliği İslâm’dan ayrı bir din gibi sunan çıkışına veya Başbakan Erdoğan’ın yemeden içmeden, tarihçilere danışmadan alelacele ‘Dersim katliamı’ için özür dilemesine Kemal Kılıçdaroğlu’nun ne gibi tepki verdiğini hatırlayan var mı?

***

PKK’lılar CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ü tek tek öperek göndermişler... Önceki CHP’liler Aygün kadar şanslı değillerdi... Partilerinden öpülerek değil, kovularak gönderildiler... “Parti içindeki korku imparatorluğunu yıktık, şimdi sıra Türkiye’deki korku imparatorluğunda” derken Kılıçdaroğlu’nun neleri kastettiği şimdi çok daha iyi anlaşılıyor olmalı... Sezgin Tanrıkulu ve Hüseyin Aygün gibiler bu ‘yeni CHP’nin söz dinlemez haşarı çocukları değil, maalesef prensleri!..
Keşke “Bütün bunlar CHP’nin iç meselesi diyebilseydim” kendi kendime... Diyemiyorum, çünkü bu ‘yeni CHP’maalesef Türkiye’nin iç meselesi... Sanki Kılıçdaroğlu, sonu çoktan planlanmış uzun bir yürüyüşe çıkmış durumda... Sadece kendisi yürümüyor, köklerinden, geleneklerinden ve değerlerinden kopardığı ve eskisiyle arasına duvar ördüğü CHP’yi de sürüklüyor...
Medyanın kendisini parlatırken önce ‘İkinci Ecevit’ ardından da Gandi ilan ettiği Kemal Kılıçdaroğlu boş adam değil!..

Yazarın Diğer Yazıları