'Büyük Doğu' dan altı çizili satırlar...
Bir gazetenin, Necip Fazıl tarafından çıkarılan Büyük Doğu mecmuasının tıpkı basımlarını vermeye başlaması üzerine “eksik sayılarımız var mı yok mu” diye çatıdaki dergi kolilerini karıştırırken söz konusu derginin 1976’dan sonra devamı niteliğinde neşredilen “RAPOR” lar dikkatimi çekti. 1976-1980 arasında 13 sayı çıkan “RAPOR” ları tekrar gözden geçirdim. O yıllarda bu “RAPOR” ları alıp önemli gördüğümüz satırların altını çizerek okumuşuz. Bugün “askerî vesayet” , “geçmişle hesaplaşma” ve “değişim” tabirlerinin içine hapsolan fakat kendilerini “Büyük Doğu” çizgisinin devamı olarak gören malum çevreye -vazgeçtik Büyük Doğu nüshalarını okumalarından- “RAPOR” ları okumalarını tavsiye ediyoruz. İşte bizim 30-35 sene önce okuyup altını çizdiğimiz satırlardan birkaçı...
“Bu dâvâya canına kadar her şeyini adamış, fakat pratik iş dehâsı bakımından bir çivi çakmaya bile istidatsız, sâf ve masum Anadolu gençleri... (RAPOR 1, Şubat 1976 s. 9) [Sakın Üstad bugünkü yöneticileri kast ediyor olmasın.]
“Vaktiyle “Büyük Doğu” ışığı etrafında, kanatları tutuşasıya kavisler çizen bu pervanelerin şimdi kara sinekler gibi ışıktan kaçmaları, kurbağa dilini Türkçe saymaları, insana ancak sayıklamalarda musallat ruh ve mânâ ihtilâllerinden kopma sesleri alt alta dizmeye şiir demeleri, üstelik İslâmî tefekkürde nefislerine “yenileyici” payesini kondurmaları okur-yazarları çoğunlukla geri zekâlı bu memlekette tımarhanelik bir levhadır.” (RAPOR 2, Ekim 1976 s. 5) [Neo-İslâmcı ceridelerdeki şiir ve yazıları okuyun, kimlerin kast edildiğini tahmin edebilirsiniz.]
“...Böylece [MTTB] üzücü ve hayıflandırıcı bir duraklama çığırına girmiştir. Bugün ise, kumaşının örgüsüne hiçbir gevşeme ve çözülme ârız olmadığı halde, heyhat ki bu duraklama devresini apaçık ifşa edici bunalım ve hizipleşme havasına bürünmüştür. Bu bir kabuk bağlama halidir ve aşk ateşinin küllendiği her yerde meydana nasıl bir manzara çıkacağının ihtarcısıdır.” (RAPOR 3, Mayıs 1977 s. 47) [Üstad, o günden gömlek değiştirecekleri görmüş olabilir mi?]
“Allâh Resûlünün kötülüklere karşı mücadelede kademe kademe âletlerini işaret buyurdukları emir malûm... Birinci derecede el, yani fiil... İkinci derecede dil, yani ihtar... Üçüncü derecede de kalb, yani nefsini muhafaza... En aşağı derecede üçüncüsü içine gömülüp orada mahfuz kalmak...” (RAPOR 4, Temmuz 1978 s. 41) [Üstad, keşke üçüncü dereceyi koruyabilseydik. Maalesef o da gitti.]
“Tarih bir yangın yeri,//Vatan dârülaceze.//Yanık ampule kurban,//Güneş saçan âvize.” (RAPOR 5, Haziran 1979 s. 4-5)
“Ülkücü’ye 9 öğüt;
....Bu şartlar altında sana ermişlik gibi bir ruh düştüğünü; ve bu memleketi kökünden koparmak isteyen Allah ve Resûl düşmanlarının gayelerine tek engel olarak seni seçtiklerini gör, bu şerefin dünya ve âhiret sana yeteceğini takdir et, iftihar et.” (RAPOR 6, Eylül 1979 s. 34)
“Tam da “Rapor 12” nin hazırlanıp mücellide verildiği ve yalnız kapağının basılmak üzere bulunduğu ânda olanlar oldu ve ordu idareye el koydu.
Rapor 10 ve 11’i okuyanlar, biricik dilek ve çareyi bu el atışta gösterdiğimizi ve onu âdeta teşvik ettiğimizi bilirler.” (RAPOR 12, Eylül 1980, dış kapak.)
“Bu hareket (12 Eylül) olmasaydı, yıl değil, ay değil, belki hafta ve gün hesabıyla Türkiye’nin çöküşü gerçekleşebilirdi.” (RAPOR 13, Ekim-Kasım 1980, s. 9)
Kanaatimizce bu iktibaslar üzerine ayrıca yorum yapmamız gerekmez. Herkes hissesine düşen payı alabilir. Fanatikler hariç... Üstad’ı rahmetle anıyoruz...