Cerrahpaşa "can pazarı" gibi
Babasının ölümünden sonra gözyaşları içinde ilk okuduğunda Cerrahpaşa'yı; "sözler ablanıza aitmiş, albümde niye anonim yazdınız" diye sormuşlardı Volkan Konak'a. Demişti ki;
"Ablam sözlerini babama uyarladı ama bu şarkı halkın hikayesi..."
***
Hafta başından itibaren "bugün git yarın gel"lerle ev ile hastane arasında mekik diplomasisi yürüttükten sonra nihayet Çarşamba günü ameliyathaneye sokabildiğimiz(!) kuzenimin refakatçisi olarak, bu haftayı bir Cerrahpaşa tecrübelisi olarak tamamlıyorum diyebilirim. Psikolojik olmalı; dün, nihayet sağ salim döndükten sonra türküyü yeniden dinleme ihtiyacı hissettim:
İnandık doktorlara
Öyle böyle dediler
Ayrılık defterini
Elimize verdiler
Doktorlar da ne bilir
Ciğerin acısını
Cerrahpaşa'ya koydum
Canımın yarısını
TRT hastaneyi karaladığı gerekçesiyle sansür uygulamıştı ama ben ilk defa bir hastanede bu kadar uzun zaman geçirip, bu kadar çok insan hikayesine tanıklık ettikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim;
Türkünün her dizesini haykıran insan var o hastanenin koridorlarında...
Küçük bir operasyonun muhatabı olmamıza rağmen biz bile "içmem suyundan içmem" diyerek çıktık; varın siz hesaplayın "insan unsuru"ndan kaynaklanan türlü kabalık, üslupsuzluk, lakayıtlık, keyfilik, kibir ile "fiziksel şartlar"dan kaynaklanan çürümüşlük arasında aylar hatta yıllar geçirmek durumunda kalanların nasıldır feryatları!
Allah kimseyi düşürmesin;
Düşmüş olana da acil şifa versin!
***
O bakımsızlıktan yıkıldı yıkılacak duran, köhne binalar, buram buram hijyen kokması gerekirken elinizi kolunuzu değdirmeye çekindiğiniz kapılar, duvarlar, masalar, sandalyeler, bırakın hastanın dinlenebilmesini, sağlam insanı hasta edecek rahatsızlıktaki eğri büğrü yataklar... Ekipten ekipmana yazılması gereken çok garabet var ama özellikle dikkat çekmek istediğim yer başka...
Ameliyathane kapısında kuzenimin çıkmasını bekliyorum. Benimle birlikte en az 50-60 kişi var. Çoğumuz ayak direğiz... Kimileri pes etmiş, yerlerde... Köprü altı gibi. Bu insan koridorunun arasından girip çıkıyor hastalar ameliyathaneye; ne mahremiyete özen var, ne psikolojik etkisini düşünen...
En sahtesinden "basit operasyon, korkma" moralleriyle kuzenimi uğurladıktan sonra beş on adım ötemizde bekleyen kadının feryadıyla irkildim. "Adın var Cerrahpaşa... Adın batsın... Sapasağlam yavrumu aldın..." diye duvarları yumruklama başladı. Sonra başka çığlıklar... Sonra 19 yaşındaki gencin cansız bedenini taşıyan sedye geçti önümüzden; hepimiz bir an acılı aileyi unutup "içerideki" kendi yakınlarımızı düşündük... "Ya?..."
Bir süre sonra; sinir krizi geçiren anneye sakinleştirici iğne yapan hemşire dahil hepimiz ağlıyorduk... Ve o duygu selinin ortasında bazı densiz şakalaşma halindeki "personel" müsvetteleri... Hastası çıkandan yükselen "şükür"ler ara ara...
Hastasını bekleyeni de hasta eden bir garip "can pazarı" gibi...
Hastane yönetimi acilen o "ya"ları yaşatmayacak bir fiziki ortam yaratmalı Cerrahpaşa'da... Sadece hastalar ve yakınları için değil kendi sağlıkları için de...
Çünkü yazık ki şahit olduğum koşullar içinde çok "anlaşılabilir" hale geliyor o "öfkeli hasta yakını" vukuatları...
*
"Non-stop" tek dil(!)
O da bir anlamda "durmak yok yola devam" familyasından diye herhalde, "non-stop" Cumhurbaşkanı'nın vazgeçemediği ifadelerden biri. Önceki gece, Beştepe'deki "geleneksel iftar seslenişi"nde yine söyledi. Arkadaşım gayriihtiyari söylendi:
- Hani "tek dil"di?
*
Hay dilinizi...
İzmit Körfez geçiş köprüsünün açılış programı hakkında bilgi veren muhabir "Kenan Sofuoğlu da burada bir hız rekoru kıracak" dedi.
Hay dilini eşek arısı soksun; adam rekor kırmayı deneyecek tamam, umarım kırar(siz bu yazıyı okuduğunuzda kırmıştır) tamam da nereden biliyorsun kıracağını, müneccim misin arkadaş?
Hadi biz alaylıyız... Böyle "okullu", işin "ilmi"ne vakıf arkadaşlar yapmasınlar bari bu komik hataları.
*
Aradığınız adalet "çay bahçesi"ndedir...
Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı, Muhsin Yazıcıoğlu ile kendisine eşlik eden bir gazeteci, dört partili ve pilot Kaya İstektepe'nin ölümüyle sonuçlanan helikopter kazasıyla ilgili olarak, aralarında dönemin Kayseri Valisi Mevlüt Bilici'nin de yer aldığı 132 şüpheli hakkında "ihmal, kasten öldürmek, suç delillerini yok etmek ve değiştirmek" suçlarından başlatılan soruşturmada takipsizlik kararı verdi. "Kovuşturmaya gerek yok"muş; öyle diyorlar!
Adı, üzerine üretilmedik komplo teorisi kalmayan şüpheli bir kazaya karışan "kamu görevlileri"nin toplum vicdanında hiçbir tereddüde yer kalmayacak şekilde aklanabilmesi gerekliliği bile tek başına böyle bir dava için yeterli sebep değil mi!
Efendim?
Kazanın ardından "Yazıcıoğlu'nun sağ olarak bulunduğunu" açıklayan Vali Bey, Danıştay üyeliğine mi terfi(!) ettirilmişti?
Anladım. Peki.
Çay toplamaya gidelim mi!
*
Biri, Atatürk Havalimanı saldırısından sonra Eyfel'in "kırmızı-beyaz" ışıklandırılmasını, "dünyanın Türkiye'yle aynı noktaya gelmesi"ne yoran Efkan Ala'ya, bunun "rutin" uygulama olduğunu, ayrıca kulenin haftalardır hemen her gün başka bir ülkenin rengini aldığını hatırlatabilir mi!