Dr. Hulki Cevizoğlu, "Opak Toplum / Zihni Bulanık Toplum İnşası" adlı kitabında kendisi tarafından tanımlanan pek çok özgün kavramı gündeme taşırken düşünen insanları heyecan dolu bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. İçinde yaşarken toplumu keşfetmenin her zaman kolay olmadığının altını çizen Dr. Cevizoğlu pek çok yeni kavram üretimiyle sonuçlanan çalışması hakkında şunları söylüyor:
"Toplumlar sosyolojinin olduğu kadar psikolojinin, felsefenin, fenomenoloji ve göstergebilimin de inceleme konusudur. Elinizdeki kitapta sosyolojik incelemeler ve analizler yapılırken bu disiplinin pek çok alt dalından da yararlanılmıştır. Kitabın adını da belirleyen özgün kavramımız ise "Opak Toplum" inşası olmuştur. Uzun bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan ve pek çok ülkede yaratılan "Opak Toplum" modeline giden yolların kilometre taşlarına basarak ilerleyeceğiniz gerçeklerle dolu bir toplumsal dünya sunuyorum."
Kitaptaki önemli konu başlıklarından bazıları şöyle:
*"Masum şiddet" inancı ya da "şiddetin masumiyeti",
*İnsan kitlelerinde kuş davranışı: imprinting,
*Hegemonya krizlerini çözmek için oluşturulan "hayali örgütler",
*Toplumsal disiplin mekanizması ve "kadın düşmanlığının "eril" öznesi olarak kadın bedeninin kullanılması,
*Şiddetin psikososyal dinamiği,
*Kitlesel ahlaksızlık,
*Post-Truth Çağı,
*"Canlı bir organizma olarak dedikodu" yapmak ve "kendisi" yerine öykülerin konulduğu Acılar Sosyolojisi,
*Travmatize dünya toplumu ile Büyüsü Bozulan Dünya,
*Küresel Covid-19 virüs salgının inşa ettiği "Küresel Cezaevi" olarak dünya,
*Tarih yeniden "kurulurken" tarih ve bellek, *Kendini yıkmanın kavramı Sezarizm,
*Sahiplenilme arzusu ve "eksiklik nesnesinin" sonucu olarak başkasının benliği ve kimliğiyle varolmak,
*Tür içi ayıklama ve "homo politicus", "Volkanik ülke" olarak ülkemiz Türkiye,
*Anlam fazlasına teslim olmak ve kutsalları "nesneleştirmek",
*İtaate zorlayıcı mesajlar, otorite ve medya çatışması,
*"Gündem ezmesi" ve insan yoksunluğu,
*Depremler ülkesi Türkiye''de ritüeller ve depremlerin psikososyolojisi, "sosyal enkazlar",
*Tarihsel sosyoloji ışığında "Denizler",
*Dil sürçmeleri: parapraksiler,
*İmgeler, Drag queen''ler,
*Atatürk''ün ölümü, sağlık sosyolojisi ve iyatrojenez,
*"Kusursuz cinayetler."
Doğu Kitabevi Tel:(0212) 527 29 26
***
İslami görünümlü melanet yapı
RABITA dosyası araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu''nun suikasta uğramasından sonra yarım kalmıştı. Uğur Mumcu''dan sonra kaldığı yerden RABITA dosyası yazar Hüseyin Hakkı Kahveci tarafından ele alındı. Kahveci''nin kaleme aldığı "Uğur Mumcu''dan Sonra RABITA" kitabı okurla buluştu. Kahveci, bu kitapla RABITA üzerinden yaşanan gerçeklere, sürüklenmekte olduğumuz tuzaklara, Sevr''in 100. yılında açıkça görülen kuşatılmışlığımıza ışık tutuyor. Uğur Mumcu''nun RABITA kitabı o yılları anlatırken, Hüseyin Hakkı Kahveci''nin "Mumcu''dan Sonra RABITA" kitabı son 20 yılı ele alıyor. İki kitap birbirini tamamlıyor. Kahveci, kitabı hakkında şu bilgilendirmeyi yapıyor:
"Ortadoğu''da Amerikancı İslam''ın (ılımlı İslam''ın) sacayaklarından biri de, bölgedeki sosyalist ve milliyetçi hareketlere karşı İslamcı örgütleri desteklemek amacıyla, 19 Mayıs 1962 tarihinde Mekke''de kurulan RABITA, resmî adıyla Dünya İslam Birliği örgütüdür. Rabıta, İslami gözükerek Yahudi ve Hıristiyanlığa hizmet etmektedir. Hedefi; Siyonizm ile hareket ederek Müslümanlığı yok etmektir. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Erdoğan''ın yüzüne İSLAMİST diyerek aslında açık tanımlama yapmıştır. İhvan-Müslüman Kardeşler 1928 yılında Irak topraklarında yer alan bir petrol rafinerisinde kurulurken ilk aldıkları karar "Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetini yıkacağız." kararıydı. Hizbut Tahrir denilen örgütün tek bir amacı var: Hilafeti Türkiye Cumhuriyeti topraklarında tesis etmek. İngilizler çok iyi çalışıyorlar. Atatürk öldürüldükten sonra adım adım hedeflerine ilerlediler. Rabıta''nın finansörü dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip Suud yönetimiydi. Bir diğeri ise Arap-Amerikan petrol şirketi ARAMCO (Arabian-American Oil Company) idi. Yani Amerikan sermayesi de vardı. Bir başka kaynak ise Suudlu petrol şeyhlerinin zekatları... El Kaide, IŞİD gibi örgütler gerçekte, daha İslam''ın ilk yüzyılından itibaren ortaya çıkmış bir sapkın yolun bugünkü uzantısıdır. Emevilerin dini ile Haricilerin terörizmini birleştirirseniz El Kaide, IŞİD anlayışına uzanırsınız. Bu çizgide İslam, artık insanlara erdem kurallarını aşılayan ve barışa ulaştıran bir din olmaktan çıkar; muhterislerin, dar kafalı yobazların tatmin ideolojisi durumuna düşer, düşmüştür. İşte El Kaide, IŞİD çizgisinin arkasındaki anlam da budur. Bugün Ortadoğu''daki çatışmaları, Suriye''yi, Irak''ı, hatta Türkiye''de olanları, gündemdeki tartışmaları anlamak için değerli basın şehidi Uğur Mumcu''nun açtığı pencereden bakarak Rabıta''yı anlamak gerekiyor."
Siyah Beyaz Yayınları Tel:(0216) 572 48 61
***
HAFTANIN KİTABI:
Bilinmeyen gerçekler...
Araştırmalarıyla karanlıkta kalmış olaylara ışık tutan gazeteci Ceyhun Bozkurt, yeni kitabı, "Gladyo/Operasyon Türkiye" ile bilinmeyen gerçeklere kapı aralıyor.
Geçmişte yazılanlardan farklı olarak Gladyo''nun eylem mantığını ve hedefini sorgulayan Ceyhun Bozkurt, yaşanan bir veya birçok olaydan oluşan yap-bozun parçalarından yola çıkarak Gladyo''ya nasıl ulaşılacağının yöntemine kafa yoruyor. "Günümüzde de Gladyo tehlikesi/eylemliliği var mı?"nın yanı sıra kitapta cevabını bulan sorulardan bazıları şöyle:
*Gladyo ya da Türkiye''de bilinen adıyla Kontrgerilla nedir?
*Kuruluş sürecinde neler yaşandı?
*Bu yapılanma hangi amaçla kuruldu?
*Nasıl bir sistematiği var?
*Hangi operasyonları hangi yöntemlerle gerçekleştiriyorlar?
*Türk devletinde Gladyo kuruluşları oldu mu?
*Türkiye''de hangi operasyonları hangi yöntemlerle gerçekleştiriyorlar?
*6-7 Eylül olayları sırasında hangi üst düzey istihbaratçılar Türkiye''deydi?
*Dağlıca saldırısı sadece bir terör eylemi miydi?
Kopernik Kitap Tel:(0212) 812 92 45
***
Zamanı gelince
Prof. Dr. Erol Manisalı, bugüne kadar bazı nedenlerle yazamadıklarını, "Yazamadıklarımı Şimdi Yazdım" adıyla kitaplaştırdı.
Bu ilginç kitapta bazen "dostlar gücenmesin" diye saklanan, hatta eskiden sakıncalı bulunup da yazılamayan bazı önemli olaylar yer almakta.
Kimi eski dostlarının sonraları Erol Manisalı''yı nasıl şaşırttıkları, üniversitedeki odasında bile tehdide kalkışanları okuyacağınız kitapta Türkiye''nin bugün geldiği noktaya kadar Erol Manisalı''nın yolunun kesiştiği kimi insanlar ve olaylar var.
Tarihçi Kitabevi Tel:(0216) 418 68 86
***
KÜTÜPHANEMDEN:
Türk Milleti Aşık Veysel''i hiç unutmadı
Bundan 48 yıl önce 21 Mart 1973''te kaybetmiştik Aşık Veysel''i... Vefatının yıldönümü dolayısıyla onun ölümünden önce 1971''de İş Bankası Kültür Yayınları''ndan çıkan, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından hazırlanmış, "Dostlar Beni Hatırlasın" adlı kitabını hatırlatmak istedim. Kitap sonraki yıllarda da defalarca basıldı. Aşık Veysel''i sevenlere bu kitabı tavsiye ederken Nihat Yücel''in onunla ilgili anlamlı bir hatırasını aktararak büyük ozanı rahmetle anıyorum:
1 Şubat 1971 günü Aşık Hüdai, gazeteci Aydil Erol ve ben İstanbul''a geldiğini öğrendiğimiz Aşık Veysel''i, Sirkeci''de kaldığı otelde ziyarete gittik. Sirkeci''den Cağaloğlu''na doğru giderken yokuşun başladığı yerde sağda bir büyük sokak vardır. O sokakta lokantalar, çayhaneler bir iki iyi sayılabilecek otelin dışında hepsi üçüncü sınıf kötü oteller vardı. Aşık Veysel o üçüncü sınıf otellerden birinde Afyon otelinde kalıyordu. Otele girdik birinci kata çıktık. Aşık Veysel yatakta oturuyordu. Yanımızda İş Bankası tarafından yeni yayınlanan Aşık Veysel''in "Dostlar Beni Hatırlasın" kitabı vardı. Getirdiğimiz kitaplara parmak izini bastı. Ben söze başladım. "Sizin şiirlerinizi bazı sanatçılar, türkü, bazıları, hafif müzik haline getiriyor ve okuyorlar. Okuyan sanatçılar iyi para kazanıyorlar. Size bunun karşılığında para ödüyorlar mı? Eğer bir ödeme yapmıyorlarsa hakkınızı yargı yoluyla aramak ister misiniz?" dedim. Bunun üzerine Aşık Veysel gülümseyerek "Bana bak evladım, ben bu türkülerimi para kazanmak için söylemiyorum. Ben bir bağ yetiştiriyorum. Bağda yetiştirdiğim üzümleri, kimileri üzüm olarak, kimileri şarap, rakı yaparak satıyorlar. Şarap ve rakı yapanlar daha fazla kazanıyorlarsa varsın kazansınlar. Bunlardan para istemiyorum. Benim kazandığım para bana yeter" dedi. Ben şaşırmıştım. O zamanlar Aşık Veysel''in şiirlerini okuyanlar çok para kazanıyorlardı. Fakat Aşık Veysel Sirkeci''nin geceliği beş lira olan, üçüncü sınıf otelinde kalıyordu. Belki de gelenlere ısmarladığı çayların parasını bile zor veriyordu...
(Ahmet Yabuloğlu)