Çanakkale Savaşı ve çürük salatalık...
"Serçavuş Şevki (Gürbüz), kendi tertipleri gibi Doğu ve Batı cephelerinde yıllarca birçok harbe katıldı. İşgaller, muhacirlikler, ölümler gördü. Savaş bittikten sonra, harap olmuş, adeta toprağı işleyecek insan kalmamış köyünde, uzun yıllar çiftçilik ve bir ara muhtarlık yaptı. Zamanının okumuş insanlarından sayılırdı. Şu anda ilçe olan köyü daha sonra gerçekleşen göçlerle şenlenmişti. Anıları, kitapları ve istiklal madalyası oğlu tarafından özenle muhafaza ediliyor. En çok anlattığı anıları Çanakkale ve Çanakkale savaşları ile ilgili olanlardı. Yıllar sonra gezmek için Çanakkale'ye giden yeğeni; onun defalarca anlatması ile ezberlediği, Gelibolu Yarımadası, Dardanos Tabyası, Seddülbahir, Zığındere, Arıburnu, Anafartalar, Mecidiye Tabyası gibi birçok yer isimlerinin hepsinin doğru olduğunu oradakilerden öğrenip, dayısını yâd edecektir.
Şevki Çavuş'un birliği Erzincan'daki ordugâhtan hareket ettiğinde, askerlerin büyük çoğunluğu Çanakkale'nin ismini bile duymamışlardı.
Her gün altı saat yürüyüşten sonra kalan zamanda asker istirahat ediyordu. Çok büyük bir kısmı şehit olacak olan bu insanlar bir an önce Çanakkale'ye varıp düşmana haddini bildirmek için can atıyordu. Haftalar sonra kışın soğuk yüzünü gösterdiği günlerde İzmit civarında Geyve Ovası'nda, birliğe üç-dört gün istirahat verildi. Birliğin yiyecek stoku çok az kalmıştı. Asker ovada, bağ ve bahçelerde bulabildiği sebze, meyve ile karnını doyurmak mecburiyetinde kalıyordu.
İşte bu yokluk ve açlık günlerinde, bir grup asker bozulmaya yüz tutmuş bir bostan bağında, karınlarını doyurmak için salatalık arıyordu. Bu askerlerin arasında olan Şevki Çavuş, epeyce aradıktan sonra bulduğu büyükçe bir salatalığa elini uzatacakken vazgeçti. Çünkü iyice çürümüş olan salatalık el değince dağılıp gidecek hale gelmişti. Şevki diz çökerek ağzını salatalığa yaklaştırdı ve su haline gelmiş salatalığı bir nefeste içti. Ayağa kalktığında, burnundan, genzinden hissettiği; şiddetli, etkileyici, gülden, karanfilden daha güzel kendi ifadesiyle hoş bir esans rayihası ile adeta mest oldu. Günlerce hissetti bu kokuyu ve cephede dahi etkisinden kurtulamadı.
Savaşlı günler bittikten sonra, Bayburt'taki köyünde bulunan büyük arazisinin ufacık bir bölümünü bostan bağı yaptı. Burada her sene salatalık yetiştirdi. Onların bir kısmını soğuklar çöküp, kar düşünceye kadar bekletirdi. Kimsenin elinin değmesini istemez, üzerlerini çalı çırpı ile örterek çürümeye yüz tutmuş hale gelmelerini bekler, diz çökerek su içer gibi içer, Çanakkale yolundaki çürük salatalığın o unutamadığı büyüleyici güzellikteki kokusunu arar dururdu.
Ne yazık ki, ömrünün sonuna kadar, bütün uğraşılarına rağmen, hasretini çektiği o esrarengiz ve güzel kokuyu bir türlü bulamadığını sık sık anlatırdı yakınlarına Şevki Çavuş..."
Bayburtlu yazar Uygun Ahmet Aker'in Ötüken Yayınları arasından çıkan "Seferberlik Hikâyeleri" adlı kitabında anlatılan bu Şevki Çavuş, dedemdir benim. Dedemin bu ilginç anısını öykü olarak yazmış ve "Nikolay'ın Av Köşkü" adlı kitabıma "Geyve Kokar Bütün Salatalıklar, Çanakkale Kokar, Seferberlik Kokar..." başlığıyla koymuştum ben de. Böylece iki koldan tarihe not düşülmüş, kayda geçirilmiş oldu bu hüzünlü ve hoş anı.