Bürokrasideki çürüme
Bugün biraz gündemden uzaklaşmak istiyorum.
Tabiki yine memleket meselelerini yazacağım.
Fakat hemen her yazımda belirttiğim bir konu var. Kurumlardaki çürümeyi anlatıyorum. Bürokraside Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ardından bu durum had safhaya çıktı.
Bakın bunu her sene yüzlerce sayfa Sayıştay raporlarını okuyan bir gazeteci olarak söylüyorum.
Gelin birkaç örnek vereyim.
Kurum: Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
Yasa açık.
Denetçi, özel ya da kamu kurumlarının; yasa, yönetmelik ve genelgelere uygun bir şekilde hareket edip etmediğini denetleyen kişidir. Kamu ya da özel kuruluşlarda faaliyette bulunan denetçiler, teftiş yapar ve gerekli raporları hazırlar.
Tabii yazılı olarak böyle...
Peki ya denetçiler denetlemeye gittiği işletmeci tarafından tüm masrafları finanse edilirse?
Sivil Havacılık Genel Müdürlük denetçilerin haberli ve habersiz denetimlerinde, yol veya konaklama giderlerinin, Kurum fiyat tarifesinde belirtilen düzenlemeye istinaden denetlenen işletmelerce karşılandığı tespit edilmiş.
Bir kamu kurumundan bahsediyoruz. Kurum personeli harcırah verilebilecek kimseler arasında sayılmış.
Kurum denetçileri yetki ve sorumlulukların yerine getirilmesi amacıyla hava meydanları işletmeleri, hava yolu taşıma şirketleri ve hava araçlarına haberli ve habersiz denetimler yapıyorlar.
Haliyle kurum denetçilerinin il dışı denetim görevlerinde konaklama, gündelik ve diğer masraflarının ödenmesi gerekiyor.
Ancak; Yapılan incelemede, Kurum denetçilerinin haberli ve habersiz denetimlerinde, yol ve konaklama giderlerinin kurum tarafından karşılanması gerekirken, bu giderlerin denetlenen firmalar tarafından karşılandığı görülmüş.
Kimse de "yahu olur mu hiç" dememiş...
Kanunda bile görev yapılan kurumla iş, hizmet veya çıkar ilişkisi içinde bulunanlardan alınan seyahat bileti ve ücretsiz konaklamanın hediye alma yasağı kapsamında yer aldığı vurgulanıyor.
Tabii kurumdaki tespitlerin bu kadar ile sınırlı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Balonları biliyorsunuz değil mi?
Hani Dünya harikası Kapadokya ile adeta simgeleşen, doğa güzelliğini izlemek için genelde şafak vakti binilen balonlar.
Türk vatandaşlarının binemeyip aşağıdan turistleri izlediği balonlar.
Neyse...
İşte bu balonlar ticari balon işletme sahalarında özel taşımacılık yapan işletmelere ihale kanunu hükümlerine aykırı olarak ihalesiz ve süresiz şekilde "slot tahsisi" yapıldığı tespit edilmiş.
"Slot" nedir diye düşünüyorsunuz, anlatayım.
Havacılık literatüründe slot terimi; Bir hava aracına belirli hava sahalarını belirli zaman dilimlerinde kullanabilmesi şeklinde verilen izindir.
Slotun amacı, kapasite sorunu yaşanan hava sahalarını düzenlemektir. Ticari balon işletme sahasında faaliyet göstermek isteyen firmalara bu işletme sahalarında sınırlı sayıda olan slot tahsisi yapılıyor.
Bu slotlar ihale yöntemiyle 2 (iki) yıl süreyle tahsis ediliyor. Daha önce verilmiş olan slot tahsisleri kazanılmış hak gibi değerlendirilerek süresiz tahsis devam ettiriliyor, yeni tahsis edilecek slotlar için ihale düzenleniyor.
Kısaca işletme mantığı ve kuralları böyle.
Yani kanuna göre bu yönetmelik hükümleri mevzuata aykırı.
Peki "mania planı" diye bir şey duydunuz mu?
En basit şekilde anlatacak olursak, hava araçlarının güvenli geçişlerinin engellenmemesi için her havaalanında ayrı ayrı düzenlenen yüksekliğe ilişkin imar planıdır.
Sayıştay raporlarından öğreniyoruz ki...
Siirt Havaalanı çevresinde 6.50 metre yükseklikte yapılaşmaya izin verilmesine rağmen, 30 metre yüksekliğe kadar yapılar inşa edilmiş.
Diyarbakır Havalimanı çevresinde enerji iletim hatları ile mobese kamerası direklerinin mânia tahdit yüzeylerini 8 metre aştığı anlaşılmış.
Hakkâri Selahaddin Eyyubi Havaalanı çevresinde mânia planlarına aykırı yapılar oluşturulduğu idarece tespit edilmiş olmasına rağmen, mevzuata aykırı yapıları yapanlar ve izni verenler hakkında işlem yapılmadığı belirlenmiş. Üstelik bu yapılara herhangi bir müdahalede bulunulmadığı görülmüştür.
Yolcu uçaklarının açıkça düşme tehlikesi yaratan yapılar bunlar şaka değil.
Kanuna dayanarak bu yapıların Valiliklerce Genel Müdürlük tarafından gönderilen yazıya istinaden yıktırması gerektiği belirtilmiş.
Ama valilikler geçtim yıkmayı para cezası bile kesmemiş.
Bakın size tek bir rapordan tek bir kuruma ait usulsüzlükleri kanuna uymayan uygulamaları aktardım. Şimdi düşününki bunun gibi onlarca devlet kurumu var. Yüzlerce usulsüz kitaba kanuna uymayan iş ve eylem var.
Haliyle ben de bu tabloyu görünce isyan ediyorum. Size yargıda emniyette ya da üst düzey bürokrasideki siyasi ya da dini örgütlenmeyi anlatmıyorum. Basit bir kurumda kitabına göre yapılması gereken basit işlerin dahi yapılamadığını anlatmaya çalışıyorum.
Bu tür şeyler devleti içten çürütüyor. Koskoca Türkiye Cumhuriyetinin kabile devletine dönmesine neden oluyor. Cezalar ve yaptırımlar da olmayınca herkesin kafasına göre hareket etmesinin önünü açıyor.
Kim hangi köşeyi tutmuşsa devletin kurumları onun etki alanının altına giriyor. Bunları denetleyecek adamların bile masrafını denetlediği yerler karşılıyor. Tuz bile kokuyor.
Maalesef bu durumdan en çok da vatandaş etkileniyor. Kurumları bozulmuş bir devlet ne vatandaşına düzgün bir hayat yaşatabiliyor ne de onun hakkını savunabiliyor.