Cami mi yıkılmalıydı adalet mi?
Bugün baktığımızda anlıyoruz ki, Hz. Ömer yanlış yaptı!.. Bir gayrimüslimin arsası için Şam Valisi’ne “Camiyi yık, adaleti yıkma” diye emir göndermesi dünya gerçekleriyle uyuşmayan fazlaca romantik bir davranıştı!..
Adalet adalet de bir yere kadar!.. Vali Sad b. Vakkas da kamulaştıracaktı o araziyi ve üzerine cami yapılacaktı... Arsa sahibi gayrimüslim kendisini, Vali’yi Halife Hz. Ömer’e şikâyet etti... Yeryüzünün tamamını mescit sayan dinin halifesi garip bir şekilde adaleti tercih etti...
Ne kadar da irrasyonel davranmış değil mi? Şimdikiler olsa daha akılcı davranırlar, Vali’ye haber gönderirlerdi: “Durmak yok, yola devam... Sen camiyi yap, adaleti arkadan göndeririz... Altına AVM, etrafına dükkânlar, ‘öğrenci okutuyoruz’ dümeniyle vakıflar, dernekler... Kamulaştırmayı arkadan yaparız... Sakın ha müteahhit yabancı olmasın, ümmetin neresine ne koyacağını iyi bilsin... Külliyenin kadroları mutlaka akraba takımından olsun, zaten ayet de ‘akrabayı kollayın’ demiyor mu? Biz yapalım, gücü yeten gelsin yıksın...”
***
Yedinci yüzyılda tutturdu Hz. Ömer ‘adalet’ diye... Adalet yoksa dinin de olmayacağını düşünüyordu... ‘Reel-politik’ten habersizdi tabii!.. “Bilesin ki Nuşirevan’dan daha adaletsiz değilim” diye haber gönderiyordu Vali Sad b. Vakkas’a... Akrabalarından bir kişiyi bile memuriyete atamıyordu...
‘Sol omuzda gelecek defter’ korkusundan bilemedi devletin nasıl yönetileceğini!.. Çoluk çocuktan başlamak üzere en yakından kalkınma hamleleri yapmak yerine Fırat’ın kenarında kaybolma ihtimali olan koyundan kuzudan dertlene dertlene ömrünü tüketti!..
Tabii etrafındaki kurmay kadro da zayıftı!.. Mesela şimdiki gibi yüzde 20’lere kadar hulefa hakkı çıkaracak âlimleri yoktu!.. “Bu kadronun yerine koyacağınız daha iyi bir kadro yoksa katlanmalısınız” türünden fetvalar peydahlayacak hocaları bulunmuyordu... Kimse “Ne yaparsan yap, ölümüne yanındayız” demedikleri gibi, etrafında “Yanlış yaparsan seni kılıcımızla düzeltiriz” diye tehdit eden, eli her daim kılıç kabzasında gezen ‘tuhaf’ insanlar vardı!..
Eh insan portföyü böyle olunca imar hareketleri de kolay olmuyordu!.. Şam’da yakalamışsın kupon arsayı, bas parayı ucuza kamulaştır!.. Yap yolları da... İnşaat işini yandaşlara havale et!.. Yol üstündeki su kuyularını ve hurma dibi dinlenme tesislerini yabancıya kaptırma!.. Şam’ın silueti sana emanet!.. Dilediğin gibi davran, karşı çıkana yapıştır lâfı: “Bunlar var ya bunlar, Roma’nın adamları!..”
***
Adalet adalet de nereye kadar? Adalet mi yiyecek bu çoluk çocuk, bu sabi sübyan? Peki şimdi nasıl: “Sen ne diyorsam yap, biz yasayı arkadan çıkarırız!..”
Ne de olsa devir ’hız ve akıl’ devri... Güç adaletin arkasından değil, adalet gücün arkasından gelecek!..Onun için bir şey yıkılacaksa, hakkı olan değil gücü olan yıkacak!.. Gücü olmayan sadece ’tâbi’olmayı bilecek ve bir de Adalet Hanım’ın çalışmaya başladığı pavyondan dönmesini bekleyecek!..
Hz. Ömer’in göndermede bulunduğu Nuşirevan, hırsızlık yaptıkları gerekçesiyle oğluyla vezirini idam ettirmiş... İyi halt etmiş!.. Bu örneklerle bir yere varamayız!.. Bu kafayla da AB’ye giremeyiz!.. “Bundan iyisi Şam’da kayısı” diyerek, camili mamili, hanlı hamamlı bir projeye dalmak yerine, gayrimüslimin hukukunu korumayı düşünmek adaleti bir nevi ‘saplantı’ hâline getirmekti!.. İşte ‘reel-politik’ olan bu değildi ve İslâm medeniyeti onun için geri kaldı!..
İçimizde bütün bir ömrünü muhalif laklakla geçirenler var... Bakınız çok enteresan “Sırat’ı da özelleştireceğiz, herkes vakfımıza ödeyeceği ücreti mukabilinde karşıya geçebilecek” desek buna bile itiraz edecekler!.. Bunları eski dönemlere ışınlamak lâzım; devletin mumuyla özel mumların birbirinden ayrıldığı ‘itibarsız’ dönemlere!.. Durmadan adalet yesinler, bakalım karın doyuruyor mu?