Bush'un Haçlı seferi ve Türkiye'de olanlar
Bugünleri doğru anlamak için yakın geçmişe, Mayıs 2007’ye bir uzanalım. ABD yönetimine yakın, muhafazakâr düşünce kuruluşu American Enterprise Instute’de (AEI) konuşan Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Amerikan askerlerinin Irak’ta çok elzem Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğini belirterek bu çıkarı şöyle izah etti: Teröristler, İspanya’dan Endonezya’ya, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya uzanan bir İslâm İmparatorluğu kurmayı amaçlıyordu. Böyle bir İmparatorluk, İsrail’i haritadan silebilirdi.
Hedeflerinin “İslâm birliği olduğunu” açıkça dile getiren Chaney’nin bu konuşması ABD’de en çok izlenen CNN’de canlı olarak yayımlandı.
“Amerikan askerlerinin Irak’ta, çok elzem Amerikan çıkarlarına(!) hizmet ettiğini belirten Chaney, direnişçilerin Orta Doğu’da Amerikan ve Batı etkisine son verme amacını taşıdığını” kaydetmeyi de ihmal etmedi. Şimdi siz bir ABD Başkan Yardımcısı, kimilerine göre “Gölge Başkan” Chaney’nin bu itirafının yanına Bush’un danışmanlığından ABD Dışişleri Bakanlığı’na getirilen Condeleezza Rice’ın, “BOP, 24 İslâm ülkesinin sınırlarını değiştirme projesidir” diye özetleyebileceğimiz, altında imzası bulunan makalesini koyun ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bu iki, “İslâm dünyasını İsrail’in geleceği için paramparça etme” projesi’nin ışığında, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın aşağıdaki itirafını defalarca okuyun:
“Bizim AB perspektifimizin altında bu vizyon vardır; Irak ve Suriye meselesine bakışımız da bunu esas almaktadır; Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika inisiyatifindeki rolümüz buna dayanmaktadır; burada bizim bir Eş Başkanlık görevimiz var.
Başlattığımız Medeniyetler İttifakı projesinin temelinde de bu vizyonumuz yer almaktadır.
Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesindeki rolümüz bize özellikle Orta Doğu’da önemli görevler yüklemektedir. Biz bu görevi bir kenara koyamayız. Eğer Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesinin hedefi demokrasi ise, insan haklarıysa, hukukun üstünlüğüyse, bu bölgede yaşayan insanların refahı, mutluluğuysa, bu bölgede yaşayan insanların yaşam standardının yükseltilmesiyse, Türkiye bu dönemde tribünde kalan bir seyirci olamaz. Muhakkak burada rolünü üstlenecektir. Daha yolun başında ilan ettiğimiz gibi bizim dış politikada temel parametremiz, düşman üretmek değil, dost kazanmaktır. Bugüne kadar başlattığımız bütün dış politika hamleleri, bu parametre üzerine kurulmuştur. Az önce bir kaçını hatırlattığım bu girişimler, aynı dış politikanın, aynı vizyonun tutarlı ve tamamlayıcı parçalarıdır. Keza, kan ve göz yaşıyla özdeşleşen Orta Doğu’da barış ve adalet için, sözün ve umudun bitmediğini göstermek için yeni yol haritaları ve yeni imkanlar üzerinde düşünce üretiyor, öneriler getiriyoruz. Biliyoruz ki, barış yürek ister, irade ister, aklıselim ister. Bu yüzden bizi doğrudan ilgilendiren bu coğrafyanın huzuru ve selameti için, attığımız bütün adımları hesap ederek, her barış ihtimalini bir imkana dönüştürmenin yollarını arıyoruz.
Fakat bunu kavrayamayanlar olabilir. İçeride de olabilir, dışarıda da olabilir. Biz onlar kavrayamamış diye bekleyecek değiliz.
Ve kimseden de bu noktada icazet alma derdimiz yok!”
Siz Türk’ünden Kürt’üne, siz Sünni’sinden Alevi’sine, siz Atatürkçü’sünden İslâmcısına, siz memurundan işçisine, siz emeklisinden askerine, bu topraklarda yaşayan herkes, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkartılan kanunları ve Türk milletine ait servetin uygulanan ekonomik, ticari ve siyasi politikalarla el değiştirmesini Chaney ve Rice’ın söyledikleri ile ve Erdoğan’ın “görevim” dediği itiraflarını esas alarak değerlendirmediğiniz sürece; alabildiğine türbana dolaşsanız ve iliklerinize kadar laikliğe bulaşsanız da, aslında işte bu üçlünün hedefine hizmet ediyorsunuz da, farkında bile değilsiniz..
Ne diyelim, vicdanınız rahatsa, devam ediniz...