Bu nasıl yönetim?
Mersin sokakları alevler içinde. İnsanlar kaçışıyor. Esnaf kepenklerini kapatıyor. Ev sahibi balkonuna atılan molotof kokteyli üzerine kovayla su dökerek evini korumaya çalışıyor. Annesi, elinden tutmuş, yavrusunu ateşin içinden kurtarmaya çalışıyor. Başka bir gün başka bir şehirde yine molotof kokteylleri, yine polise fırlatılan taşlar. Bir başka gün bir parti merkezinin camları indiriliyor. Gün geçmiyor ki bir şehrimizde benzer bir hadise olmasın. Yok Kürt açılımıymış, yok demokrasi açılımıymış!... Siz önce şu memlekette asayişi sağlayın!
Van’da, Diyarbakır’da, Hakkâri’de hemen her gün sokaklara dökülüyorlar. Ellerinde PKK bayrakları, Öcalan’ın resimleri, muhatap Öcalan’dır pankartları... Polis müdahale etmeyegörsün. Taşlarla, sopalarla ortalık savaş alanına dönüyor. Ara sokaklarda kovalamacalar. Polis araçlarını taşlamalar, yakmalar. Esnafa zorla kepenk kapattırmalar... Yok Kürt açılımıymış, yok demokrasi açılımıymış!... Siz önce şu memlekette asayişi sağlayın!
Dağlardan vazgeçtik; şehirlerin ana caddelerinde asayişi sağlayamıyorsanız, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlayamıyorsanız orada işiniz ne? Nasıl da pişkin pişkin konuşuyorsunuz! Nasıl da bilgiç edalar takınıyorsunuz öyle! O tuhaf gülümsemeler... Hani şöyle, “ben ne istersem yaparım” tebessümleri, “ben adamın canına okurum” gülümsemeleri. “Benden başka kim var ki oralarda” edaları. “Ben yaptım” böbürlenmeleri. Siz ne yaptınız? Bir yönetimin en temel işlevini daha yerine getirebilmiş değilsiniz. Vatandaş sokağa çıkamıyor; vatandaş dükkânını açamıyor; vatandaş arabasını park edemiyor. Gece araba park ediliyor; bir de bakıyorsunuz sabah araba kül olmuş. Siz ne yaptınız da böbürlenip duruyorsunuz? Memlekette asayiş berkemal mi ki tebessümler ve terennümler saçıyorsunuz?
Adam kendisini başka bir halkın temsilcisi yerine koyuyor ve Türkiye yönetimiyle onurlu bir barış yapmaktan bahsediyor. ABD elçisiyle konuşuyor; Irak cumhurbaşkanıyla görüşüyor; size barış şartlarını dikte ettirecek. Siz de onu muhatap alıyorsunuz. Başka bir halkın temsilcisiymiş gibi. Buna da Kürt açılımı, demokrasi açılımı filan diyorsunuz. Hatta millî birlik projesi diyorsunuz. Vallahi “muhatap Öcalan’dır” diyenlerle görüşmekten daha millî ne olabilir ki! Bir de “orada bizden başka kimse yok” diyorsunuz. Nerede? Hani şu her gün caddelerinde, sokaklarında eşkıyanın kol gezdiği, polis araçlarını taşladığı yerde. Hani şu PKK bayraklarının, Öcalan’ın posterlerinin dolaştırıldığı yerlerde. Demek siz oradasınız ha! Yani bütün bu olaylar sizin yüksek müsaadenizle mi oluyor?
Siz orada olduğunuza göre ve yalnız siz orada olduğunuza göre, bu hadiseler de neredeyse her gün tekrarlandığına göre bunun sadece iki açıklaması var. Ya olaylara müsaade ediyorsunuz; yahut da olayları önleyemiyorsunuz. Doğrusu bunların ikisi de böbürlenmek için yeter de artar bile. “Bak, yalnız biz orada varız ve ne güzel hadiseler oluyor” şeklinde mi yorumlayalım sözlerinizi? Böbürlendiğinize göre böyle yorumlamaktan başka çare yok. Hani önleyemiyorsanız o zaman hiç olmazsa üzülürsünüz değil mi?
Ekonomiden hiç bahsetmiyorum. İşsizlerin sayısının bilmem kaç milyona ulaştığından hiç söz etmiyorum. Ekonomik küçülmeden, bütçe açığından, dış borçlardan hiç dem vurmuyorum. Asayişten bahsediyorum. Bir ülke yönetiminin ilk halletmesi gereken işten, asayişten bahsediyorum. Bu eşkıyalık manzaraları seni, seni, sizi utandırmıyor mu? Siz güllük gülistanlık bir memlekette mi yaşıyorsunuz ki dudağınızda tebessümler ve terennümler var? Yoksa siz memleketin asayişinden, düzeninden mes’ul değil misiniz?
Bölücü kim?
--PKK ve Öcalan bölücü mü? -Evet. --DTP, PKK’nın siyasi uzantısı gibi mi davranıyor? -Evet. -Muhatap Öcalan’dır demeye ısrarla devam ediyor mu? -Evet. --Buna göre DTP de bölücü PKK’nın uzantısı olmuyor mu? -Oluyor. -Peki, böyle bir DTP ile Kürt açılımı kapsamında kim görüştü? -AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan. -Bu durumda DTP ile görüşen mi, bu görüşmeye karşı çıkan mı bölücülüğe daha yakın durmuş oluyor?