Bu ülkeyi dönüştüremezsiniz
Bir ortaokulun çocuklarının muhteşem gösterisini izledim. "Bir güneş gibi aydınlattınız karanlık bulutları... Atatürk çocukları... Türk çocuklarıyız" diye başlayan o güzel şarkılarını dinledim. Aşağıdaki yazı bu gösterinin ilhamıyla yazılmıştır.
***
Ülkeyi dönüştürmek isteyenler, ileride yazılacak tarihlerde şöyle anılacaktır: "Ülkeyi dönüştürmek istediler, fakat başaramadılar. Bütün yaptıkları, ülkeye uzun bir zillet dönemi yaşatmak oldu."
Evet, onlar bunun için geldiler. Sadece zillet için. Dönüştürmek büyük beyinlerin işidir. Ufku bir tek noktaya sabitlenmiş küçük beyinler ne kadar yüksek bir noktaya gelmiş olurlarsa olsunlar, ne kadar uzun süre o noktada kalmış bulunurlarsa bulunsunlar kanatlanıp uçmak yeteneğinden yoksun oldukları için sadece bulundukları yeri kazarlar.
Sesi yükseltmek gibi, gözyaşı dökmek gibi, çevredeki insanları susta durdurmak gibi bazı yeteneklere sahip olabilirsiniz. Yüreğinizde bir cahil cesareti de bulunabilir. Fakat bir aydın birikimine sahip değilseniz ve böyle bir birikimin oluşturduğu kültür inceliğini edinmemişseniz tarihin tozlu sayfalarında kaba bir portre olarak yer alırsınız.
Ülkeyi dönüştüremezsiniz, çünkü ülkenin temelleri sağlam atılmıştır. Kurucu atalar çok kısa bir zamanda ruhları Türklük bilinciyle ateşlemiş, beyinlere bilimin aydınlık ufuklarını tanıtmıştır. Sonra gelen yönetimler, Türklük heyecanından ve bilimin aydınlığından ne kadar uzaklaşmış olurlarsa olsunlar, ilk nesillerin ruhlarına ve beyinlerine yerleşen o ateş ve aydınlık bugüne kadar ulaşmıştır. Zilleti kabul etmek istemeyen bugünkü nesiller de kuruculardan gelen enerjiyi duyumsamaktadırlar.
Gençler, istediğiniz gibi yetişmiyor. Ne müfredatlarınız, ne vakıflarınız, ne "hizmet" örgütleriniz, ne de cemaatleriniz. Bunların hiçbiri gençliğin önüne düşecek birikime sahip değil. Devletlerin kıyasıya birbirleriyle çekiştiği bu acımasız rekabet dünyasında gençler kendilerini esenliğe ulaştıracak aydınlık, gelişmiş beyinler istiyorlar. Bağırıp çağırarak meydan okuyan değil, bilimde, sanatta ve teknolojide yaratıcı hamleler yapabilecek öncüler istiyorlar.
Belki de siz, kendi çevrenizi saran, kendi kumaşınızdaki gençlerin şaşaalı ve tantanalı gösterileriyle bir süre oyalanabilirsiniz. Sesiniz kısılıncaya kadar haykırabilir, kulaklarınıza dolan biçimsiz, şekilsiz zılgıtlarla havalanabilirsiniz. Fakat asla bilmediğiniz ve öğrenmenize de imkân bulunmayan bir gerçek var. Bir toplum kaba ve şekilsiz çizgilerle yükselmez. Toplumları yükseltenler, ince ruhlu, bilime ve aydınlığa açık kişiliklerdir.
Çevreyi sarmış bulunan çamura ve balçığa bakıp umutlarını yitirenler var. Yitirmesinler. Çamur ve balçık geçicidir. Pislik dolu ortamlar, içlerindeki bakterilerle bir süre daha devam edebilirler. Fakat ufuktan doğan güneş, bataklıkları mutlaka kurutacak ve toprağın altındaki pınarları meydana çıkaracaktır. Güneş, genç ve aydınlık beyinlerdir. Kurucu ataların ateşiyle yanan, bilimin yol göstericiliğine inanmış beyinler. Vakıflarınız, "hizmet" örgütleriniz ve cemaatleriniz o beyinlere giremiyor, müfredatlarınız o beyinleri yakalayamıyor.
Türklük adı verilen cevher, tarihin karanlıklarından kopup gelmiştir. Zaman zaman toprağın altında kalsa da, zaman zaman üzeri tozlansa da onun aslı hiçbir zaman bozulmaz. O, her Türk'ün damarlarında dolaşan bir cevher-i aslîdir. İki Kemal'den birinin dediği gibi: "Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır." Veya ikinci Kemal'in, Mustafa Kemal'in dediği gibi: "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."
Bilim denilen cevher de insanlığın tarihiyle başlar. Ona sahip olan toplumlar kalkınıp yükselirler ve başka toplumlara hükmederler. Bilimsiz toplumlar ise hükmedilenlerdir.
Kurucu atalar Türklüğe bilim yolunu göstermişlerdir. İki cevher birleşince bataklık üreten beyinler yok olur ve esenliğin ufukları açılır. Ufku bir tek noktaya sabitlenmiş küçük beyinlerin ülkeyi dönüştürmek hevesi boş bir hevestir. Türklük ve bilim cevherleri asla yok edilemez ve bu güzel ülke asla yolundan döndürülemez.