Bütün hayvanlar eşittir ama...
Yıl 1945 -ama ne 1700'ler, ne de 2000'ler olmaması için hiçbir neden yok-.
Yer İngiltere -ama ne Irak, ne ABD, ne de sizin ülkeniz olmaması için hiçbir neden yok-.
Yaşadıkları büyük çiftlikte "köle" muamelesi görmekten, ezilmekten, horlanmaktan, haklarını alamamaktan usanan hayvanlar bir çıkış yolu ararlar. Karar verilir; "devrim" yapacak ve çiftliğin yönetimini ele geçireceklerdir.
"Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin" derler ya boşuna değil;
Acımasız çiftlik sahibinin, hayvanlara yem vermeyi unutması bardağı taşıran damla olur ve hayvanlar başkaldırır. Çiftlik sahibi kovalanmış, çiftlik artık çiftlikte yaşayan hayvanlara kalmıştır; kendi kendilerini yöneteceklerdir!
Yönetmek demişken; bütün hayvanları "temsilen" birilerinin nizamı sağlaması(!), "idari" işleri yapması gerekmektedir ve bu "görev", itirazsız "en zeki" varsayılan domuzlara verilir.
Domuzlar, "Hayvan Çiftliği"nin yeni yöneticileridir.
İlk iş çiftliğin yeni yasaları ilan edilir:
- İki bacaklı canlılar bizim düşmanımızdır.
- Dört bacaklı canlılar dost ve müttefikimizdir.
- Hayvanlar asla giyinmeyeceklerdir.
- Hayvanlar asla yatakta yatmayacaklardır.
- Hayvanlar asla içki içmeyeceklerdir.
- Hayvanlar asla hayvanları öldürmeyeceklerdir.
- Bütün hayvanlar eşittir.
Yasaların tamamı, bütün hayvanlar tarafından benimsenir.
***
Gel zaman, git zaman, işler kağıt üzerinde yazıldığı gibi gitmemeye başlar. Yasalar/ilkeler, bizzat onları koyanlar/korumakla/uygulanmasını sağlamakla görevli olanlarca ihlal edilmektedir...
Domuzlar, ineklerin sütüne el koyar ve onları sadece kendi arpa ezmelerine karıştırmaya başlar...
Elmalara el koyar...
Ve kendilerini kayırmalarını da "çiftliğin yönetiminin bozulmaması için sağlıklarına dikkat etmek zorunda olmalarına" bağlar!
Çok içlerine sinmese de hayvanlar domuzların kendilerinden olanı kayırmasına razı olurlar.
***
Günlerden bir gün...
Domuzlar bu defa "toplantıların" kaldırıldığını duyurur diğer hayvanlara. Artık istişare yoktur. Bütün kararlar, lider domuzun başkanlığındaki domuzlar komitesinde alınacaktır!
Ayrıca...
Komite gizli toplanacak ve alınacak kararlar diğer hayvanlara sonradan bildirilecektir!
Tam bazı hayvanlar itiraz edecekken "koyunlar" haykırır:
- En iyisini sen bilirsin!
***
O günden sonra Hayvan Çiftliği'nde işler her gün daha da kötüye gider... Hayvanlar artık daha az yemek karşılığı daha çok çalışmaktadır... Domuzlar ise yan gelip yatmakta, durmadan yiyip içmekte, "devrim"in ilkelerini hiçe saymaktadır...
Evet, hayvanlar nihayet "devrim yasalarını" hatırlarlar ve "hani eşitlik" diye domuzlardan hesap sormaya hazırlanırlar ki...
Duvarda yazılı ilkelerin tamamen değiştiğini görürler:
- Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir!
***
Bütün makamların, mevkilerin, ballı maaşlı işlerin filan neden hep aynı -hadi aile demeyelim de- dar çevre içinde paylaşıldığını nihayet sorgulamaya başlayıp da, duvarda yazılı yasanın değiştiğini çok geç fark eden çiftlik sakinlerininkine benzemiyor mu halimiz şu günlerde!
***
Papadan bulaşmış hastalık!
Ne "Saddam" hanedanlığıyla, ne "Kaddafi" hanedanlığıyla sınırlı... Ne de zaten algılatılmaya çalışıldığı gibi bir "Orta Doğu hastalığı"...
Damadını "danışman" olarak atayan Trump'tan, "bir başkan, bir büyükelçi, bir bakan, 3 milletvekili, 3 senatör" çıkaran Kennedy'lere... "2 Başkanlık, bir başkan yardımcılığı, 2 eyalet valiliği, bir senatörlük" kapan Bush ailesinden, "başkanlık, valilik, senatörlük, dışişleri bakanlığı" kapan Clinton'lara kadar... Velhasıl "okyanus ötesi"ne kadar bulaşmış bir virüs nepotizm...
Kaynağı, tahmini hiç de zor olmadığı üzere "Orta Çağ Avrupa"sı; ki doğduğu coğrafyada da, misal Sarkozy'nin oğlunu EPAD yönetimine ataması gibi örnekleriyle varlığını koruyor hâlâ!
Bize gelince...
"İffetlilik yemini" gereği evlenemeyen, dolayısıyla da çocukları olmayan -olsa muhtemelen papalık da babadan oğula geçebilirdi demek ki- Katolik papaların, kardinallik gibi önemli görevlere kendi yeğenlerini getirmelerine dayanan tabiri caizse "Bizans'tan kalma(!)" bir hastalık yerine daha "yerli ve millî bir musibet(!)"e bulaşsaydık bari!
Katolik papalardan bulaşan alışkanlıkla "kul hakkı"na girmek katmerli abes oluyor sanki!