Çanakkale’den Süleyman Şah’a!
Çanakkale Zaferi’nin 100. yıl dönümünün, şanına yakışır layık bir şekilde kutlanamayacağı ve ne yazık ki, bir propaganda fırsatı olarak değerlendirileceği şimdiden anlaşılıyor.
Çünkü, ülkenin üstünde yine “kara bulutlar”, yine “siyasi baskılar” ve “seçim manevraları” dolaşıyor.
Aslında, Çanakkale’nin geçilmediğini bütün cihan biliyor.
Şu veya bu şekilde geçmeye yeltenenlerin perişan durumu tarihin sayfalarına sığmıyor.
Ne var ki, Çanakkale’yi destroyerle, silahlarla geçmek isteyen “dış zihniyet” şimdi örtülü planlarla, pergelle-cetvelle, kriptolarla aziz vatanın şehit kanıyla yıkanmış topraklarına göz dikiyor.
Gafletten bunalan “iç zihniyet” ise, Çanakkale’yi mümkün olduğu kadar seçim malzemesi yapmanın arifesini yaşıyor.
Nitekim, “dış zihniyet” tarafından Ege’de 16 adamız adeta istila edilirken, “iç zihniyet” in de sesi çıkmıyor.
100 yıl önce şehit olunarak Çanakkale’den bir çakıl verilmezken şimdi Suriye’de toprağımız hem de teröristlere peşkeş çekiliyor.
Çanakkale, Türk’ün ateşle imtihanları arasında yer alıyor.
Bu yüzden de; yediden yetmişe, her Türk’e Çanakkale ruhunu unutturmamak ve benliğine defalarca yerleştirmek gerekiyor.
***
100 yıl önce gösterilen fedakarlık, elde edilen şehitlik ve gazilik payelerinin üstünde gezinen “kara bulutlar” ın hiçbir Türk’ü yıldırmaması icap ediyor.
Özellikle, televizyonlara, gazetelere, yazarlara, çizerlere kısacası Türk medya dünyasına büyük görevler düşüyor.
Unutulmamalıdır ki, “Çanakkale Destanı” nda her Türk askerinin, her Türk vatandaşının profili devleşerek “geçmeye” çalışanlara her seferinde “dur” diyor.
Ne yazık ki “ihmal” edilen bu “milli” ve “ulvi” göreve yine “Çılgın bir Türk” ün sahip çıktığı, anılardan silinmiyor.
Rahmetli Turgut Özakman’ın müstesna eserlerinden “Diriliş-Çanakkale 1915” yüreklere daima su serpmeyi sürdürüyor.
İnsan bu gibi vahim günlerde, böylesine eserlere sarılmak ve defalarca okuyup moral bulma ihtiyacını hissediyor.
Türk sanat ve yazım dünyasının “büyük” isimlerinden Turgut Özakman’ın “Diriliş-Çanakkale 1915” i kısaca şöyle belirtiliyor:
“Tarihin en eski milletlerinden biri, ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa diriliyordu.”
Gönüllerde taht kuran “Şu Çılgın Türkler” eserinden sonra “Diriliş-Çanakkale 1915” aslında zaman zaman silinen, puslanan, yaşanan döneme de ışık tutuyor.
Çanakkale Zaferi’nden bu yana geçen uzun yıllara rağmen, ne yazık ki hâlâ Türk Milleti’nin gücünü sınamaya kalkışanlar bulunuyor.
***
Türk Milleti’nin şanlı tarihinde, o kadar Çanakkale destanları var ki, bunlardan ders almayan gafiller, boşu boşuna oyalanıyor.
Unutulmamalıdır ki, “tarihin en eski milletlerinden biri, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak sömürülmemek üzere direniyor.”
Öte yandan, Çanakkale Savaşı’nın gazeteler tarafından kamuoyuna nasıl sunulacağı pek bilinmiyor.
Oysa, o günlerin şartları altında bile savaş gazetelerde yer alırken, geniş halk tabakalarının moralinin yükseldiği belirtiliyor.
Çanakkale haberleri İstanbul gazeteleri tarafından ancak, çoğu kez iki haftayı aşkın bir gecikme ile yer alabiliyor.
Tanin 12 Şubat savaşını, 28 Şubat’ta yayınlıyor.
Reuter Ajansı, 26 Mayıs 1915’te Kahire’den verdiği haberde, Seddülbahir’e karşı yapılan çıkarma harekâtında İngiliz subaylarından pek çoğunun öldüğünü, Türk topçularının yer değiştirmede çok yetenekli olduklarını, yapılan taarruzlarla itilaf devletlerinin arazi kazanmalarının mümkün olmadığı açıklanıyor.
1915 Aralık ayından itibaren artık zafer belli olmuş görülüyor.
İkdam gazetesi, 21 Aralık 1915’te “Çanakkale’den Zafer Sesleri” başlığı altında düşmana vurulan darbeden uzun uzun bilgi veriyor.
Ne hazindir ki 100 yıl sonra, medya da yayınlanan haberlerin arasında, Türkiye’nin içine düştüğü güç durumlar ağırlığı çekiyor.
Fatihalar gönderdiğimiz Çanakkale şehitlerinin ruhunu zedeleyenler, acaba ne düşünüyor.