Cenap Şahabettin kimdir. Cenap Şahabettin neden öldü. Cenap Şehabettin’in eserleri

Cenap Şahabettin kimdir. Cenap Şahabettin neden öldü. Cenap Şehabettin’in eserleri

Türk edebiyatında sembolizmin öncüsü kabul edilen şair, yazar ve gazeteci Cenap Şahabettin'in, vefatının üzerinden 87. yıl geçti. Peki, Cenap Şahabettin kimdir. Cenap Şahabettin neden öldü. Cenap Şehabettin’in eserleri…

Edebiyat dünyasının önemli isimlerinden olan Cenap Şahabettin, ölümünün 87. yıl dönümünde saygı ile anılacak. Geleneksel şiirin aksine kendi tarzını ortaya koyan, gelenekçi şairler tarafından oldukça fazla eleştirilen Cenap Şahabettin şiirlerinde genelde aşk ve doğayı işlemiştir. Aslında doktor olan Cenap Şahabettin, edebiyata birçok önemli eser kazandırarak, Türk edebiyatında önemli bir isim olmuştur. Peki, Cenap Şahabettin kimdir. Cenap Şahabettin neden öldü. Cenap Şehabettin’in eserleri…

CENAP ŞEHABETTİN KİMDİR?

Kuzey Makedonya sınırlarında yer alan Manastır şehrinde 1870'te doğan şair, babası Binbaşı Osman Şahabettin Bey'in 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Plevne'de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul'a geldi.

Tophane'deki Feyziye Mektebi'nde ilk öğrenimi tamamlayan Şahabettin, Eyüp Askeri Rüşdiyesi'ne başlasa da Gülhane Askeri Rüşdiyesi'ni bitirdi. Tahsilini Askeri Tıbbiye'de sürdüren şair, 1899'da hekim yüzbaşı olarak mezun oldu.

Cenap Şahabettin, 14-15 yaşlarındayken divan gazellerini taklit ederek şiire başladı. İlk şiirlerini okuldayken yazan usta şair, 1885'te Muallim Naci'nin yönettiği "Saadet" gazetesinde yayımlandı.

"Mekteb", "Hazine-i Fünun", "Maarif", "Malumat" gibi dergilerde şekil, içerik ve anlatım bakımından farklı şiir denemelerinde bulunan şair, önceleri Muallim Naci'nin etkisiyle divan şiiriyle ilgilense de daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan'dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi.

DEVLET BURSUYLA PARİS'TE 4 YIL EĞİTİM ALDI

Dönemin önemli edebiyat dergisi "Servet-i Fünun"da şiirleri yayımlanmaya başlayan Şahabettin, zamanla Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil ile Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu ve şiirleriyle dönemin sanat dünyasında çokça tartışıldı.

Şahabettin, bir süre sonra "Servet-i Fünun" şairlerinden ayrılarak bireysel şiiri tercih etti ve şiirde heceyi müzikle uyumlu kullanmayı savundu.

Tıbbiyeden iyi bir dereceyle mezun olduğu için 1890 başlarında cilt hastalıkları alanında eğitim almak üzere devlet bursuyla Paris'e gönderilen Şahabettin, 4 yıl sonra yurda dönerek Mersin, Rodos ve Cidde'de karantina hekimliği ve sıhhiye müfettişliği görevlerinde bulundu.

Usta şair, bu yönüyle Tanzimat'tan sonra Batı edebiyatı tesirinde gelişen Türk şiirinde Abdülhak Hamid'in ardından en büyük yenilikleri yapanlar arasında yer aldı. İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra Meclis-i Kebir-i Sıhhi üyeliği ve Daire-i Umur-ı Sıhhiyye müfettişliği görevlerini üstlendi.

Bir dönem düz yazıya yönelen ve "Tanin", "Hürriyet", "Kalem", "Hak" gazetelerinde makaleler yazan Şahabettin, "Sözcüklerle yapılmış bir resim" olarak tanımladığı şiirde aşk ve tabiat konularına ağırlık verdi.

Cenap Şahabettin'i, Balkan Savaşlarından sonra birkaç kez Avrupa'ya gönderen "Tasvir-i Efkar" gazetesi, usta kalemin yazılarını, "Avrupa Mektupları" başlığıyla yayımladı.

TİYATRO ÇALIŞMALARINA KATILDI

Hekimlikten 1914'te emekliye ayrılarak Darülfünun'da Türk edebiyat tarihi, Batı edebiyatı ve Fransızca dersleri okutan şair, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın davetiyle Suriye'ye gitti. Şahabettin'in bu gezileri, 1918'de "Suriye Mektupları" adıyla okura ulaştı.

Şahabettin, nesir alanında eserler verdiği gibi tiyatroyla da ilgilendi, 2. Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarına katılarak, "Sahne-i Osmaniye" ve "Darülbedayi" gibi toplulukların edebi kurullarında görev aldı.

Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele'yi küçümseyen sözler sarf ettiği ileri sürülerek, öğrenciler ve diğer bazı hocalar tarafından aleyhinde gösteriler düzenlenen usta şair, 1922'nin eylül ayında üniversitede görev yapan diğer hocalar Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş ve Barsamyan Efendi'yle görevinden istifa etmek zorunda kaldı.

Cenap Şehabettin, yaşamının son yıllarında yoğun bir şekilde üzerinde çalıştığı Fransızca-Türkçe sözlüğünü tamamlayamadan, beyin kanaması nedeniyle 12 Şubat 1934'te İstanbul'da vefat etti. Usta şairin cenazesi, Bakırköy Mezarlığı'nda yatan, kızı Destine Hanımın yanına defnedildi.

"SERVET-İ FÜNUN'A SEMBOLİZM ANLAYIŞININ BİZZAT ÖRNEĞİNİ VEREREK GETİRİN ODUR"

Cenap Şehabettin şiirleri hakkında çalışmalar yapan Mehmet Kaplan, bir açıklmasında usta şairi şu sözlerle anlatmıştı:

"Yalnız o da çağdaşları gibi hayatı ve insanları, aralarına girmeyerek uzaktan temaşa lezzetiyle yetinmiştir. Resim ve musiki kültürü olan Cenap Şahabettin, şiirini bu sanatlarla beraber yürütmüştür. Şiirine musiki sanatının girişinde Fransız sembolistlerinden faydalanmakla beraber bunu pek az şiirinde başarı ile uygulayabilmiştir. Elhan-ı Şita, Yakazat-ı Leyliyye, Temaşa-yı Leyal, Temaşa-yı Hazan gibi şiirleri nesiller boyunca okunan Cenap Şahabettin, şiirde ahenge önem verdiği için hece yerine daima aruzu tercih etmiş, makalelerinde ve tartışmalarında hece veznini küçümsemiştir."

Akademisyen Hasan Akay da "Servet-i Fünun" şiir estetiğinin kurucusunun Cenap Şahabettin olduğunu ifade ederek, şu bilgileri vermişti:

"Servet-i Fünun şiirinin her şeyden önce 'bir sıfat devrimi' olduğunu ilk defa ispat eden odur. Servet-i Fünun'a sembolizm anlayışının bizzat örneğini vererek getiren de odur. Orijinal yeni imajlar, hayaller, tasavvurlar, alegori ve semboller sokan, sadece üslup açısından değil fakat aynı zamanda 'şiir penceresinden dünyayı seyrediş' hususunda da Servet-i Fünun şairlerini etkileyen Cenap olmuştur."

Cenab Şehabettin'in şiiriyle göstermeye çalıştığı iki unsuru, şiir için sesin ve görüntünün değeri olarak açıklayan yazar Mehmet Can Doğan ise şunları kaydetmişti:

"Bunları gösterirken yeni ve farklı olanı da tecrübe etmiştir. Onu, öncekilerden ve neslinden ayıran bu tecrübe, bir zihin şiiri ortaya çıkararak şairini durdurmuşsa da sonrakiler için yol açıcı olmuştur. Şairin yapmaya çalıştığının dönemi içinde farklı ve yeni olduğunu görenler, şiirlerindeki pitoreske ve sese yoğunlaşmışlardır. Poetikanın kurduğu şiir, yorumunu da beraberinde getirmiştir. Dönemsel okumalarda, şiirlere farklı anlamlar yüklendiği, yüklenebileceği bilinen bir gerçektir. Hele söz konusu şiirler, Cenap'ta olduğu gibi poetika ile desteklenmişse yüklenen anlam dönemselliği aşıp bütünüyle şiire eklenebilmektedir."

CENAP ŞEHABETTİN'İN ESERLERİ

Şiir türünde: "Tamat", "Seçme Şiirleri", "Bütün Şiirleri", "Elhan-ı Şita", "Yakazat-ı Leyliye"

Tiyatro: "Yalan", "Körebe", "Küçükbeyler", "Merdud Aile"

Gezi yazısı: "Hac Yolunda", "Afak-ı Irak", "Avrupa Mektupları", "Suriye Mektupları", "Medine'ye Varamadım"

Düz yazı: "Evrak-ı Eyyam", "Nesr-i Harp", "Nesr-i Sulh"

İnceleme: "William Shakespeare", "Kadı Burhanettin"