Bu nasıl sır?
Yargıtay'ın, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'na, MİT TIR'ları görüntülerini Can Dündar'a sızdırdığı iddiasıyla verilen 5 yıl 10 ay hapis cezasını onama kararının en önemli gerekçesi, Berberoğlu'nun "sızdırdığı" yahut "aktardığı", "ulaştırdığı" öne sürülen görüntülerin "devlet sırrı" olduğu varsayımı.
Ve fakat ilk günden itibaren aklımın/benim gibi çok insanın aklının almadığı bir detay var;
Bu görüntüler önce Aydınlık gazetesinde yayımlanmadı mı?
Keza Aydınlık gazetesi de "evet önce biz yayımladık" diye bunu doğrulamadı mı?
Bir de üzerine, sonradan AKP tarafından bakan yapılacak, başbakan yardımcısı yapılacak, tekrar tekrar milletvekili yapılacak bir siyasi tarafından bangır bangır açıklanmadı mı?
Geçmişte bir ulusal gazete tarafından yayımlanmış, bir siyasi tarafından ifşa edilmiş, dolayısıyla artık duyulmuş, görülmüş, konuşulmuş, tartışılmış, kamuoyunun malumu olmuş, "bilinen" bir konu/olay/durum nasıl oluyor da "sır" olabiliyor?
Nasıl oluyor da "sır" niteliğini koruyabiliyor?
***
Bu nasıl hukuk?
Berberoğlu kararının gerekçesinin dikkatimi çeken bir başka yanı onama kararının 2'ye karşı 3 oyla alınması. Dahası, kararı paylaşmayan o 2 üyenin de itiraz gerekçelerinin de birbirine siyah ile beyaz kadar zıt olması!
Bu nasıl hukuk?
Bu "yüksek hâkim"ler aynı hukuk fakültelerinde okumadı mı?
Aynı ülkenin, aynı yasalarına göre yapmıyorlar mı yargılamalarını?
Yasalar, neyin, hangi durumda suç olduğunu açıkça bildirmiyor mu?
Nasıl oluyor da aynı dosyayı değerlendiren 5 hâkimden, birbiriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan 3 farklı görüş çıkabiliyor;
Aynı kanunlar nasıl bu kadar farklı yorumlanabiliyor?
Mantık farkı mı?
Vicdan farkı mı?
Peki, adaletin aslında bu yorumlardan hangisinde vücut bulduğunun garantisi var mı? Mesela, ya, "yeniden milletvekili seçilip dokunulmazlık kazandığı için yargılamanın durdurulması gerektiğini" savunan hukukçu haklıysa?
2'ye 3 eşittir "adalet" değildir;
İşkillendirir...
Şüphelendirir...
***
SORU-YORUM
BİR:
Siyasi iktidarın "devletleştiği" bir ülkede bir "sır"rın sahiden de "devlet"in mi, yoksa kendisini çoktan onun yerine koymuş olan "iktidarın" mı olduğunu nasıl anlayacağız?
Velev ki anladık;
Nasıl korkmadan haykıracağız?
İKİ:
İktidarın, kendi bekasını ve millî menfaatlerini korumak için girişip de devletin başına "bela" ettiği hatalarını "sır" kılıfına sokmasının bedelini niçin bu hataya ortak olanlar değil de karşı çıkanlar ödüyor?
***
Kitapların dili olsa...
"Pek çok insan son beş yıldaki ya da son on yıldaki kadar pespaye değildi ama Engin Ardıç'ta o ruh, o damar vardı hep..."
Mirgün Cabas'ın Can Kozanoğlu Söyleşisi/ Bıçkın ve Ağlak
***
Gazetecinin duası
Allah'ım;
- "Haluk Levent'in sosyal medya üzerinden organize ettiği dayanışma-yardımlaşma platformu AHBAP, ABD destekli, "Reis"i devirmek üzere örgütlenen yeni bir "Gezi platformu" yazacak kadar aklımı,
- "İlkokula başlarken, babamın, poposunu kırmızı tükenmez kalemle lekelediğim pantolonunu giydim ama babam Adnan Menderes'e kızıp intihar etmedi" yazacak kadar vicdanımı kaybettirme yeter!
Amin.
***
Kağıt israfı
Bazı gazetelerin dünkü manşetleri:
Star: Fırat'ın doğusu da güvenli olacak
Vatan: Sırada Fırat'ın doğusu var
Takvim: Fırat'ın doğusunda 4 hedef
Güneş: Sıra Fırat'ın doğusunda
Yeni Şafak: Hedefimiz Fırat'ın doğusu
Madem birbirinin kopyası olarak çıkacaklar, kağıt krizinde bu kadar kağıt israfına ne gerek var?
Yandaş gazeteler içlerinden bir "çatı gazete" seçip ivedilikle birleşsinler bence!
***
Özgür basın(!)
İsmail Devrim'in intihar haberini yapan Kocaelili gazeteci Ergün Demir'in gözaltına alınması başlı başına bir garabet ama bundan da garibi Demir'in gözaltı haberini haber yapan gazete sayısının bir elin parmaklarını bile bulamaması...
Bunlar hep "özgürlük"ten işte!
++++++++
Ne kadar duyarlı vatandaşlarımız var!
--------
Adam, el kadar çocuğunu kemerle dövüyor, dövüyor, dövüyor; alenen işkence... "Duyarlı vatandaş"ımız da baştan sona bu işkenceyi görüntülüyor!
Kadın, sokak ortasında çocuğunu dövüyor; öldüresiye... "Duyarlı vatandaşımız" da baştan sona bu "suç"u görüntülüyor!
Kadın, kayınvalidesini dövüyor, sövüyor, tekmeliyor, tokatlıyor... "Duyarlı vatandaşımız" da bu insafsızlığı görüntülüyor!
Bu olaylarla ilgili haberlerde kulağıma hep aynı cümle takılıyor:
"Görüntülerin ortaya çıkmasından sonra" harekete geçen emniyet güçleri/sosyal hizmet görevlileri/savcılık vs...
Demek ki, o "duyarlı vatandaşımız" o garibanları, biçareleri, savunmasız yaşlı yahut çocukları uğradıkları şiddetten/travmadan kurtarmak için hiçbir şey yapmadığı gibi o an polise yahut başka ilgili merciye ihbarda da bulunmuyor;
Canlarının yanmasına, ruhlarının yaralanmasına seyirci kalıyor...