"Cezaevinde ölsün" narası mı atalım!
O bir sembol;
Kuddusi Okkır...
Ümraniye kumpasının ilk kurbanlarından biri olarak sapasağlam girdiği cezaevinde sağlığı hızla, gözle görülür biçimde bozulmaya başlamıştı. Ağır depresyon tanısıyla kaldırıldığı hastanede zatürre ve böbrek yetmezliği olduğu anlaşıldı. Bakırköy, Bayrampaşa, Haseki, Trakya Üniversitesi; hastane hastane dolaştırıldıktan sonra hazırlanan rapor kanser olduğunu ve kanserin bütün vücudunu sardığını söylüyordu. Uzun süre hakkındaki bütün tahliye talepleri delilleri karartır gerekçesiyle reddedildi. Tahliyesi ancak ölümüne beş gün kala koma haldeyken gerçekleşti.
***
Eski Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur, tutuklandıktan iki ay sonra Kocaeli-Kandıra Cezaevi'nde beyin kanaması geçirdi. Koğuş merdivenlerinden düştü ve yaralandı; hafıza, motor fonksiyon ve görme kaybı bozukluklarına rağmen karar duruşmasından sonra avukatlarının "yaşam hakkının ihlali" itirazlarına rağmen yeniden cezaevine gönderildi.
***
Başkent Üniversitesi Rektörü, transplantasyon cerrahisinde dünyanın sayılı bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Mehmet Haberal, 21 ay boyunca İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü yoğun bakım servisinde tedavi gördü oradan Mehmet Akif Ersoy Kalp Hastanesi'ne nakledildi. Ve fakat, sağlık sorunları dolayısıyla tahliye olmasına izin verilmedi.
***
Siroz teşhisi konulan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde iki yıl tedavi gördükten sonra gerekli koşulların sağlanması koşuluyla önce Silivri Devlet Hastanesi'ne oradan da hastalığına rağmen yeniden Silivri Cezaevi'ne gönderildi
***
Tedavisi sırasında gözaltına alınan Levent Ersöz, tutuklandığı gün fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Geçirdiği ameliyatta mikrop kapan ve oksijen yıkamasıyla tedavi olması gerekirken Silivri'ye gönderildi.
***
Biz insanın en temel hakkının hukuksuz biçimde elinden alınmaya kalkışıldığı bütün bu örneklerde, sesimiz çıktığınca "olmaz böyle bir şey" diye haykırdıktan sonra şimdi sırf durduğu yer bizimle aynı değil diye bir başkasının sağlık sorunlarına rağmen cezaevinde tutulmasını mı isteyeceğiz yani?
Nedir bu "ölüme tahliye" olana kadar çürüsün naraları?
Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı'nın sağlık sorunları "gerçek" ise, sahiden cezaevinde kalamayacak durumda ise elbette en doğrusu tutuksuz yargılanması.
Lakin...
Buradaki terazinin kantarı, vatandaşların kanunlar karşısında eşit olduğuna göre ayarlanmalı.
Bu, "Topbaş'ın damadına özel bir ayrıcalık hali" olmamalı; cezaevlerinde bulunan bütün tutuklular "insan hakları"nın gerektirdiği biçimde ve "adil" olarak yargılanmalı!
Ki yeni rövanş, intikam dalgaları çalmasın ülkenin kapısını.
"FETÖ" denilen yapıyla ilişkili oldukları iddia edilen kişilerin yargılandığı davaları düzenli olarak takip eden gazeteciler "Silivri'deki yargılamanın bile mumla aratıldığını" söylüyorlar mesela...
Bu yöntem günü kurtarmaktan ve sonrasında yeni zulüm bumerangları yaratmaktan başka hiçbir işe yaramaz...
Türkiye'nin sessiz devrimlere, uçmaya, hoplamaya, zıplamaya filan değil; bir tek vatandaşının bile vicdanında şüpheye yer bırakmayacak bir adalet anlayışıyla yönetilmeye ihtiyacı var.
***
Benim oyum da Erdoğan'a!..
-------
Önceki gece, "Hayır" kampanyasında aktif görev de alan bir arkadaşımla konuştuk aynı mevzuyu. Aklın yolu bir; dün baktım Yılmaz Özdil yazıya dökmüş.
Aynı şekilde düşünüyorum.
Birileri, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, 2015 TBMM Başkanlığı seçimlerinin, 7 Haziran sonrası koalisyon fırsatının kaybedilmesine yol açan yüksek siyasi dehalarıyla, 2019 seçimlerini Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasına sıkıştırmaya kalkarsa;
Hiç tereddüt etmem, Erdoğan'dan yana kullanırım tercihimi!
***
Bilinçaltını nasıl düzelteceksin?
-------
Yandaş medyadaki "En Reis'çi benim" kavgasının ateşli isimlerinden Star yazarı Ahmet Taşgetiren köşesinde "Yerel seçimler, referandumda 'Hayır'ın çıkması ile çok heyecanlı hale gelmiş bulunuyor" yazınca olanlar olmuştu...
Dün, "Yanlış anlaşılmaya müsait bir cümleydi... Doğrusu 'Hayır'ın bu ölçüde çıkması' şeklinde olmalıydı" diye düzeltme yayınladı.
Anlamıyorum ki...
Kağıda yazılanları düzelttiler diyelim; bilinçaltlarında açığa çıkmak için fırsat kollayan gerçeği düzeltebilecekler mi sanki?