Cemaatin isyanı veya ‘Çarşamba’nın gelişi

Bu gerçekleri artık başkalarının da, özellikle İslâmî hassasiyet taşıyanların da görmeleri gerekiyordu... Özellikle de bugüne kadar AKP’ye omuz veren cemaatlerin...

Dinî grupların ezici çoğunluğu bu iktidarı desteklemişti... Tek parti iktidarı gibi görünen mevcut yapının aslında bir koalisyonu andırdığı, bakanlıklar arası dağılımın ‘ilân edilmemiş’ bir ortaklığın altını çizdiği anlaşılıyordu...
Bu düzenin tamamen bozulmaya başladığını söylemek erken ama geçtiğimiz günlerde İsmailağa cemaatinin tepkisini önemsemek lâzım... Diğerlerine göre daha katı kuralları olan ve daima Milli Görüş hareketine yakın duran cemaat, Saadet Partisi’nden sonra büyük oranda AKP’yi desteklemişti...
Geçtiğimiz günlerde önemli bir çıkış yaptılar... Ülkedeki muhalif unsurların yıllardır dile getirdikleri ama dindarların çoğunu ikna etmekte zorlandıkları konularla ilgili ne kadar başlık varsa ele alarak, AKP’yi çok sert bir şekilde hedef tahtasına oturttular...
Demek ki bardak onlar için de taşmıştı... Dergi aracılığıyla dile getirdikleri isyanın en önemli maddelerinden birisi Türklüktü... Son zamanlarda iktidar ve destekçileri tarafından gündeme getirilen “Türkiye sadece Türklerin değildir” söyleminden duyulan rahatsızlık şu soruyla gündeme getiriliyordu İsmailağa cemaati tarafından: “İngiltere İngilizlerin, Almanya Almanların, Fransa Fransızların, İtalya İtalyanların da Türkiye kimin? Bayraklar indikten sonra sıra ülkemizin isminin değişmesine mi gelecek?”
Doğrusu cemaatlerden pek alışık olmadığımız gündem değil mi? Türk ve Türkiye düşmanlığı nasıl bir sarmala dönüşmüş ki bu tür gündemleri pek olmayan kesimlerde bile isyan duygusu oluşturmuş...
Ültimatom niteliğindeki yazıdan yola çıkarak, ‘Çarşamba’nın bu konudaki diğer tespitlerini de sıralayalım: İslâm’a hizmet eden atalarımızı seviyoruz diye kimse bizi ırkçılıkla suçlayamaz... Efendimize “Kişinin kavmini sevmesi ırkçılıktan mıdır?” diye sorulduğunda, “Hayır! Lakin zulüm üzere kavmine yardım etmesi ırkçılıktandır” buyurarak cevap verdi... Acaba bu milletin Türklüğünün de sulandırılarak Müslümanların bir daha asla toparlanamaz hâle gelmesi mi kastedilmektedir?
‘Yeni Türkiye’ kavramı kafalara koca bir soru işareti düşürmüş... Ülkedeki muhalefetin haklı endişesine onlar da şu satırlarla eşlik ediyorlar: “Dinî ve millî hassasiyetlerin zayıflatılmaya çalışıldığı şu ortamda Yeni Türkiye’nin kimin Türkiye’si olacağı hususunda ciddi endişeler taşımaktayız...”
‘Sapık kollar’ diye niteledikleri başta Selefilik-Vehhabîlik olmak üzere diğer ithal akımların, devleti yönetenlerin eliyle büyük imkânlara kavuştuğu ve güçlendiği vurgulanan yazıda, Anadolu’nun aslî unsurlarına üvey evlât muamelesi yapıldığı açıkça göze sokuluyor...
Elbette yazının içeriğinin tamamına katılmayabiliriz... Buradan çıkarılması gereken sonuç, cemaatleri âdeta ‘cebine indirdiğini’ düşünen bir yönetim anlayışına karşı, hem o cemaat, hem de Türkiye adına ciddi tepkilerin başlamış olduğu...
‘İktidarın fetvacısı’ Hayrettin Karaman gibi ‘ilâhiyatçı’ların ‘İslâm âlimi süsü verilmiş zevat’ olarak anılması ve Kur’an sûrelerinin ismini alaya alan ‘makaracı’ya çatılması ‘açıktan savaş’ elbette... Çünkü burada da kalınmıyor, Efkan Ala kastedilerek, peygambere gurur-kibir isnat edilmesi ‘rezil bir ifade’ olarak aktarılıyor ve bu kişilerin ‘daha yüksek’ makamlar tarafından korunduğu vurgulanıyor...
Kabul etmek gerekiyor ki dindarlar ve onların bir kısmını kendi ekolleri doğrultusunda bir araya getiren cemaatler, çok iyi imtihan veremediler bugüne kadar... ‘Cemaat menfaati’ suretine bürünmüş ‘dünyevî hırs’, onları ‘yöneten siyaset’le sıra dışı bir ilişkiye soktu ve mânevî imaj anlamında fazlasıyla yıprattı... Bu ilişki, din adına yaşanan fecaati ya görmelerini ya da itiraz etmelerini engelledi... Genelleme elbette yanlış olur fakat çoğunluk bu çarpık ilişkide pozisyon almaya çalıştı...
İsmailağa cemaatinin çıkışını bu yüzden önemsemek gerekiyor... En iyimser bakanlarda bile artık iyimserliğin yerine “Katı laiklerden kurtulalım derken, ithal sapık fikirlerin istilâsına maruz kalma tehlikesi” şeklinde ifade edilen endişenin hâkim olması çok ciddi bir mesafedir... Ümit ediyoruz bu tepki, cemaatin evvelce el konulmuş bazı mal varlıklarının bu iktidar döneminde iade edilmemesi kaynaklı ve sınırlı değildir... Arkası gelmek mecburiyetindedir...
Önümüzdeki zamanların önemli tartışma gündemlerinden birisi, dindarların bünyesinde açılmaya başlayan bu ‘gedik’ olmak durumundadır...

Yazarın Diğer Yazıları