Cehaletin kutsandığı ülkelerde sistematik ve örgütlü biçimde eğitimli kesimi ezme politikası izlenir. Aksini iddia eden saf değilse eğer o sistemin parçası ya da temsilcisidir.
Uzmanların görüşüne göre sonbaharda yenilenmesi muhtemel pandemi süreci yaşarken canla başla çalışıp toplumun sağlığını koruyan doktorlar başta sağlıkçılardı. Uzun eğitimi, insan hayatını koruyan kurtaran niteliği, kazancı ve toplumsal statüsüyle gözde meslek olan doktorlar en baştan itibarsızlaştırılıp aşağılanınca şiddetin dozu da arttı.
Geçen hafta ne yazı ki uzman bir doktorumuz eğitimsiz bir maganda tarafından katledildi. Ülke çapında üzüntüye neden olan bu hadiseyi protesto ve uygulana şiddeti protesto etmelerine dahi tahammül gösterilmedi.
Suriye, Afgan, Pakistan vb gibi ülkelerden gelip sosyal patlama potansiyelinde bir tehlike boyutuna ulaşan asayişi bozan sığınmacılara çok müşfik davranan polisimiz doktorları copladı. Dahası doktora sıktığı biber gazından etkilenen polise de gaz sıktığı doktor müdahale etti. Tam bir kara mizah örneğiydi. Ancak devamı mizahı aştı tehlikenin boyutu tüm toplumu tehdide ulaştı.
Geçen Cuma Konya’da minberden doktorlara adeta ölüm fetvası veren gibi sözde din adamları başlangıçta dua ile önleyeceklerini vaaz ettikleri o salgından dolayı ibadethanelerin kapatılmasına dahi mani olamadılar.
Siyasi saltanata araç kılınan din anlayışının hakim olduğu her yerde temsilci veya mensupları muktedire yandaşlık dini hükümleri de ketmeder. Ama salgında doktorların topluma sağladığı yarar ile sözde din adamlarının hiçbir işe yaramadığı gerçeği değişmez.
Biz burada sadece; Ali Şeriati’nin ‘’ Ahlak üretmeyen din batıldır’’ sözü ile;
Malcolm X’in “Eğer bir hak başkasına helal, size haram ise; Bilin ki o din Allah’ın dini değil, sömürgecilerinizin dinidir.” vecizesini hatırlatarak işin hukuki yönüne bakalım.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre burası hala ‘demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devletinin temeli de kanuni idare ilkesidir.
Türk Ceza Kanunu 216. Maddeye göre; Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, 1 yıldan 3 yıla kadar cezalandırılır.
TCK 81.maddeye göre; Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. TCK 39.maddeye göre; Suçun işlenmesine teşvik etmek suretiyle yardım eden kişiye, müebbet hapis cezasını gerektiren bir suçta 10 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası verilir.
Şu halde siyasi saltanata araç kılınan dinin sözde temsilcisi ve hutbe verecek kadar din adamı olan bu kişinin tüm ülkenin şahit olduğu üzere açıkça bu suçları işlediği aşikardır. Kamuoyu baskısıyla açılan idari soruşturma hukukilikten uzak toplumun gazını almaya yönelik bir sonuçsuz ataktır.
Zira CMK 160 madde aynen şöyledir. Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Bu Savcıya verilmiş bir yasa emridir. Doğrudan soruşturma açıp gereğini ifası zorunludur. Siyasi etki ya da mülahazalarla görmezden gelmesi kendisi açısından görevi ihmal suçudur.
Bugünün siyasi ikliminde olmasa da yarın bunlar araştırma, soruşturma konusu olur. Zamanın ruhuna güvenmek akılcı bir tavır ve adil bir davranış değildir. Hukuk herkese lazım, adalet herkes içindir.