Cebeci’de ‘devlet’ var mı?
Cebeci kampüsü Diyarbakır-Bingöl arasında değil, Türkiye Cumhuriyeti başkentinin orta yerinde, Kızılay’a üç durak mesafede... İçinde terörist kamplarının bulunduğu Kuzey Irak değil, Ankara Üniversitesi’ne bağlı Hukuk Fakültesi’nin, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin, Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin ve İletişim Fakültesi’nin bulunduğu kampüs...
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan yirmi civarında ülkücü yaklaşık bir aydır okula gidemiyor... Ellerinde ‘önderliğin talimatı’ dedikleri ve ülkücülerin isimlerini sıraladıkları bir infaz listesi olan PKK’lılar açıktan açığa tehdit ediyorlar... Bunu devletin bilmesi gereken bütün birimleri biliyor ama eller kollar ‘açılım’ sebebiyle bağlı durumda, adalet işlemiyor... Görevi müdahale olan kamu görevlileri ise çaresiz biçimde “Başınızın çaresine bakın, Allah yardımcınız olsun” temennisinde bulunuyor...
Pazartesi sınavlar başlayacaktı ve hâlâ ne savcılık ne de fakülte yönetimi bir şeyler yapmıştı... Eylem söz konusu olduğunda, diğer okullardaki PKK’lıların da anında organize olarak bir noktaya yığılmaları dolayısıyla, hedef hâline gelmiş ve sınıflarda tek başına sınava girecek olan ülkücüler infaza maruz kalacaktı... Mülkiye’de PKK baskısı öylesine egemen ki kapıda bulunan özel güvenliğin okul dışından gelecek diğer PKK’lıları engelleyecek gücü, hatta yetkisi yoktu!.. Bu rezalet karşısında o ‘sosyal demokrat’ dekanın orada ‘dekanım’diye oturması da garabetti tabii ki!..
Sonuçta Pazartesi günü sözde bir tedbir alındı... İnfaz tehdidi altındaki ülkücüler Cebeci’de değil, ayrı bir yerde, Tandoğan’da sınavlara alınmaya başlandı... Ülkelerinin başkentinde, Türk milliyetçileri kendi okullarında sınavlara giremedi... Ve bunu bütün Ankara, bütün devlet ve bütün yetkililer biliyor... Hangi yolun kesilmesi daha utanç verici: Diyarbakır-Bingöl yolu mu, Türk milliyetçilerinin Cebeci’deki okul yolu mu?
Anlaşılıyor ki, ‘açılım’ın başına bir şey gelecek korkusu devlet birimlerinin elini kolunu bağlamış, PKK’lıları ise iyice şımartmış, ‘dokunulmaz’ kılmış durumda... Kamu otoritesinin bu azgınlık karşısında ülkenin başkentinde bile sindiği durumda Güneydoğudaki fiilî durum, elbette sürpriz sayılamaz...
Çoğunluktaki akranları gibi lümpen bir hayatı tercih etmek yerine, ülke sevdasını kalbine nakşetmiş Siyasallı bu ülkücü ‘azınlık’, devletin yok olduğu bir yerde kendi emniyet tedbirlerini kendisi almaya kalksa yapılacak şablon suçlama belli: “Karşıt görüşlüler çatıştı!..” Veya “Üniversitede sağ-sol kavgası!..”
“Ne sağı, ne solu, ne karşıtı, kim kime neden karşı?” sorular sorulmayacak, okuyup memleket dâvâsına omuz vermekten başka hedefi olmayan öğrenciler, belki de ‘provokasyon’la suçlanacak... Şimdi ülkücüler Siyasal’a giremiyor, her şey normal, asayiş berkemal!..
Ülkücüler açısından kendi okullarında değil, bir başka okulda sınava alınmak bir dram elbette... Ama bu ayıp, oradaki yirmi kişinin değil... Okulda infaz listeleriyle dolaşan militanlar isim isim bilinirken, şimdiye kadar dekanlık veya savcılıkça herhangi bir soruşturmanın başlatılmamış, en azından caydırıcı bir hamle gelmemiş olması, devletin ve ona hayat pompalaması gereken ‘adalet’in ne durumu düştüğünü gösteriyor... Ne bekleniyor acaba? Allah’tan ve birbirlerinden başka kimseleri olmayan o gençlerin tek tek kırılmaları mı? O zaman mı harekete geçilecek?
Cebeci kampüsünden söz ediyoruz... Bilmeyenler, duymayanlar ve görmeyenler için tekrarlayalım... Ankara’nın ortasında, Kızılay’a üç durak mesafede... Her şey bu kadar ayan beyanken, ülkücülere selam verenler bile darp üstüne darp yaşarken, bu öğrencilerin başına bir şey gelirse, savcılık, emniyet ve dekanlık, herhangi işlem yapmamış olmalarını nasıl izah edecek?
Kimse bu çirkin görüntüleri Türkiye için ‘olağan’laştıramaz, insanları buna alıştıramaz!.. Ne Güneydoğudaki yol kesmeleri, ne İstanbul’daki maskeli terörü, ne de Ankara’daki fakülte işgallerini... ‘Devlet’ varsa tabii!..