Vatandaşların bankalara ve finansman şirketlerine, varlık yönetim şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borçlarının 1 Nisan itibariyle 1 trilyon 77 milyar liraya ulaştığını söyleyen Başevirgen, “Vatandaşların bu borcunun 837 milyar lirası bireysel (konut, otomobil, ihtiyaç) kredilerinden, 239 milyar lirası da kredi kartlarından kaynaklanıyor. Son hafta tüketici kredilerinde 5,1 milyar liralık, kredi kartı borçlarında ise 8,5 milyar liralık artış yaşandı.” dedi.
“Her Gün Gelen Zamlar Vatandaşı Borca Mahkum Ediyor”
Ekonomik krizin özellikle orta gelir düzeyindeki vatandaşları derinden etkilediğini söyleyen Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, “ Pahalılık halkın yeni normali oldu. Zam dalgası altında yaşam giderek zorlaşıyor. Türk lirasındaki değer kaybı ve satın alma gücünün azalması, kazancı masraflarını karşılamayan vatandaşı borçla yaşamak zorunda bırakıyor. Her gün yeni bir zam haberi gelirken iktidar tarafından KDV indirimleriyle göstermelik ‘enflasyonla mücadele’ adımları atılıyor. Ucuz ekmek, et ve ayçiçek yağı kuyruklarına yenileri ekleniyor. Çarşı pazarda hissedilen pahalılık çok daha can yakıcı boyutlara ulaşmışken zamlar altında geçim sıkıntı çeken milyonlara market indirimlerini takip etmeleri tavsiye ediliyor. “ dedi.
“Toplumun Yüzde Doksanının Gelir Seviyesi Düştü”
İktidarın 20 yıl boyunca küçük bir zümrenin çıkarını gözeten rantçı politikalarıyla, Türkiye’de halk aleyhine eşitsizlikleri ve yoksulluğu derinleştirdiğini ifade eden Başevirgen, “ Gelir ve servet eşitsizliği arttı, gıda yoksulluğu, barınma ve eğitim gibi alanlarda eşitsizlik ve yoksullaşma derinleşti. AKP döneminde yolsuzluk, israf ve kötü yönetim yüzünden, Türkiye ekonomisi 2015-2020 yılları arasında yüzde 20 küçüldü, milli gelirimiz 864 milyar dolardan 720 milyar dolara geriledi. Bu süreçte toplumun yüzde 90’ının gelir seviyesi yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle düştü. TÜİK bile, son 5 yılda Türkiye’de yoksul vatandaşlarımızın sayısının 23,7 milyona ulaştığını ifade etti. Ancak artan gıda, yakıt ve kira masrafları yüzünden yoksulluk çeken vatandaşlarımızın sayısının, 2022 ortası itibariyle 30 milyonu aşacağı düşünülüyor. Pandemi nedeniyle kapanmaların yaşandığı 2020 yılında, iş ve gelir kayıpları ile birlikte yoksulluk yaşayan yurttaş sayısının 45 milyona kadar ulaştığı tahmin ediliyor. Enflasyon, hayat pahalılığı ve işsizlik oranları ile hesaplanan Küresel Sefalet Endeksi’ne göre 2022 yılında Türkiye, 178 ülke arasında en kötü yılı yaşayan 7. ülke oldu. Orta sınıf âdeta ortadan kaldırıldı. 2018’den itibaren, döviz krizleriyle birlikte Türkiye’de orta sınıf gelir grubunun en az 3,1 milyon kişi azaldığı, bu kişilerin düşük gelirli kesimlere eklendiği hesap edilmekte. Oysa, ülkemizde en yüksek gelire sahip yüzde 1’lik kesim, toplam gelirin yüzde 23’ünü alıyor. Diğer bir deyişle Türkiye’nin ürettiği 4 birim gelirin 1 birimini tepedeki en zengin yüzde 1’lik kesim, yani yaklaşık 1 milyon kişi alıyor. Geri kalan 4’te 3’lük pay ise 83 milyonluk nüfusun oluşturduğu yüzde 99 tarafından paylaşılıyor.” diye konuştu.
“Hani Komşusu Açken Tok Yatan Bizden Değildi?”
Ülke tarihinin en derin yoksulluğunun yaşandığını söyleyen Başevirgen, “Türkiye’de artık yoksulluk kuyrukları alışıldık bir hal almaya başladı. Ülkede 11,3 milyon kişi gıda yardımıyla ayakta duruyor. 5.9 milyon aileye sosyal yardım yapılıyor. Açlık sınırı 5000 TL’ye dayanmış ve 10 milyon asgari ücretli ailesi ile birlikte açlığa terk edilmiş durumda. 8 milyon emekli asgari ücretin altında emekli aylığı alıyor. Emeklilerin dörtte biri çalışmak zorunda kalıyor. Peki, neden bu kadar yoksullaşıyoruz? Sadece Saray’ı ve yandaşlarını zengin etmek için. Hani komşusu açken tok yatan bizden değildi?” diye sordu.