Burası Türkiye mi?
Genelkurmay Başkanı, “Afganistan’a terörle mücadele kapsamında tek asker gönderilmez” diyor.
“Bizim Afganistan’da askerimiz var. Bu asker, ISAF kapsamında; uluslararası güvenlik kuvveti; Kabil bölgesinde. ISAF’ın terörle mücadele görevi yoktur. Dolayısıyla bizim askerlerimiz orada terörle mücadele etmek için bulunmamaktadır. İlave asker gönderildiği takdirde bunlar terörle mücadele için kullanılacaktır” diyor..
Ve ekliyor:
“- Ben şunu da ifade ediyorum, şu anda Silahlı Kuvvetler, 10 binlerce insanıyla terörle mücadele ediyor, bir başka alanda, başka amaçla terörle mücadele ne kadar doğru olur, ben onu herkesin takdirine bırakıyorum, ama benim kişisel görüşüm; böyle bir şeyin olmamasıdır.”
Evet, Genelkurmay Başkanı Mehmetçiğin, “Haçlı seferi başlattım” diyerek Afganistan’a çullanan ABD ve müttefiklerinin yanında ve hatta onların emrinde Müslümanlara karşı savaşmasını istemiyor. Bunu istemeyen sadece Genelkurmay Başkanı değil; sendikalar istemiyor, üniversiteler istemiyor, sağından-soluna basın istemiyor, en önemlisi de millet istemiyor, millet..
Amma kim dinler milleti, kim dinler Genelkurmay’ı..
ABD için “Stratejik ortağımız” diyen ve Evangelizm’in Büyük Ortadoğu Projesi’nde hani şu Türkiye için parçalanmış haritalar üreten projede, “Eş Başkanlık” koltuğunda oturan Başbakan Erdoğan, Büyükanıt ve Türk milleti gibi düşünmüyor, düşünemiyor olmalı ki, Dışişleri Bakanı Babacan, “Türkiye’nin NATO üyeliği ve uluslararası terörle mücadele nedeniyle sorumlulukları var. Türkiye’nin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Genel eğilimimizi soruyorsanız, Afganistan’a yardımlarımızın artırılması yönünde!” diyor, diyebiliyor.
Millet de Babacan’a inanıyor öyle mi!
Bir kere şu “Genel eğilimimiz” lafını kimse yutmaz. Bu “Sizin eğiliminiz” değil, “ABD’nin emridir” ve sizler ülkeyi öyle bir hale getirdiniz ki, Afganistan’a asker göndermeye “Eliniz mahkûm”. Zira, Yahudi spekülatör Soros’un ifadesiyle devri iktidarınızda da, “En iyi ihraç ürünümüz ordumuz” maalesef.
‘Türkiye’nin sorumluluğu’ ABD, “Asker gönder” deyince Lübnan’a, “Afganistan’a asker isterim” deyince Afganistan’a asker göndermek de, Türkiye PKK terörü ile mücadele ederken ABD ve diğer NATO ülkelerinin “sorumsuzluğu” ne oluyor?
Bize, “Kandil’e dokunma” diyenler, “Zap’ta fazla kalma” buyuranlar bunlar değil mi?
Yarın Afganistan’dan Mehmetçik tabutları gelmeye başladığında bu millete, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir”mi diyeceksiniz?
Türkiye gerçekten sahipsiz.
Başta ABD, Avrupa Birliği ve İsrail olmak üzere herkes bu iktidara her istediğini yaptırabiliyor. İçeride milliyetçi ve ulusalcılara operasyon başlat diyorlar, başlatıyorlar. Sahillerin, suların, ormanların, termal tesislerin, fabrikaların, toprakların bize satılacak, sat, diyorlar; sattırıyorlar. IMF ne derse onu yap, deniyor, Ankara yapıyor. PKK’yla masaya otur, deniyor, iktidar oturuyor, şu kanunları çıkart deniyor, Meclis çıkartıyor, Kıbrıs Rum Kesimi AB üyesi olacak, Londra ve Zürich anlaşmalarından doğan veto hakkını kullanmayacaksın talimatı veriliyor, hükümet yerine getiriyor. Barzani’yi kabullen deniyor, kabulleniliyor; memura ve işçiye, emekliye verme deniyor, verilmiyor; her hafta bir milyar dolar faiz verecek şekilde borçlan, deniliyor, borçlanılıyor, asker isteniyor alınıyor, misyonerlere özgürlük deniliyor, tamam deniyor, Vakıflar Yasası çıkartılacak emri geliyor, “baş üstüne!” çakılıyor.
Millet “Anam ağlıyor” dediğinde “Ananı da al git” ve “Gözünü toprak doyursun” deniliyor. Üniversitelere, Yargıya, askere fırça çekiliyor, şehide “Kelle” denilebiliyor. İktidar mensuplarının çevresi, çoluk çocuğu yabancı şirketlerle, müteahhitlerle el ele, kol kola, milyon dolarlık, kim bilir belki de milyar dolarlık servetlerin sahibi haline geliyorlar, her şey “Babalar gibi satılıyor” ve bütün bunların adı “Demokrasi oluyor, halkın iradesi” oluyor..
Ben şimdi halka sormak istiyorum:
“- Ey halkım, sahi, sen böyle mi irade buyurdun. Muradın bunlar mıydı?”
Ve burası Türkiye mi?
Türkiye ise neden Haçlıların, Siyonistlerin her dediği oluyor da Türk halkının hiçbir dediği olmuyor?