Bu yol çıkmaz sokak (13 Ocak 2013)
Kimsenin itiraz etmeyeceği kavramlarla adım adım ilerliyorlar; ‘barış’ gibi, ‘kardeşlik’ gibi, ‘akan kanın durması’ gibi... Başlıklar bu kavramlardan oluşup, içerik üzerinde fazlaca durulmayınca sanki bir ‘mutabakat’ varmış havası doğuyor... Elbete bu ‘mutabakat’a karşı çıkanlar da ‘kandan beslenenler’ şeklinde kategorize edilebiliyor...
Beylik sözlerle halka aktarılan sürecin içeriğine ve “Neye karşılık?” sorusuna dair ayrıntılar pek duyurulmak istenmiyor... Tıpkı ‘Milgram deneyi’nde olduğu gibi, halk, vicdanıyla çelişmesine rağmen otoritenin isteğini uygulamaya kademe kademe hazırlanıyor...
Ne söyleniyor halka? PKK Türkiye sınırları dışına çekilecek, silahları bırakacak... Kim ister ki, bu dağlarda kalsınlar, pusular kursunlar, kan dökmeye devam etsinler? Ama bu ortak kabul üzerinden hareketle, karşılığında ne taahhüt ediliyor, işte endişe kaynağı burası...
Başbakan Erdoğan, çekilme sırasında ‘geçmişte olduğu gibi’ vurulmayacaklarını garanti ederken, PKK’nın sözünde durup çekildiğini ama devletin kendilerini arkadan vurduğunu bir anlamda itiraf ederek, tıpkı ‘Dersim’ meselesinde olduğu gibi bu ülkeyi ve onun güvenlik güçlerini bir kere daha sanık sandalyesine oturtmuş oluyor... Ne gariptir, bu sözlerden o anlamın çıktığını ne yazan var, ne konuşan...
Ekranları ‘rol paylaşımı’ yapan gazeteciler, sanatçılar ve hocalarla doldu... Tek taraflı bombardıman var... Lümpene artist mesaj veriyor, entellektüele İstanbul’daki özel üniversiteleri ‘yabancı üs’se çevirmiş öğretim üyeleri, saf müslümana da pop-müslim hocalar... Hepsi muhatabının anlayacağı dille aynı hedefe vuruyor... CHP Genel Başkanı PKK’ya uzanan ele, kefilsiz, teminatsız ‘limitsiz kredi’ sunma telaşında... ‘Çok yönlü kuşatma’nın kazandığı boyut gerçekten ürkütücü...
Dikkat edilirse, sanki ‘barış’ için bütün altyapı hazırlanmış gibi, aksine gelişmeler ‘barış istemeyenlerin provokasyonu’ olarak niteleniyor... Buna göre son olarak Karataş karakolunu basma teşebbüsünü de ‘hayra yormamız’ gerekiyor!.. ‘Derin PKK’nın ‘barışı baltalama’ girişimlerine karşılık yapmamız gereken ‘iyi PKK’yla şartlar ne olursa olsun anlaşmak olmalı herhalde!..
Neden bütün bu baskın girişimlerini ‘provokasyon’ olarak değil de, hükûmetin şahsında masaya itilen Türk halkına dayatılmış ‘terörle askerî yöntemlerle baş edemiyoruz’ algısına hizmet amaçlı olduğunu düşünmeyeceğiz? Kafamızı kaldırdığımızda ‘Artık ne olacaksa olsun’ noktasına gelenlerin sayısının arttığını gözlemleyebiliyoruz!.. “Çözülsün de, nasıl çözülürse çözülsün” diyenlerin oranı maalesef yükseliyor... Toplumsal irade ‘şart koşacak’ ya da çıtayı yüksekte tutacak kimlikten ağır ağır uzaklaşıyor...
Toplum üzerine uygulanan dezenformasyonun etkileri bunlar... Oysa sıkça vurgulamaya çalıştığım gibi, güvenlik güçleri terörle mücadelede tarihinin en parlak dönemini yaşarken, 2012’yi ‘final yılı’ ilan etmiş olan PKK tam bir bozgun içinde, neredeyse ‘tersten final’ arefesindeydi... Gariptir, PKK köşeye sıkıştıkça, onunla ters orantılı biçimde propaganda arttı... Dağlardaki ‘defo’, propagandayla örtülmeye çalışıldı... Teröristle kucaklaşma da, milletvekili ‘kaçırma’ tiyatrosu da, 400 kilometrelik alan hâkimiyeti yalanı da, on dakikalığına ‘bayrak’ dikip fotoğraf çektirdikten sonra, bu fotoğrafların üzerine atlamaya hazır basına servis edilmesi de bu amaçlıydı...
Hepsi bozgunu örtme ve taraftarlarına moral verme tezgâhıydı ama tutmadı... Bu arada şehirleri yakıp yıkan, ‘sivil terör’ü organize eden KCK da çözüldü... Ama ne yazık ki, örgüt iki ayağıyla birden diz çökmek üzereyken şimdi ‘mola’ imkânı kazandı ve sahadaki açık mağlubiyetini masada ‘zafer’e çevirmeye çalışıyor... Eğer bu görüşmelerden 4. Yargı Paketi çerçevesinde, güya ‘şiddete bulaşmamış’ yorumuyla KCK’lıların salıverilmesi sağlanır ve yeni anayasada Türk tanımı yerine ‘nötrleşme’ yoluna gidilirse, bugün ‘barış’ adı verilen süreç, çok daha kanlı bir döneme hazırlık anlamında ‘nadas’ özelliği taşıyacaktır...
Sahada kaybederken masada kazanmak, PKK’dan önce de var olan ve PKK’dan sonra da var olacak olan dış destekli etnik ayrımcılığa tarihî nitelikli bir motivasyon sağlayacaktır... Problemi sadece PKK ve Öcalan’la sınırlı olarak görmek tam bir cehalettir... “Bunları etkisiz hale getirelim” derken, karşılaşılacak komplikasyonları göz ardı ederek, yüz yılı aşan ateşe odun sürmek, orta ve uzun vadede çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabilecektir...
Düşünülen adımlar, iddia edildiği gibi birliği ve kardeşliği pekiştirmez... Tam tersine, ‘zorlama’ kimliklerin arasına duvarlar örer; millî birlik, yapay şekilde ayakta duran ve ilk fırsatta yıkılmaya hazır olan ‘koalisyon’a döner...
Bu arada ‘KCK’nın diyeti’ adına ‘barış süreci’ne kurban vermek ve karşıya ‘iyinet mesajı’ göndermek için İçişleri Bakanı Şahin’in kellesi alınırsa şaşırmamalıyız!..