Mustafa Kemal Paşa hazırlıksız bir ordu ile düşmana saldırının bir zafer değil, hezimete neden olacağını bildiğinden uygun zamanın gelmesinin beklenmesini tavsiye ederek TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmalarla mebusları ikna etmeye çalışıyordu. Nitekim bu sıkıntılı dönemde en önemli hususlardan biri, ordunun ikmali için ihtiyaç duyulan önemli miktardaki paranın nasıl temin edileceği meselesi idi. Bu konuda Maliye Vekili ile sık sık bir araya gelen Başkomutan hal çareleri aramakta idi. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 1922 yılına ait not defterine bu sıkıntılı durumu çok kısa da olsa yazmıştır. Başkomutan Mustafa Kemal notlarında, “...ordunun giydirilmesi, silah ve donatımının tamamlanması için 45-50 milyon liraya ihtiyaç olduğunu” belirtiyordu. Mustafa Kemal Paşa, yine bu konuda Batı Cephesi karargahının bulunduğu Akşehir’e gönderilecek para ve malzeme ile ilgili de notlar yazdığı gibi bir taraftan Fransa, diğer taraftan da Rusya ile yapılan antlaşmalar çerçevesinde onlardan gelecek destekle ordunun ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyordu. Başkomutan, TBMM’de yaptığı konuşmalarda sık sık Maliye Vekili Hasan Bey ile görüşerek taarruz öncesi ordunun iaşe ve ikmalinin, teçhizatının tamamlanması için ödenek talebinde bulunuyordu. Gerçi, Sakarya Meydan Muharebesi öncesi kabul edilen “Tekâlif-i Millîye Emirleri” ile Türk milleti ordusunun ihtiyaçlarını ayni ve nakdi yardımlarla karşılamaya gayret göstermiştir. Yokluk ve yoksulluğa rağmen, Türk milletinin ordu-millet bütünleşmesi çerçevesinde yaptığı bu yardımlar Yunanlılar’a karşı verilen mücadelenin başarıyla neticelenmesinde etkili olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, 6 Mart 1922 Pazartesi günü Ankara’da TBMM’nin gizli oturumunda yaptığı uzunca konuşmada mebuslara askerî durum hakkında ayrıntılı bilgileri aktarmıştır. Başkomutan yaptığı bu tarihî konuşmasında, aslında Türk milletine -gelecekte de ışık tutabilecek- son derece önemli mesajlar vermiştir. Bu uzun konuşmada Avrupa Devletlerinin Türkiye’ye bakışı, tarihî süreç içinde değerlendirilmiştir.(Burada bir parantez açarak bu tarihi konuşmayı özetle hatırlatmakta fayda görüyoruz. İşte o konuşma: “...Efendiler, düşmanlarımızın ne mahiyette olduklarını ve düşmanların Türkiye üzerindeki hırslarının ne kadar ezelî olduğunu nazar-ı âlînizde tavzih edebilmek için müsaadenizle buna dair birkaç söz söyleyeceğim. Cümlemizce malûmdur ki Avrupa’nın en mühim devletleri Türkiye’nin zararı ile, Türkiye’nin tedennisiyle teşekkül etmişlerdir... Efendiler bir şeyin zararıyla bir şeyin imhasıyla yükselen şeyler bittabii o şeylerden mutazarrır olanı alçaltır ve filhakika Avrupa’nın bütün terakkisine, tealisine ve temeddününe mukabil Türkiye bilakis tedenni etmiş ve sükût vadisinde yuvarlanadurmuştur. Türkiye’yi imhaya müteşebbis olanlar Türkiye’nin imhasında menafii tevzin ederek ittihat ve ittifak etmişlerdir. Bunun neticesi olarak bir çok zekalar, hisler, fikirler Türkiye’nin imhası noktasında tekasüf ettirilmiştir... Türkiye’nin hayat ve mevcudiyeti üzerinde tatbikat-ı mütemadiye neticesi olarak en nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi temdin etmek gibi bir takım zahirî vesilelerle, bahanelerle Türkiye’nin hayat-ı dahiliyesine, idare-i dahiliyesine hülûl ve nüfuz etmişlerdir. Böyle bir zemin-i müsait hazırlamak kudretini, kuvvetini ihraz etmişlerdir... Artık hayat bulmak için, ıslah-ı hal etmek için, insan olmak için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak bütün işleri Avrupa’nın âmâline göre tedvir etmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler küşâyiş buldu. Halbuki hangi istiklâl vardır ki ecnebilerin nesâyihi ile ecnebilerin plânlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir. Tarih böyle bir hadise kaydetmek teşebbüsünde bulunan meraretengiz netayiçle karşılaşmıştır. İşte Türkiye de bu galat-ı fikirle, bu galat-ı zihniyetle malûl olan bir takım ricalin yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok tedenni ve daha çok sükût etmiştir. Efendiler bu sükût, bu tedenni yalnız maddiyatta olsaydı hiçbir ehemmiyeti yoktu. Maateessüf Türkiye ve Türkiye halkı ahlâkı, ahlâken sükût ediyor...” TBMM GCZ., c. 3, İşbankası Yay., Ankara 1985, celse nr: 2, s. 6. )