Câniler Meclis'e işte böyle girer
Çıplak gözle görmememize rağmen gece ve gündüzün oluşması ve mevsimlerin değişmesinden dünyanın kendi ve güneşin etrafında döndüğünü nasıl anlıyorsak, yanlarında bulunmamamıza rağmen, Erdoğan’la Bush’un baş başa neler görüştüklerini, Barzani ve Erdoğan’ın önceki görüşlerinden yaptıkları dönüşlerden rahatlıkla anlayabiliriz, anlayabiliyoruz.
Bush, Başbakanla birlikte Oval Ofis’e dalan Türk heyetini, “Buraya kadar” diye kapı dışarı ettikten sonra, Erdoğan içeri çekti. Erdoğan da Bush’un peşi sıra yanına resmî tercümanı bile almadan yürüdü, kapılar kapatıldı ve bir saat baş başa görüşüldü, kapılar açıldı ve sadece, “İstihbarat desteği verilecek. PKK artık ABD’nin de düşmanı!” denmekle yetinildi.
Sahi Erdoğan’la Bush baş başa tam bir saat sadece “istihbarat desteğini” konuşmuş olabilir mi?
Buna kim inanır!
Bu bir saatlik görüşmenin çok önemli bir bölümünün İran’ın geleceği ve İsrail’in güvenliği olduğunda kimsenin zerre kadar kuşkusu olmasın. Konunun İsrail boyutunu Olmert’in Türkiye’yi ziyareti ve TBMM’de konuşulmasının kodlarında bulabilirsiniz. İran’la ilgili detaylar ise her geçen gün kendini hissettirmeye başlıyor. Hürriyet yazarı Erdal Sağlam’ın dünkü yazısında bu konuyla ilgili kısa bir detay vardı. Biz bugün konunun PKK ve TSK’nın Kuzey Irak’a girmek için sınıra yaptığı yığınak yönüne şöyle bir değineceğiz.
Erdoğan Beyaz Saray’ın kapısından içeri girmeden önce, “Bıçak kemiğe dayandı” , Barzani ise, “Türkiye Irak’a girdiği anda karşısında 100 bin peşmergemi bulur” mealinde meydan okumalarda bulunuyordu. Barzani gerçekten ABD bölgeden çekilmeden önce Türkiye’yi Irak’ın kuzeyine çekip meseleyi uluslararası hale getirmek ve işi BM çerçevesinde sağlama bağlamak istiyordu. Hatta bunu ABD’ye rağmen yapıyordu. ABD, Barzani ve kendisi için bir felâket olacak ’TSK müdahalesini’ fazla kaşımaması için Barzani’yi ciddi şekilde uyardı, o da kuyruğunu kıstı. Bush’un elini sıkana kadar, “Bıçak kemiğe dayandı her an Irak’a girebiliriz!” diyen Erdoğan’dan bugün, “Sınır ötesi yok!” diyen bir Erdoğan’a ve “Girerlerse savaşırız” tehditleri savuran bir Barzani’den, “Gelsinler amma sivillere dokunmasınlar” diyen bir Barzani’yle burun buruna gelmiş bulunuyoruz. İşte baş başa görüşülen budur ve biz buna Bush’un başarısı, Barzani’nin kazanımı ve Türkiye’nin erozyonu diyebiliriz. Çünkü bu durumda Türkiye, ne Barzani ne de Bush’tan “istihbarat vaadinin” dışında hiçbir şey almamış ve fakat karşılığında Irak’ın kuzeyindeki özerkliği tanımış, PKK için yeni bir af vaadinde bulunmuş, yetmemiş, Türkmenler’i (Irak işgal edileli beri kelimenin tam anlamıyla bir soykırımcı gibi davranan) Barzani’nin insafına terk edivermiştir. Söyleyin Allah aşkınıza Erdoğan Oval Ofis’ten çıktıktan sonra yaşanan süreçte olup bitenler bunlar değil midir?
Peki bundan sonra ne olacaktır?
Herhalde milletin gazını almak için Barzani ve Amerika’nın verdiği izinler ölçüsünde Irak’ın kuzeyine hava harekâtları yapılacak, kara unsurları da şöyle bir giriş çıkış yapacak ve iş fiili bir Kürdistan’la noktalanacaktır. İşte biz bunun için ’Türkiye ABD ve İsrail stratejik ortaklığı ile Kürdistan kuruluyor’ diyoruz. Hadi Türkmenleri gözden çıkarttınız, hiç olmazsa Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bari dillendirseydiniz. Yahu insan en azından Barzani’ye, “Bari kurduğun Kürdistana ‘Güney Kürdistan’ deme” ricasında da mı bulunamaz!
Gelelim PKK’nın siyasallaştırılması vaadine.
Bunu biz uydurmuyoruz, bunu zâten Erdoğan defalarca söyledi, hâlâ söylüyor. “Silahı bırakın, siyasete soyunun!” diyor. Şimdi biz kendilerine, “Dağlıca’da Türk Birliğini basıp onlarca askerimizi şehit eden PKK militanı silahı bırakıp, DTP’den milletvekili olsa bu içine siner mi?” diye soracağız, kendileri de bize, muhtemelen, “O kadar da değil!” diyecektir.
İyi de, “Nereden bileceksin?”
Siyasete soyunacak teröristlerin hangisinin kaç mayın döşediği, hangisinin kaç Mehmetçik şehit ettiğine dair ad, soyad istihbaratın var mı senin?
Yok..
Öyleyse bu dâvet, “Caniler Meclise!” demek gibi bir şey değil midir?
Velhasıl önümüzdeki günler zor, çok zor günler.
Rabbim cümlemize basiret nasip eylesin.