Çevik Bir(ler)'in sonu!
İçime en sindiremediğim şeylerden biri halkımızın “Peygamber Ocağı” olarak kabul ettiği Türk Ordusu’nda Peygamber(s.a.v)’e saygısızlık edilmesidir. 28 Şubat’ta işte bu yapılmıştır ve bunun mimarı bizzat kendi itirafları ile Çevik Bir’dir.
www.internethaber.com haber sitesinin duyurduğu ve Takvim gazetesinin de manşetine taşıdığı gibi 28 Şubat’ın mimarı Orgeneral Çevik Bir, Middle East Quarterly dergisinde on yıl önce, “İstikrar için formül: Türkiye artı İsrail” başlığı altında özetle şunları söylüyor:
“Necmettin Erbakan İsrail’i, ebedi bir düşman olarak görüyordu. İsrail ile Ankara arasındaki anlaşmaları iptal etmeye söz vermişti.(...) Ülkenin yüzünün İslâm’a dönmesini ve İsrail ile ilişkilerin riske atılmasını izlemeyeceğiz. Erbakan kontrol altında tutuldu. Türkiye, İsrail ve MGK baskısıyla İslâmcı Başbakan, istifasını sundu..”
İyi de sonra ne oldu?
Türkiye millî savunmasında İsrail gibi tahrif edilmiş Tevrat şeriatını uygulayan bir ülkeye, artı, “Arz-ı Mev’ud” yani “Vaat edilmiş topraklar” ideali nedeniyle vatanının neredeyse yarısında hak iddia eden bir İsrail’e bağımlı hale geldi. Böylece Çevik Bir(ler) tahrif edilmiş Tevrat şeriatını Erbakan’ın uygulayacağını iddia ettikleri İslâm şeriatına tercih etmiş oldular. Oysa İsrail’in şeriat devleti hakikat, Erbakan’ın şeriat devleti Çevik Bir(ler)’in iddiasından ibaretti. Oldular da ne oldu? Neredeyse 100 milyar dolara yakın silah alım ve yenileştirme ihaleleri İsrail’e verildi. Tabiri caiz ise neredeyse üçe mal olacak bu alım ve yenileştirmeler İsrail’e 13’e ihale edilmesine rağmen İsrail yükümlülüklerinden bir tekini bile yerine getirmedi. Halk, bu ihaleleri yapan komutanların İsrail’den komisyon aldıklarına inanmaya başladı.
28 Şubat süreci aynı zamanda bir “Batan bankalar” süreci idi de. Tuhaftır, 28 Şubat içinde yer alan pek çok general emekliliklerinin ardından batan bankaların yönetiminde, şurasında burasında görev aldılar. Servetlerindeki artış halkın gözünden kaçmadı. Namaz kılan askeri personel fişlendi. Eşleri başörtülü olan askeri personel fişlendi ve cümlesinin ordu ile ilişkisi kesildi. Bu satırların yazarı, “Yahu dün falan subaya, filan subaya terörle mücadelesindeki başarısından ve askeri disiplindeki gayretinden dolayı madalya vermişsiniz ve bugün suçunu bile söylemeden ordudan atmışsınız” dediğimiz için DGM’ye sevk edildik. Defalarca mahkemeye çıktık. Oysa aynı dönemde MGK Genel Sekreteri olan Mustafa Ağaoğlu Defne Mason Locası Üstad-ı Muhteremi konumunda idi. Üstelik bu görevi bir dönemi MGK 1. Hukuk Müşavirliği olmak üzere 30 yıldır sürdürüyordu. Yani 12 Eylül’ün de 28 Şubat’ın da MGK adına sır kutusu o idi, Masondu, üstat seviyesine yükselmişti, Mason olduğunu Genelkurmay Başkanları ve bütün MGK üyeleri biliyordu. “Kendime saygı gereği Mason olduğumu gizlemedim” diyen kendileriydi. Oysa askerin Mason locasına üye olması yasaktı. Çevik Bir(ler) en mahrem bilgilerini üye olunması yasak Mason locası mensubuna emanet ederken, insanımızın Müslüman kimliği ile savaşa girmiş, altı milyon vatan evladını dini hassasiyetleri sebebiyle fişlemişlerdi. Üstelik bunu “Atatürkçülük” adına yapıyorlardı. Oysa Atatürk, Masonları “Defolun gidin Yahudi uşakları” diye huzurundan kovan bir devlet kurucusu idi.
Böylece Çevik Bir(ler) Atatürk’e de ihanet ettiler. Peygamber Ocağı ordu ile halkın arasını açtılar, milleti askerden soğuttular.
Meyveleri de “gömlek değiştiren” Erdoğan ve ekibi oldu.
Çevik Bir, “gömlek değiştiren” Erdoğan ve ekibine de ABD’nin Mason lobilerinde rehberlik yaptı amma ilahi adaletten yakasını kurtaramadı. Şimdi hesap veriyor...