Bu ne neşe beyler!
Tamam, Başbakan "halk adamı"; tamam "içimizden biri"...
Kabul, "sokak ağzı"nı yakalamak, ona uyum sağlamakta zaman zaman Cumhurbaşkanı'ndan bile daha başarılı; evet "doğal", "samimi adam"...
Anladık, grup toplantılarını stadyuma dönüştürmenin de bütün bunları pekiştirdiğine inanıyor; "ver coşkuyu" tarzını seviyor, gençlerin curcunasına yol vermekte beis görmüyor...
Dün de, partililerle girdiği ikili diyaloglarla ortalığı kırdı geçirdi, kahkaha makinesi gibiydi...
Ama...
Aka arkaya gelen 4 şehit haberinden -bir de hastanede yaşam savaşı vermekte olan yaralı askerlerimiz var- sadece saatler sonra yapılan o grup toplantısında o neşe, o eğlence fazla olmadı mı sizce de?
Bu ülkenin bazı evlerine ateş düşmüşken, bazı annelerin yüreği yanar, tazecik gelinlerin o gencecik kadınların ciğeri sökülürken ve nice asker anasının, babasının, eşinin, kardeşinin, evladının gözü-kulağı "halimiz nice olacak" diye memleketi yönetenlerdeyken, -millete moral vermek, karamsarlığa sevk etmemek filan diye kıvırmasın hiç kimse, değil, düpedüz duyarsızlık bu- o "Burdur, sahlep yok mu", "Tokat, pekmez yok mu"lar çok ayıp olmadı mı?
Başbakan, tribünlerdeki mavraya iştirak etmek yerine; "yeri, zamanı değil beyler, şehitlerimiz var gençler" deyip sustursaydı amigo kılıklı o teşkilat mensuplarını; kıyamet mi kopardı!
Herkesin vicdanı kendine, o çocukların acısını duymuyor, hissetmiyor da olabilirsiniz ama vazife icabı, dostlar işte görsün diye "üzülüyormuş gibi" yapsaydınız bari!
***
"Fiili durum"u tanımanın vebalinden kaçamazsınız
***
Siz ne hissediyorsunuz bilmiyorum ama benim sahiden çok ağırıma gidiyor bu denli aptal yerine konmak!
15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten iktidar adına konuşan Başbakan, Irak'ın işgalinden sonra Barzani'nin Kerkük'te yarattığı "fiili durum"dan yakınıyor, bölgede tapu-nüfus kayıtlarının tahribi suretiyle girişilen demografik darbeden yakınıyor ve Irak ordusunun peşmergeye karşı başlattığı harekatı desteklediklerini söylüyor.
Biz de destekliyoruz da...
Hiç kimse sormaz, sormaya cesaret edemez diye mi sorsa da umurunuzda olmadığı için mi böyle rahat konuşuyorsunuz;
Madem Barzani'nin "fiili durum" yaratmasına bu kadar karşıydınız neden o "fiili durum"u "tanıdınız"?
Neden resmi yazışmalarda "devlet gibi" andınız?
Neden paçavralarını bayraklaştırdınız?
Neden enerji, eğitim, ticaret, askeri, yatırım anlaşmalarınızı Irak devleti yerine haksız, hukuksuz bir şekilde, üstelik de Türkmen kanı üzerinde inşa edilen bu "fiili bölge"nin katil başıyla yaptınız?
Ve madem geç de olsa farkına vardınız;
Neden hâlâ "Kuzey Irak'la ilişkileri bozmayacağınıza" dair mesaj verme çabasındasınız?
***
ARAFTAYIM...
***
Kalbim, Kerkük Türkmenlerinin "yeni sayfa" umudunu paylaşmak, bayrağımı kapıp coşkulu kutlamalarına katılmak istiyor, beynim "Barzani kaypaklığındaki bir kuklanın kuyruğunu kıstırıp kaçması şaşılacak bir durum olmasa da, büyük patronları için Kerkük, tek kurşun atmadan teslim edilebilecek bir şehir değil, işin içinde iş olabilir" diye frene basıyor.
***
Ne kötü bir kriz yönetimi
***
Önceki gün, Çalar Saat'te çok önemli bir iddiada bulundu gazeteci İsmail Küçükkaya. Dediğine bakılırsa, MİT'in ByLock araştırması, Bakanlar Kurulu'na, bir bakanın eşine kadar uzanmıştı.
Küçükkaya, haberin şehvetine kapılmadı. Temkinli davrandı. Çok sonra, "bilgiyi teyit ettirdiğini" bildirdi ve ilan etti.
İddiasına göre o bakan, Fatma Betül Sayan Kaya idi ve boşanma kararı almıştı. Küçükkaya, programının Kaya'ya, danışmanları veya avukatlarına açık olduğunu özellikle bildirdi.
Yayın bitti.
Küçükkaya linç edildi. Anladığım kadarıyla bizim görmediğimiz baskı ve saldırılar da geldi. Dün de, "boşanma" konusunda özür diledi ama ByLock iddiasından vazgeçmedi. Haberinin arkasında olduğunu söyledi.
Olay yaratan iddiaya yalanlama ancak ikinci günün ortasında geldi.
Bir: Emniyet, -madem haber asılsız- yalanlamak için neden o kadar bekledi? Neden tarafların bu kadar yıpranmasına izin verildi?
İki: İki koca günü, yayınlarında iktidar kanadına da mikrofon uzatan, körü körüne muhalefet yerine bütün tarafların ne dediğini aktaran objektiflik gayretindeki bir gazeteciyi sindirmeye "harcamak" yerine, daha o anda arayıp "İsmail Bey, size gelen bilgi yanlış, işin aslı da şu" dense, iktidar ne kaybederdi?