Bugün şeytan için ne yaptın? (26 Ağustos 2012)
Bugünü de boş geçirmedim... “Kemikten taslarla şarap yerine şehitler kanını içenler” vardı ya Mehmet Emin Yurdakul’un yüz yıllık şiirinde... İşte o canilere bile taş çıkartacak katilleri görmezlikten geldim... Bir yaşındaki bebekleri şehrin duvarlarına çivileyen cinayet şebekesiyle ilgili ‘görmeyen, duymayan ve konuşmayan’ o üç maymundan daha aşağılık bir tavır gösterdim...
Ben zaten hep böyleyim... 2008 yılında Diyarbakır’da dersane önünde masum öğrenciler katledilirken de boşa düşüp PKK’yı eleştirmedim... Siirt’te polis ailesi zannedilip taranan ve her birinin üzerinden yüzlerce kurşun çıkan o kızlar da umurumda olmadı... Bingöl’de canlı bombanın üzerine atlayan o kadın ve çocukları da... Şeytana sadakat benim şerefsizliğimdir... Çok şükür bu ideolojik çizgimi bozmadım... Gayret bizden, takdir şeytandan!..
***
Benim durum biraz daha farklı... Ben olanı biteni gördüm görmesine de, ‘barışın dili’ni, pardon çatal dilimi kullanmaya devam ettim... Evet bir patlama oldu ama işi sulandırmak için bu patlamanın faillerini karıştırdım... Zaten PKK üstlenmediğine göre, acaba derin güçler mi yaptı, yoksa başka devletlerin işi mi diye PKK’dan gayrı ‘savaş lordları’ aradım... Ben ki, Kandil’le İkitelli arasında posta güverciniyim, elbette kendi misyonuma uygun davranırım... Hele bir kış gelsin, teröristler inlerine çekilsin, yine röportaj için Kandil’deyim şeytanın izniyle... Tabii ki, barış mesajları getirmeye!..
***
Ben de günü ibadetle geçirdim... Bu tür patlamaları, çoluk çocuk ölümlerini hep fırsat bilmişimdir... Köşemdeki yazımda, bir yandan halka korku salarken, diğer yandan ülkeyi yönetenlere ’masaya oturun’çağrısı yaptım... “Bu iş güvenlikçi politikalarla olmaz” tekerlemesini tekrarlayıp durdum... “Bu işi çözmek için Apo’yu muhatap alın, bunu terörizm değil, isyan şeklinde tanımlayın” dedim... Bir liberal olarak sürekli desteklediğim Başbakan’ı ’devletleşmek’le suçlayarak, tekrar hizaya sokmaya çalıştım... İçişleri Bakanı’nın görevden alınma kampanyasına devam ettim... Onun ‘marangoz hatası’ olduğunu zaten söylemiştim... Siviller ölmüş, bebekler katledilmiş çok da önemli değil... Mevzubahis şeytanın rızası olduktan sonra, gerisi teferruattır!...
***
Ben yarı akademisyen, yarı tokatçı-gazeteci rolümü oynamaya devam ettim... Modellerden model sundum... “Kuzey İrlanda uymazsa Bask verelim, o da uymazsa Galler maller bir şey uyduralım, böyle gitmez, zaten biz Kürtleri Kurtuluş Savaşı sırasında kandırmışız” herzelerini tekrar tekrar yumurtladım... Hatta işi o kadar ileri götürdüm ki, ‘Türkiye’nin üniter yapı olarak kalmakta direnmesi bölünmeyi hızlandırır... Bölünmemek için güçlü özerk yapıları düşünmesi gerektiğini’ bütün bir milleti aptal yerine koyarak bilimsel bir tezmiş gibi sunmayı sürdürdüm.... Uyuşturucu ticaretini bir suç gibi değil, devrimci halk savaşının finansmanı için gerekli gördüğümden hiç ses çıkarmadım...
***
Beni bilirsiniz, ‘insan hakları’ deyince en önde gidenim... Benim işim, tarafları eşitlemek!.. Tabii teröristi, yok yok gerillayı daha fazla eşitlemek!... Cesetlerin ancak DNA testiyle tanınabildiği patlamalara sebep olan mayınlar ve diğer patlayıcılar benim umurumda değil... Bunun uluslararası suç niteliği de beni ırgalamaz... Çocuk yaştaki evlilikler veya işte çalıştırmaları gündeme getiririm ama en ağır savaş suçlarından ve insan hakları ihlalerinden sayılan çocuk militan devşirmeyi, canlı bomba yapmayı asla gündeme getirmem... Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarını Koruma Konvansiyonu ve Opsiyonel Protokolü vız gelir, tırıs gider... Bununla ilgili tek satır yazmam, hayatta kınanam... Ama dedim ya, ‘ben önde gidenim’, insan hakları denince!..
***
Ben de günü ibadetle geçirdim!.. ‘Legal siyaseti seçen binlerce BDP’linin KCK’lı diye cezaevine atılması’nı demokrasi ayıbı olarak yaftaladım... Yarım kalan Oslo sürecinin arkasından ’barış ağıtları’yaktım... “Bu yol, yol değil. Terörle mücadeleyi bu noktadan sonra silahla, operasyonla kazanamayız... Türkiye, Kürt meselesini çözmeden Orta Doğu’da hak ettiği bölgesel liderlik rolünü oynayamaz” diye koca koca laflar ettim... ‘İki taraf’a da silah bırakma çağrısı yaptım... “Altımızı oyan hangisi? KCK mı, KCK operasyonları mı?” şeklinde ancak şeytana kulluk edenlere yakışan sorular sordum... Patlamalarla siviller paramparça olduktan sonra, sanki daha önce başka akıllar veren ben değilmişim, hep haklı çıkmışım gibi, bütün utanmazlığımı kuşanarak, akşam televizyonlara çıkıp, büyük stratejisyen dümeniyle geleceğe dönük yorumlar yaptım? Daha ne yapsaydım?
***
Sonuçta bugün de güzel iş çıkardık... İblis ete kemiğe bürünseydi, bundan farklı ne yapardı ki? Nefsimiz için değildi bunlar... Ne yaptıysak şeytanın rızası için... O halde hep birlikte amentümüzü tekrar edelim: Şeytana sadakat şerefsizliğimizdir!..