Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hintli, Mısırlı ve diğer Asyalı Müslümanlar İngiliz ve Fransızlar tarafından propaganda bombardımanına tutulmuştu. Alenen İngilizler tarafından kandırılıyorlardı, İngiliz propagandası bu Müslümanlara, Almanların Halife’yi esir aldığını, İttihat ve Terakki Partisi’nin buna göz yumduğunu, Padişah olan Halifenin zor durumda olduğunu ve kurtarılması gerektiğini söylemekteydiler. Bu propaganda biçimini Çanakkale’nin cephelerinde bile sürdürmüşlerdi.
Mehmet Akif, devlet görevlisi olarak bu propagandaları çökertmek ve karşı propaganda faaliyetleri için Almanya’da esir edilen Müslümanlarla görüşmek ve İngiliz propagandasının yanlışlığını anlatmak için Almanya’ya gönderilmişti. Bu yüzden Akif, Çanakkale Harbini hiç görmedi ve onu yaşamadı. Ama Akif, ruhen Çanakkale’de o bedrin aslanları ile beraberdi. Bu haleti ruhiye ile o muazzam Çanakkale Destanı’nı yazmıştır.
"Çanakkale Şehitlerine" diye başlayan o muazzam destan, Türk edebiyat tarihinin en anlamlı şiirlerinden biridir. Tamamen his ve duygu doludur. O şiiri okuyan bir anda kendini 1915 yılının Çanakkale’sinde o acımasız savaşın tam ortasında bulur... Tıpkı Akif gibi... O da Çanakkale’ye hiç gitmemiş, Çanakkale Savaşının sahnelerini madde gözü ile hiç görmemiş ancak Mehmetçik ve vatan sevdası ile o kadar birleşmiştir ki sanki tüm olaylar onun hemen gözünün önünde cereyan etmiş gibidir...
Yani Akif, Çanakkale’yi gözyaşı ve ruh ekseninde yazmıştır... Çünkü Akif Çanakkale’ye hiç gelmeden hem yaşamış hem de yazmıştır, çünkü Akif bu millete kara sevda ile bağlıdır, çünkü Akif inancın zaferinin; aşk ve imanın bileşiminde olduğunu çok iyi bilmektedir...
Akif, hiç görmediği ama ona hep yakın olduğu Çanakkale’sinin destanını Gelibolu topraklarına binlerce kilometre uzakta, Arabistan’daki El-Muazzama adlı küçük bir tren istasyonun arkasında hurmalıklarda yazmıştı...
İşte o destanın ilk sekiz satırı...
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle ’bu: bir Avrupalı’
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Ve Mehmet Akif Ersoy, Mehmetçik için yazdığı bu şiirini şu iki mısra ile bitirir:
"Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber."