Cezaevindeki öğrenciler unutuldu mu?
Fotoğraftaki "çakı gibi" delikanlının adı Oğuzhan Kızıltaş.
Yanındaki, "mutlu günlerinde" objektife birlikte gülümsediği kız da Gizem; Oğuzhan'ın ablası.
Aşağıdaki mektubu o yazdı:
"Okulları kapatıldı, hayalleri yıkıldı, hain komutanları tarafından ölüme götürüldüler, suçsuzlar, neden içeride olduklarına anlam veremiyorlar ve hiçbir kurumdan cevap alamıyoruz; elimi kolumuz bağlı...
(...)
Oğuzhan, 15 Temmuz'da Yalova'da, rutin askeri yaz kampındayken, komutanları tarafından 'eğitim var' denilerek İstanbul'a getirilen öğrencilerden. Yolda 'nereye gidiyoruz' diye sorduklarında, 'ülkede durumun karışık olduğu' cevabını almışlar. Bu yüzden teçhizatlı çıkıldığı söylenmiş.
Kampta telefona izin verilmiyor, hiçbir şeyden haberleri yok; okullarına götürüldüklerini düşünüyorlar. Durumu, İstanbul girişinde durdurulduklarında, amcalar telefonlarından 'bakın darbe yapılıyor' dediğinde öğreniyorlar. Cevapları:
- Amca biz öğrenciyiz haberimiz yok!
Bir süre halkla oturuyor, İstiklal Marşı söylüyorlar... 'En büyük asker bizim asker' sloganları atılıyor.
Sabah ise Sultanbeyli Emniyeti'ne götürülüyorlar. Gözaltına alındığını 18 Temmuz'da öğrendik. 19 Temmuz'da, Çağlayan Adliyesi'nde gece 4'te mahkemeye çıkarıldı ve tüm hava harp okulu öğrencileriyle birlikte tutuklandı.
Lütfen bize yardımcı olun!..
Bu öğrenciler kullanıldı ve şu anda da mağdur ediliyorlar.
Benim kardeşim, liseyi birincilikle bitirdi. Bir sürü projede yer aldı. Atilla İlhan kompozisyon yarışmasında Türkiye ikincisi oldu. En iyi liseleri kazanmasına rağmen, askeri pilot olmak hayalini gerçekleştirmek için askeri liseyi seçti...
Ben de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği'nden mezunum. Türkiye 6'ncısı olarak girdim bu bölüme. Devletimizin verdiği "Başbakanlık Başarı Bursu"yla okudum. Tüm eğitimimizi devlet okullarında aldık. Eğitimci anne babamızın çabaları ve kendi azmimizle geldik bu yerlere.
Kardeşimin ve ailemin hiçbir grupla, hiçbir zaman bağlantısı olmamıştır.
Bir Türk genci olarak, ben de adaletin yerini bulmasını istiyorum. Hukuk, suçluları bulup gereken cezayı vermelidir. Mağdurların ise titizlikle ayıklanması gerekiyor. Bu sürecin hızlı bir şekilde ilerletilip, masum öğrencilerin okullarının belli olmasını ve onları zor bir adaptasyon sürecinin beklediği yeni hayatlarına bir an önce başlamalarını istiyoruz..."
***
Hep diyorum, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı bu girift süreçte, kimsenin "masumiyeti"ne kefil olabilecek durumda değiliz. Bu mektup, ilk satırından, son satırına kadar doğrulardan oluşan bir sessiz çığlık da olabilir, soruşturmaları sekteye uğratmaya dönük bir algı operasyonunun parçası da...
Ama mevzu bahis bu ülkenin gençleri, velhasıl "yarınları" olunca; Türkiye Cumhuriyeti'nin göz alamayacağı bir risk, onların cezaevlerinde "yok pahasına" çürütülüyor olabileceği ihtimali.
Mümkün olan en kısa sürede, gerekirse insanüstü bir gayretle; adil bir soruşturma ve kovuşturmayla bu "ihtimal"in bertarafı gerekli.
***
Uçtu uçtu "Yenikapı ruhu" uçtu
Dün sabah saatlerinde İsmail Saymaz'ın "THY, Mustafa Kemal'e açıkça hakaret eden bu gazeteyi bedava dağıtamaz. Ayıptır" tivitiyle öğrendim skandalı.
Tirajı bütün o yandaş gazetelerin hepsini birden katlayan Sözcü yok... Cumhuriyet -terörle suçlanmazken de- yoktu... "Yerli ve millî" ama Yeniçağ da yok...
"İngiltere, Kemalist kadro eliyle de Türkiye'de Müslüman kimliğini yok etmeye çalıştı", "Ezan-ı Muhammedi'yi Türkçeleştiren, Kur'an öğrenimini yasaklayan Kemalist kadro, sekülerizmi bir pranga olarak bu milletin ayaklarına vurdu" diyerek halkı "Cumhuriyet" ve "kurucu değerleri"ne karşı kin ve isyana teşvik eden tahrik bülteni var...
Karada sözüm ona Atatürk'ün, Cumhuriyet'in kıymetini fark eder görünürken havada böyle oluyor demek ki...
Uçtu uçtu Yenikapı ruhu uçtu; THY'yle...
***
Haline bak, dertli çal....
"Anayasal Krallık(!)"la yönetilen (aşağı yukarı) 500 bin nüfuslu Lüksemburg Türkiye'yi ekonomik yaptırımla tehdit ediyor ve bu bir Zaytung haberi değil!
***
Diziydi gerçek oldu
İstanbul Esenyurt'taki bir çöp konteynerinde, poşetlenip atılmış bir bebek bulunmuş...
Daha birkaç gün önce, "Anne" adlı televizyon dizisinde rastlamıştım aynı sahneye; toplumun geniş bir kesiminin kendi hayatlarıyla nasıl özdeşleştirdiklerini bildiğimiz TV dizileri/programları umarım "yol" olmuyordur kimilerine!