Bir haber yayınlandı.
Karne hediyesi 3 adet pirzola.
Sonra yönlendirme haber olduğu ortaya çıktı.
Yani, bütün yandaş gazeteciler bir araya gelse ay sonunu getiremeyen,
kuyruklarda ömrünü tüketen vatandaşlara bu kadar kötülük yapamazdı.
Ama bu haberi düzenleyenler yaptı.
Sokaktaki ve evlerdeki gerçek böyleyken bu haberin eser sahipleri yüzünden artık bütün haberlere kuşku ile yaklaşılacak.
Yandaşlar aldılar sazlarını ellerine çoktan.
İşte bu yüzden,
bütün yandaş gazeteciler bir araya gelse böyle bir kötülüğü yapamazlardı bu zavallı halka…
Bir de utanmadan çıkıp savunmak nedir böyle bir haberi.
Söyleyin Tanrı aşkına hangi vicdansız yüreğinizle yaptınız bunu?
Zaten geçim derdinde olan, her gün yoksullaşan vatandaşlara bu kötülüğü yapmaya ne gerek vardı?
Bu yönlendirme haber ile;
Tane tane muz satılmasının,
marketlerde bebek mamalarına kilit vurulmasının,
ailelerin çocukların beslenmesine bayat simit alıp koymasının,
insanların ucuzluk kuyruklarında ömür tüketmesinin
ve
geçim derdinin vatandaşları isyan eder noktaya geldiğinin inandırıcılığına büyük bir darbe vurmanın sahi ne gereği vardı?
Bir daha tekrar edeyim,
Bütün yandaş muhabirler bir araya gelseler;
aldığı maaş zammı bile daha cebine girmeden eriyen,
her gün yoksullaşan, yoksullaştırılan vatandaşlara şu kötülüğü yapabilir miydi?
Yapamazdı!
Bu olay aklıma Bab-ı Ali’nin efsane gazetecilerinden Orhan Can’ın bir sözünü getirdi.
Orhan Ağabey der ki;
“Biz gazeteciler tarihin tanıklarıyız.
Olana ‘olmadı’,
olmayana ‘oldu’ diyemeyiz…”
Denilirse ne olacağı “Karne hediyesi et” şeklindeki yönlendirme et haberle çıktı ortaya…
Şayet yönlendirme yapılmasaydı, belki de o aile gerçekten karne hediyesi için et almıştı.
Çünkü aldıkları sadece 3 adet pirzola idi.
Ama gazeteci yönlendirme yapınca ortaya bambaşka bir tablo çıktı.
Gazeteci yönlendirme yapmaz,
gazeteci gerçeği arar,
gazeteci pusu kurmaz,
gazeteci mesleğini silah olarak kullanmaz,
gazeteci sadece hakikatin peşindedir.
Halkın derin ve bilinçli bir şekilde yoksullaştırıldığı bu ülkede o insanların gerçeklerinin inandırıcılığını yok etmeye,
şüpheye düşürmeye ancak bu kadar kötülük yapılabilirdi.
Yaptınız!
Elbette gazetecilikte “Haberi salçala” diye bir deyim vardır.
Yemeğin salçalısı güzeldir.
Ama sizin yaptığınız yemeği salçalamak değil içine ‘sı…mak’ olmuştur!
XXX
Bana gazetecilik nedir diye sorsanız, size “Kamu gözcülüğü yapmak, yanlış işleri açığa çıkarmak ve gerçekleri tüm çıplaklığıyla açığa çıkarmaktır” derim…
Yalnız bir şartla…
Hani Nazım Hikmet Saman Sarısı şiirinde, yakın dostu Abidin Dino’ya
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama” diyor ya…
Onun gibi işte, işin kolayına kaçmadan yapıldığında gazetecilik gerçek anlamda yapılmış olur…
Yani bir gazeteci mesleğin temel ve evrensel ilkeleri çerçevesinde davranmakla yükümlüdür.
İnsan haklarına saygılı olmalı, ihtirası mesleğine bulaştırmamalıdır…
Tersi olursa, “Annem karne hediyesi et aldı’ başlıklı sözde haberi çıkar karşımıza…
Malum, söz konusu yönlendirme haberi yapan muhabir, Habertürk TV’den kovuldu.
Muhabir ise, ilk önce suçlamaları reddederek kurumuna sitem etti.
Ancak Habertürk TV ilgili haberin ham görüntülerini yayınladı…
Ve o zaman takke düştü kel göründü.
Ama sayenizde bu tip haberlere şüphe düştü.
Şimdi TÜİK’in enflasyon oranlarına yaptığı makyajlamanın,
Emeklinin memurun maaşından kaçırılan zamların,
Rantın, talanın, hırsızlığın ve daha nicesinin sebebi için artık yandaşların elinde kullanışlı bir argüman var: yalan haber!
Sadece geçim derdindeki vatandaşa kötülük değil bu…
Mesleğini hakkıyla yapmaya çalışan,
yanlış giden işleri açığa çıkarmak için gerçeklerin peşinde koşan gazetecilerin yapacağı haberlere de daha yayınlanmadan “Yalan” algısını yapıştırtmak,
insanları daha okumadan yeni haberlere yalan gözüyle baktırtmak bu!
Tamam!
Bir gazeteci şeytanla söyleşi yapma fırsatı bulsa, kaçırmamalıdır.
Zaten kaçıran ya gazeteci değildir ya da gazetecilik artık ondan geçmiştir…
Zira şeytanla söyleşi yapmakta toplum faydası vardır.
Halk şeytanı tanır, bilirse ona göre davranır…
Ama gazeteci şeytanla işbirliği yapmaz,
şeytanlık hiç yapmaz…
Onun için ayağa kalkıp önce utanmalı,
sonra özür dilemelisiniz!
Yoksulluk kaderi haline getirilmiş tertemiz insanlarımızdan,
yoksullaşmaya sürüklenen insanlarımızdan ve mesleğini hakkı ile yapmaya çalışan gazetecilerden özür dilemelisin…
Şeytanla işbirliğinden dolayı özür dilemelisin…
İlgili Haberler