Bu yazıyı Barzani okusun

Bize, “Barzani’ye laf söyleme, sen olsan ne yapardın?” diyor ve şu tezi ileri sürüyorlar:
“- Üç milyonluk milletlerin devletleri var, 30 milyon Kürt’ün devleti yok. Sen şimdi diyeceksin ki, ‘Kürtler Türk’tür!’ Ama hem ‘Ben ille de Kürt’üm’ diyenler ve hem tarihten gelen bir ‘Barzani gerçeği’ var. Yani eline geçen fırsatı değerlendirmesin mi?”
Bizim bu soruya cevap özetimiz şöyle:
“- Barzani fırsat değerlendirmiyor bilakis
fırsat tepiyor!”
Şimdi ne demek istediğimizi izaha çalışalım.
ABD Irak’ı işgal ettiği gün Barzani, Musul ve Kerkük’teki Türkmen nüfus ve tapu dairelerini işgal edip tarihi kayıtları talan etmek yerine bu illerdeki Türk, Arap ve diğer unsurlarla bir toplantı yapıp, “Kardeşler, olağanüstü günlerden geçiyoruz. Bugün ayrılık gayrılık günü değil, kardeşliği birlik ve beraberliği pekiştirme günüdür. Elimize Saddam diktatöründen kurtulmak gibi tarihî bir fırsat geçmiştir. Sizin can, mal, kültür, inanç ve namusunuz bana, benim can, mal, kültür ve namusum da size emanettir. Birbirimizden müteselsilen sorumluyuz” deseydi ve dediği gibi davransaydı onun bu hareketi Türkiye’de nasıl yankı bulurdu?
Barzani böyle deyip böyle davrandıktan sonra bizim burada, “Kahrolsun Barzani” dememiz bir yankı bulur muydu?
Yine Barzani dünyanın dört bir tarafından taşıdığı peşmergeleri Türkmenlerin yaşadığı köy, mahalle ve şehirlere yerleştirmek yerine boş alanlara yerleştirseydi ve ev inşası ve diğer konularda onlara sağladığı imkânların hiç olmazsa yarısını etkisi altında bulunduğu bölgelerde yaşayan Türkmenlere verme gayreti içersine girseydi ve verirken de, “Saddam bize kimyasal silahlarla saldırdığında biz Türkiye’ye sığındık. Kimse yüzümüze bakmadığında Türkiye bizi muhatap aldı, cebimize kırmızı pasaport koydu. O gün Türkiye nasıl Saddam’ı karşısına alarak bize el uzattıysa ben de bugün bazı odak ve mihrakları karşıma alarak yüzyıllardır birlikte yaşadığımız ve Saddam zulmünün ortak mağduru olduğumuz Türkmenlere uzatıyorum. Hatta bununla da yetinmiyor, Türkiye’yi bize ve buradaki soydaşlarımıza maddi manevi yardıma çağırıyorum!” deseydi, bugün Türkiye-Barzani ilişkileri nasıl olurdu ve böyle bir durumda Türkiye’den biri Barzani için olumsuz ne söylerse söylesin bu sözlerin taraftar toplaması mümkün hale gelir miydi?
Barzani böyle davranacağı yerde, Türkmenlerin tapu ve nüfus kayıtlarına, mallarına mülklerine el koydu. Türkmen liderlerine suikastlar gerçekleştirildi. Barzani’nin ırkçılığı o kadar depreşti ki, Türklerin mezarlarına bile saldırıldı. Türkmenlerin gayrimenkul sahibi olmaları imkânsız hale geldi. Daha da beteri, işgal güçleri ile birlik olunup Kerkük ve Telafer başta olmak üzere, kelimenin tam anlamıyla, ’Türkmen katliamı’ adı verilebilecek vahşet, peşmerge işbirliği ile yapıldı. Ve PKK’ya kol kanat gerildi. Barzani bunlarla da yetinmeyip hazırladığı anayasada Sevr’e gönderme yaptı ve etki alanındaki bölgeye, “Güney Kürdistan” adı verip, “Benim bir de Kuzeyim var, orası da Türkiye’dir, bana bu hakkı Sevr zâten vermişti” diyerek, Türkiye’den onlarca yıl gördüğü iyilik elini, bütün dişleriyle birden ısırdı. Türkiye’deki Kürt kardeşlerimize kimlik verme, hatta, Türkiye’de, PKK’ya alternatif “Barzani milisleri” oluşturma gayretine girişti.
Velhasıl Barzani eline geçen tarihi fırsatı doğru okuyamadı, “Pan Kürdizm” e yelken açtı ve hâlâ bu yelkene birilerinin rüzgâr doldurmasını bekliyor.
Tarih biliyor ve Barzani hak ediyor ki, bütün “Pan” cıların başına ne geldiyse, kendisinin başına da o gelecektir. “Irkçı” diye kötülediği Saddam’ın yaptığını yaparak akıbet bakımından farklı bir neticeye ulaşmanın mümkün olmadığını “gelecek” Barzani’ye gösterecektir.
Amma elinde hâlâ “hatasından dönme” fırsatı var. Yazımızın ilk bölümünde dile getirdiğimiz “yapamadıklarını” yapmaya başlar ve, “Hata etmişim, özür diliyorum, faşist değil, insan oluyorum” der ve dediği gibi davranırsa, pek çok şeyi kurtarma şansı doğacaktır.
Ne yapacağını bilmiyorsa, Atatürk’ün hayatını ve Türk’ün Milli Mücadelesini okusun.
Dileğim odur ki Türkiye’deki dostları bu yazıyı Barzani’ye iletir.

Yazarın Diğer Yazıları