Bu kitabı okuyup da Aşil'i topuğundan vurmayan namerttir!

15 Şubat 2011…

İstanbul…

Beşiktaş Adliyesi'nden "darbeci-terörist" yaftasıyla, üçüncü defa cezaevine gönderilirken (bu da bir tür psikolojik işkenceydi) avazı çıktığı kadar haykırıyordu Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel:

"Bu Türk Milletine açılan bir savaştır. Sakarya Savaşı'nda, ordunun maalesef yüzde kırkı kaçmıştır. Fakat bunca kaçana rağmen bozulup kaçmayan, direnen yüzde 60'tır. Biz, kaçmayıp savaşan dedelerin torunlarıyız. Dün Sakarya'da dedelerimizle savaşanların ve oradan kaçanların torunlarıyla savaş şimdi başlıyor!"

Çoğunluk "öfkesinden ne dediğini bilmiyor"a verdi… Ne demek istediğini anlayan yahut anlamak için kafa yorma ihtiyacı duyanların sayısı da toplasanız ancak iki elin parmakları kadardı.

***

Önsel yılmadı.

Haksız-hukuksuz cezaevinde tutulduğu 1300 küsur gün boyunca üç kitap yazdı:

Beşiktaş'ta Sırtlan Pususu, Silivri'de Firavun Töreni, Casusluk Kumpası.

Türk Ordusu'nun nasıl idam edildiğini bütün ayrıntılarıyla; özel yetkili savcıların, özel yetkili hakimlerin hukuku nasıl bir kitle imha silahına dönüştürdüğünü, özel yetkili medya komiserlerinin haysiyet cellatlığını, "seyirci" tribününe kurulan komutanları, sahte delilleri, iddianamelerdeki maddi hataları, yargılamalardaki usulsüzlükleri, "esas"ın ucubeliğini birinci ağızdan yaşayanların tanıklığı ve belgelere dayandırarak satır satır kanıtladı.

Artık "olan olmuştu" ve bu kitapların kıymeti "tarihe not düşüyor olması"yla sınırlı kaldı.

Ve fakat…

Önsel cezaevinden çıktıktan sonra, üzerine atılı iftiraları çökertmiş, artık rütbesiz ama milletinin gözünde çoğu en rütbeliden daha kahraman bir Türk askeri olarak başka bir vazifeye atıldı; Ağacın Kurdu/Fethullah'ın Askerleri'ni yazdı. Başından sonuna "tarihi bir ikaz"dı.

Eğer birileri, şimdi "FETÖ" denilen yapının TSK'da nasıl, kimlerin desteğiyle, hangi birimlerde, hangi derecede örgütlendiğini isim isim ifşa eden bu kitap yerine kitapta anılan ve 15 Temmuz gecesi karşımıza "milletine, silah arkadaşlarına kurşun sıkarken" çıkanları soruştursaydı, çok açık ki o ihanet gecesi hiç yaşanmayacak yahut bunca vatan evladını şehit vermeden savuşturulacaktı.

***

Öyle anlaşılıyor ki…

Bu ülkenin "18 yaş heyecanı, inanmışlığı, naifliği" denilen halden hiç çıkmayan bir neferi olarak Önsel'in kendine ve aslında hepimize biçtiği bir görev daha var;

"Aşil'in Topuğu FETÖ'nün "O GECE"si" adını verdiği son kitabında saklı talimatnamesi.

(Aşil, Yunan mitolojisinde, yalnızca sol topuğundan vurulursa öleceğine inanılan ve Truva'da Paris tarafından sol topuğundan vurularak öldürülen bir "yarı tanrı" biliyorsunuz.)

Hem Mustafa Önsel'i hem eşi "granit" hanımefendiyi onca sevmeme, kitabı yayımlayan Alibi Yayıncılık'a ayrıca değer vermeme rağmen haftalardır elim bir türlü gitmiyordu sürekli oturduğum koltuğun yanında hazır tuttuğum Aşil'in Topuğu'na…

Dün, okurken anladım; başıma geleceği anlamış da bir sakin/geniş zamanı kollamışım galiba.

Okuması çok kolay ama kaldırması çok zor bir kitap Aşil'in Topuğu.

Ayrıntı yazmayacağım. Alın, okuyun ve kendiniz yüzleşin istiyorum; o gece beline tabancasını takıp, bazen de sadece yumruklarına davranıp sokakta, karargâhta "silah arkadaşı" bildikleri hainlerin karşısına dikilenlerin, bir ülkenin kaderini nasıl değiştirebildiğiyle…

Ben bu kitabın bir şeyi sağlayacağına inanıyorum;

Bu ülkeye kıyamayacaksınız, kıyamaz hale geleceksiniz okuyunca; öyle bir borç yükleyecek omuzlarınıza.

Ne mutlu Godot gibi "Paris" beklemeyip, bu borcu bizzat ödemesini başarana…

***

"O gün üzülüyordum şimdi anlıyorum"

Babası Tokat Jandarma Komutanı'yken, 15 Temmuz'dan sonra "FETÖ soruşturması" kapsamında tutuklanan Cihan Arslan'ın mektuplarını daha önce paylaşmıştım sizinle.

Hani geçenlerde bir okurumuz "FETÖ mağdurları, zamanında Ergenekon-Balyoz mağdurları için ne hissediyordu acaba?" diye sormuştu ya.

O soruya çok manidar bir cevap vermiş Arslan -anlayana-:

"Ergenekon, Balyoz gibi davaların birer safsata olduğunu en başından beri biliyordum. Mağdur olanların büyük bir çoğunluğu babamın silah arkadaşıydı. Ne için tutuklandıkları ortadaydı; darbecileri kritik noktalara getirmek ve PKK açılımı. Babam o dönem hapse girmedi ama bu şerefsizliklerden dolayı yüreğinin nasıl acıdığını gözlerimle gördüm. Babası vatanı için milleti için mücadele etmiş biri olarak ben o gün mağdurlar için üzülüyordum şimdi ise ne hissettiklerini çok iyi anlıyorum."

***

CHP milletvekilleri saldırıya uğruyor, CHP binaları kundaklanıyor bir de "Vatan Cephesi" kurun tam olsun… Bir ülke hiç mi ders almaz, hiç mi ama….

Yazarın Diğer Yazıları