Bu ne şenlik; yasta değil miydik!

Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının dışında bir yerde, bir başka devletin, Azerbaycan'ın vatandaşları üç gündür yas tutarken bizim için, dün, bir grup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, başkentimizin göbeğinde neden öyle azılı bir sevinç içindeydi ki ...

Sırf "anlayabilmek" için, kendime zulmettim, sabahın erken saatlerinden itibaren AKP Kongresi'ni izledim ama nafile! Samimiyetle denememe rağmen, bir insanın, bu topluma mensup olup da, bugünlerde nasıl bu kadar mutlu olabildiğini anlamayı beceremedim.

Akıl alır gibi değil…

Güya, sorsan "şehitlerimize saygıdan şarkı, türkü çalmadılar". Duyarlılıkları o denli yüksekti ki seçim sloganlarını dahi attırmadılar… Ama işte serde duygudaşlık olmayınca Türk Milletiyle, 5 dakika dayanabildiler saygı nöbetine; sonrası vur patlasın çal oynasın! Değme müzik yayınına taş çıkartan bir koroyla kendileri çalıp kendileri oynadılar!

Anadolu'nun dört bir yanından "Ali'm….", "Hüseyin'im…", "Hakan'ım…", "Tolga'm…", "Ahmet'im…", "Mehmet"im…." feryatları yükselirken, tişörtlerini halay mendili yapmış tiplerin "Ooooooley!... Ahmet Davuuuutoğlu!.. Oooooleeeeey!..", "Oooooleeeeey!.. Ahmet Davuuuuutoğlu!.. Ooooooleeeeeey!.." tezahüratları duyuluyordu AKP Kongresi'nden; alkış, ıslık, bolca amigo…

Ve bu duyarsızlık/umarsızlık şovu karşısında kendisini gülmekten alamayan bir Başbakan!

Toprağın altında bedenleri soğumadan kemikleri sızlamaya başlayan onca can; canlarımız…

Kimin umurunda!

"Türkiye seninle gurur duyuyor" dediler "gülen adam"a;

"Allah razı olsun" deyip kabul etti.

Halbuki vicdan, "Gurur duyulacak ne yaptık ki… Ülkeyi stratejik derinlikte boğmakla mı gururlanalım yoksa katil bakım evi işlevi gören çözüm süreci yüzünden şehit veriyoruz diye mi? Koca bir cenaze evinde yaşamaya mahkum ettik diye mi milleti gururlanalım? Bu sloganı atmayın?" demesini gerektirirdi!

Ki deseydi, diyebilseydi, işte o zaman ikna ederdi dün yapılanın bir "yenilenme" kongresi olduğuna!

İşte o zaman, böbürlenmek yerine memleketi musalla taşının gölgesine sürüklemekle; gerçek bir itiraf, gerçek bir pişmanlık ibaresi, gerçek bir utanıp sıkılma hali sergileyebilse ve bugüne kadar yönettiğimiz gibi yönetmemeyi vaat ediyoruz diyebilseydi, bir ihtimal, bu tiyatrodan daha etkili bir oy mıktasına dönüşebilirdi sahneledikleri!

Bakmayın, "kuruluş ilkelerini hatırlattı", "tek adam karar verici olmaz ortak akıla dönüş" dedi, "yolsuzlukla mücadele, tertemiz olma" sözü verdi, "milletine tepeden bakmama, zulmetmeme, onun gibi olma, onun gibi yaşama" üzerinde durdu filan diye yeşertilmeye çalışılan ümitlere; AKP'yi yeniden ümit diye pazarlamak peşindekilere…

Her şeyi geçtim, dün kürsüden savrulan vaatleri gerçekleştirmeye dönük azıcık bir bir niyetleri olsa; "Hürriyet baskını"nın provokatif lideri(!) Kongre divanında görevlendirilmezdi!

Kongrenin adil, demokratik, hukuki zeminden sapmamasını sağlayan makamdır "divan"; o makamı "vur-kır-parçala" kafasına emanet ederek mi yenilecek AKP!

İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı da o organize şiddet erbabı olsun; tüysüz kalmasın kongre bence! Tüy diksinler bu samimiyetsizliğe!

Dünkü kongreyi izledikten sonra, artık AKP'den siyasi parti değil; Davutoğlu'nun vurgularından yola çıkarak ancak bir "Ahde Vefa Derneği" olur, ayda bir çay partisi, fasıl gecesi filan düzenlerler diyecektim ama başta Abdullah Gül ve Bülent Arınç, en borçlu olduklarını dahi nasıl gözlerinin yaşına bakmadan harcadıklarını hatırlayınca, o bile olmaz!

1 Kasım'ın AKP'yi tek başına iktidar yerine bir Olağanüstü Kongre'ye taşıma ihtimali yabana atılmayacak kadar kuvvetli…

Yazarın Diğer Yazıları