Bu konuşmayı o gün yapmıştı

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun yargı bağımsızlığına dönük tehditlere ve uygulamadaki yansımalarına dikkat çektiği konuşması dönemin Başbakanı'nın "Edepsizlik, terbiyesizlik yapıyorsun" tepkisine uğrayınca, kaynamış, çok üzerinde durulmamıştı; Danıştay Başkanı'nın dünkü konuşması iyi oldu bir yerde, ister istemez "o fotoğraf"ı hatırladı çoğu kimse.

Bugünler nasıl "bangır bangır bağırarak" geldi ve buna rağmen nasıl görmezden gelindi; hafızamız tazelendi.

***

Misal...

Danıştay Başkanı, "yasama, yargı ve yürütmeyi saraya bağlanmasının kuvvetler ayrılığını daha da belirgin hale getirdiğini" dün değil, iki yıl önce "o gün" savundu aslında.

Bağımsız bir yüksek yargı üyesi olarak, o gün "siyasi bir figür" olan Başbakan'ın önünde cüppesinin olmayan düğmesini iliklemeye çalıştığında belirgin hale geldi kavramların nasıl tepetaklak edildiği.

Yüksek yargı, kimsenin önünde iliklenmesin, kimsenin önünde boyun eğmesin, kimseye itaat etmesin, kimseden emir almasın diye iliksiz yapılan cüppesine parmaklarından ilik yapıp da önünü ilikleyebildiğinde bitmişti; kuvvetlerin birleştiğinin resmiydi.

Boşuna mı dediler;

Fiili durumun resmileşmesi!

***

Onun için...

Dünkü törende, cüppesinin kumaşı olmasa da vicdanının ilikli olduğunu bildiğimiz bir hakimin referandumun meşruiyetini savunması, KHK uygulamalarını meşrulaştırmaya savunması, mağdurların isyanına konu olan dosyaların hakkaniyetine kefil olması karşısında "yok artık" demekle, o ünlü Temel fıkrası arasında zerrece fark yok nazarımda;

Dün mü duydunuz sahi!

***

"Gaz alma" olarak kalmasın

----------

RTÜK, ceza verme kararı aldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu, soruşturma başlattı.

Müptezellerden ikisi hakkında gözaltı kararı çıktı.

Ve fakat...

Yetmez!

Fikri takip gerekli.

Vicdani takip gerekli.

Adli takip gerekli.

En mühimi;

Birilerinin sağıra yatamamasını sağlayan millî tepkinin sürmesi, "millî takip" gerekli.

Ki, bütün bu soruşturmalar, cezalandırmalar vs. öfkeli milletin gazını almak üzere atılan adımlar olmaktan öteye gidebilsin. Bu kepazelikle dosyası kapandığı vakit; tarihe, hadsizlere, densizlere, hainlere "ibret" olacak şekilde geçebilsin.

***

GÜNÜN SÖZÜ

-----------

Rıza Nur'un erdem yoksunu anılarıyla biçimlenen İslamcılık, şu zavallı şu düşük "apışarası tarihçiliği"nden bir türlü kurtulamadı.

Dücane Cündioğlu

***

Oysa nasıl da neşelilerdi...

-------

Posta gazetesinin adlı adınca dediği gibi;

"Trump, teröre imza attı."

Ve PKK'nın Suriye kolu YPG'ye ağır silahlar verilmesine yol verdi.

Bu haberi okurken, dinlerken, tekraren işitirken hep o fotoğraf geldi gözümün önüne. Hani "bizimkilerin" Trump'la ancak ayaküstü konuşabildiği an çekilen...

Yeni Amerikan başkanıyla el sıkışabilmiş olmaktan dolayı pek mutlu; ağızları kulaklarında göründükleri hani...

Böyle bir yok sayılmanın, ciddiye alınmamanın, dayatmanın ardından insan düşünüyor tabii:

Acaba neyin neşesiydi?

Cumhurbaşkanı'nın ziyareti öncesi engellenemeyen, seyirci kalınan böylesi bir diplomatik hezimetin olamaz herhalde değil mi!

***

"Şerefsiz..."

-----

Ne kadar da Mutlu Çelik'in (Neyzen Tevfik'e de mal edilen) o muhteşem dizelerini tekrarlayıp durduğumuz günler:

Esir iken mümkün mü ibadet

Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et

Senin gibi dürzülerin yüzünden

Dininden de soğuyacak bu millet

*

İşgaldeki hali sakın unutma

Atatürk'e dil uzatma sebepsiz

Sen anadan yine doğardın amma

Baban kimdi bilemezdin şerefsiz!

Yazarın Diğer Yazıları