Bu vebal kimin?
Tarihçiler tarihi, fizikçiler kanun ve kuralları, gazeteciler tespit ve yazılarını niçin yazarlar? Maksatları nedir? Birileri ile hesaplaşmak için mi? Devri sabık yaratmak için mi? Yoksa ışık tutup "devlet ebed müddet" hizmet etmek için mi? Şayet maksatlı ve ihanet içinde değillerse tabii ki mensup olup, muhabbet duydukları topluma katkı sağlamak için.
Ben de işte bu niyet ve ifade ettiğim bu duygularla sizleri spor hizmetinde 18 yıl geriye götürüp hafızalarınızı tazelemek isterim. Gözünüzde öyle bir devir canlandırın ki;
* Türkiye sportif olarak büyük çabalarla sınırlar ötesinden getirip ay yıldızlı forma ile dünya ve olimpiyat şampiyonu yaptığı Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu gibi Türk haltercilere sahip olsun.
* Uzun aradan sonra adeta "Asya'nın bozkırlarında yelelerini rüzgara bırakan bir kısrak" gibi yetiştirip Ay-yıldızlı forması ile Avrupa pistlerinde estirilen Türk atleti Süreyya Ayhan'la şampiyonluklar kovalasın.
* 1992'den 2000 yılına kadar hazırlayıp, Dünya, Olimpiyat ve Avrupa şampiyonluklarına ambargo koydurduğu Mehmet Akif Pirim, Hamza Yerlikaya, Şeref Eroğlu, Hakkı Başar, Mahmut Demir, Ercan Yıldız, Nazmi Avluca gibi Türk güreşçilerine emek verip yetiştirsin.
* 2000 yılında önce UEFA Kupası, ardından Süper Kupa şampiyonu olan takımımız Galatasaray'a, 2001'de Avrupa ikincisi 12 Dev Adam efsanesi ile estirilen Türk basketbolu rüzgârına, 2002'de dünya üçüncüsü olarak tüm dünyaya nam salan Türk Futbol Milli Takımı'na sahip olsun.
Bu yetmesin. Tesisleşme açısından da:
* IMF ile cebelleşirken 2000'li yılların kriz içindeki Türk ekonomisine rağmen "çamurdan kurtulup çimlerle kucaklaşan futbol sahaları" ile birlikte İstanbul'da işadamlarıyla gerçekleştirilen "100 Gönüllü 100 Tesis Projesi" ile Türk sporunda bir sistem kurmuş ve bir yol tutmuş olsun.
Ve ne yazık ki ardından 27 Mart 2003 tarihinden sonra Türk sporunun başına çöken bir "karabasan" nedeni ile de tüm bu kazanımlarını çöpe atsın.
Spordaki bu ahengi bozmuş olsun. 2003'ün başlarından başlayıp 8-10 yıl süren ve Türk sporunun "kayıp yılları" olarak adlandırdığımız bu kara dönemi irdeleyip mukayese edersek...
***
Tüm hata ve acı gerçekleri kamuoyunun önüne koyup spordaki bu kötü gidiş hususunda yeni bir arayışa girersek... Ne dersiniz? Yanlış mı yaparız? Ya da "Bunlar art niyetli", "Her şeye muhalif" diye damgalanıp hücuma mı uğrarız?
Şu an bilmiyorum. Fakat mensubu olmaktan memnuniyet duyduğum ülkeme katkı olsun diye, şu ana kadar "kimsenin yazamadığı" gerçekleri yazıp Türk spor kamuoyunun vicdanına arz ediyorum.
Bir bakınız! Yukarıda "gözünüzde canlandırın" dediğim zaman aralığındaki "sportif dereceler ve yapılan tesisler" gerçek mi? Evet, hepsi gerçek. O halde aşağıya sıralayacağım birkaç soru da yarına ışık tutacak ve uzlaşmaya vesile olacaktır. 2003 yılı mart ayından sonra amiyane "perme perişan" edilen bir spor teşkilatı, bozulan sistem, asfalttan jiletle kazınır gibi görevden alınan ya da alınma hazırlığına müsaade etmeksizin onurları ile görevlerinden ayrılan "spor teşkilatının milliyetperver bürokratlarına" sizler şahit değil misiniz? Şayet şahitseniz, sıfır devlet deneyimli bu adamların spor teşkilatının başına "musallat edilip" teşkilatı dağıtıp sistemi bozmalarına niçin sessiz kaldınız? Bu konuda ikinci haykırış ve müracaatım da 2003 yılında bu "spor acemilerinin spor teşkilatının başına atanmasına rıza gösterenlere". Muhterem Efendim! Yetersizliklerine o gün de bu gün de "adınız gibi emin" olduğunuz bu adamları yönetici diye spor teşkilatının başına getirerek, teşkilatı dağıtmalarına o gün niçin müsaade ettiniz? O tarihte atayıp "makam verdiğiniz bu zatlar şimdi sizin yanınızdalar mı?" Bozulan sistem, dağıtılan spor teşkilatı ve bunların aile ve yakınlarının vebali kimin? Eğer bugün "Türkiye'nin ihtiyacı kavga değil eser siyasetidir" diyorsanız o halde hadi buyurun biz de sizi bekliyoruz. Yukarıdaki örneklerde hizmet, eser ve başarıları ispatlı olan bu mağdur ve mağrur bürokratlarla helalleşmenin ilk adımını atın. Atın ki, bu küçük adım "bir musibet yüzünden" devletine küsme noktasına gelen spor teşkilatı emekçilerine bir "gönül alma", otoriteye de "Nil nehri kenarında kaybolan kuzu"dan sorumlu olma şansı ve adaleti versin.