Bu nasıl dava?
22 Ocak 2008 tarihli gazete haberlerine göre Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Güler Kömürcü ve Sevgi Erenerol’un da içinde bulunduğu 22 kişi göz altına alınıyor. Bu haber üzerine Başbakan şunları söylüyor: “Emniyet ile yargıyı tebrik ediyorum. Son olay gerçekten yürütme ve yargının gayet güzel bir dayanışma içinde bu işi yürüttüğünü gösterdi... Bu son operasyonda önemli olan yürütme ve yargının gayet güzel bir dayanışma sergilemesidir.” (Zaman, 24 Ocak 2008). Geçen haftaki yazımda daha önceki safahatı da anlatmıştım. Bilindiği gibi “yürütme ve yargının gayet güzel dayanışması” sonunda, “Ergenekon” adı verilen bir dava yürütülmüş ve ortak paydaları “iktidara muhalefet” olarak ifade edilebilecek yüzlerce kişi bugünlerde çok ağır cezalara çarptırılmıştır. Tabii biz de bu beyanat ve bu neticeler karşısında yürütme ve yargı erklerinin bağımsız olduğuna inanıyoruz.
Evet, malum davanın bir başlangıcı böyle. Yani “yürütme ve yargının gayet güzel dayanışması” ile başlıyor. Diğer bir başlangıcı da malum ve mahut Tuncay Güney’in evinde yapılan aramalarda ele geçirilen, içinde “Ergenekon” örgütünün şemasının da bulunduğu ileri sürülen altı çuvallık “Ergenekon” belgesi.
Yüzlerce insanın ağır cezalar almasıyla sonuçlanan davanın temellerinden birini teşkil eden şu “Ergenekon” belgelerini evinde bulunduran Tuncay Güney ne menem bir adammış; şimdi bir de ona bakalım.
22 Ağustos 2013 tarihli Hürriyet’te Fatma Aksu’nun Toronto’dan geçtiği haberi bütün okuyucular görmüş olmalı. Hani şu müsellesli İsrail bayrağının altına gururla oturmuş Tuncay Güney resimli haberi. Diyor ki Tuncay Güney: “Sizden daha lüks takılıyorum. Bir takımı satsam 5 bin 7 bin dolar eder. Bunun gibi yirmi tane gösterebilirim. Bir saat 5 bin dolar. Yirmi tane var. Lüks hayatı seviyorum.” Tuncay Güney’le Toronto’daki evinde röportaj yapa Fatma Aksu anlatıyor: “Yatak odasında asılı duran İsrail bayrağı altında uyuyor. Güney, Toronto’da Beth Israil Center adlı bir Yahudi okulunda haham olarak Tevrat dersleri veriyor. Burası aslında MOSSAD’ın ’Underground hahamlar’ın yetiştiği bir istihbarat okulu. İçeride fotoğraf çekmek yasak.” Fatma Aksu, Tuncay Güney’in evini ve gelirini anlatmaya devam ediyor: “...deri koltuk takımı, üzerinde Mısır mitolojisini anlatan kedi figürlü firavun heykeli... Duvarda çamurlu bir el içindeki Davut yıldızı... Mutfakta, yemek ocağı ve üzerinde ’Şabat’larda mum yakılan bir Yahudi Şamdanı bulunan bir buzdolabı ile duvarında mantar pano bulunuyor. Yatak odasında ise baş ucunda ’altında uyumak başka bir mutluluk’ dediği İsrail bayrağı asılı... Kapının dışında bütün Yahudi evlerinin girişinde bulunan ’Mezuza’adlı Yahudi duası göze çarpıyor. Toronto’da yaptığı işin karşılığı olarak ayda 5 bin dolar alan ve kendisine özel şoförlü bir de araç tahsis edilen Güney’in kirası da çalıştığı kurum tarafından ödeniyor.”
Ne dersiniz aziz okuyucular? Adam bir Yahudi istihbarat okulunda Tevrat dersleri veriyor. Ayda beş bin dolar ve üstüne özel şoförlü araba, bir de lojman. Pahalı hediyeler de cabası. Evini de Yahudi sembolleriyle doldurmuş. Böyle bir adamın evinde bulunan “Ergenekon” belgeleri ve şemasına dayanan, yıllarca süren bir mahkeme ve ardından Türk Silahlı Kuvvetleri’nin generallerine müebbet cezalar. Şimdi ben “bu işin arkasında İsrail var, İsrail’in istihbarat örgütü MOSSAD var” desem en az Başbakan Erdoğan kadar haklı sayılmaz mıyım? Hani bundan iki yıl önce Paris’te yapılan herkese açık bir panelde İsrail Adalet Bakanı’nın “Mısır’da Müslüman Kardeşler seçimi kazansa da onlar kazanamayacaktır, çünkü demokrasi sadece sandık değildir” şeklinde konuşmasını Başbakan, Mısır’daki darbenin arkasında İsrail’in olduğuna dair belge kabul etmişti ya...
Evet, sizce hangi delil daha sağlam? Açık bir panelde İsrail Adalet Bakanı’nın sözleri mi, yoksa “Ergenekon” şeması ve belgeleri evinde bulunan Tuncay Güney’in MOSSAD’a ait bir istihbarat okulunda Tevrat dersleri vermesi mi?