Bu kadar da olmaz ama oluyor işte!
Yandaş” deyince niye alınıyorlar anlamıyorum. Erdoğan kendisini dinleyen on binlerin önünde televizyonların canlı yayında verdiklerini bile bile, “Bakanlarımın, milletvekillerimin içinden yolsuzluklara karışanları aday yapmadım” dedi, günlerce sustular!..
Ne yolsuzluk yapan bakan ve milletvekillerini merak ettiler, ne yapılan yolsuzluğun çapını. Zaten, “Yolsuzluğun bedeli sadece aday göstermemek midir?” diye sormaları kendilerinden beklenemezdi. Ama doğrusu bu sefer kendilerini bile aştılar, “Nedir bu iş ey Erdoğan ve nedir bu iş ey aday gösterilmeyen bakanlar?” diye soran muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’ndan “yolsuzluk itirafını” örtbas edecek “Kocaman bir kılıf” çıkartmayı başardılar. Ne diyelim helâl olsun!
Anladınız herhalde TOBB Genel Kurulunda Kürşat Tüzmen, “Meydanlara değil bana söyleyin” deyince Kılıçdaroğlu, “Lafım size değil Başbakana” cevabı vermiş bizim “yandaşlara” göre de bunun adı “Kıvırmak” olmuş, bahsettiğimiz konu bu. Bir kere Tüzmen’in hesap soracağı kişi Kılıçdaroğlu değil “Bakanlarım yolsuzluk yaptı” diyen Erdoğan’dır. Hem de bu soruyu bir basın toplantısı ile sormalıdır. Tüzmen ve Erdoğan’ın aday yapmadığı diğer bakan ve milletvekilleri. Sen hem suçlan, hem sus. Sonra tut, “Yahu biriniz bunun aslını açıklasın” diyen muhalefetten hesap sormaya kalk, hayret verici bir şey. Bir başbakan böyle bir itirafta bulunur muhalefet oralı olmazsa basının asıl o muhalefetten hesap sorması gerekir. Ama öyle olmuyor. Yolsuzluğun hesabını soran muhalefetten hesap soran bir medyası oluştu(ruldu) Türkiye’nin. Hem de devlet imkânları ile.
Gerçekten de Erdoğan’ın bu itirafı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk. Bir sürü bakan ve yüzün üzerinde milletvekili bu töhmetin altından nasıl kalkacak doğrusu çok merak ediyorum? Tabii en merak ettiğim konu da bizzat bu tarihi itirafı yapan Erdoğan’ın sözünün arkasında durup duramayacağı. Bakalım yolsuzluk yaptığını söylediği bakan ve milletvekilleri hakkında suç duyurusu yapacak mı? Bu çok mu önemli derseniz evet çok önemli hatta bir mecburiyet derim. Bir hukuk devletinde suç işleyen ve yetim hakkı yiyenin cezasını idari bakımdan amiri verir. Erdoğan bunu yapmış, görevden almış ve bunlar seçilirse aynı haltı yine yerler diye milletvekili adayı yapmamış. Buraya kadar tamam. Ama gerçekten Türkiye bir hukuk devleti ise hesap verilecek mercii bellidir, o da yargıdır. Yapılan yolsuzluklar yargıya intikal ettirilmemişse suçlu korunmuş olur. Ayrıca yapıldığı iddia edilen hırsızlık ve yolsuzluklar yargıya intikal ettirilmediğinde bu işe bulaşmamış temiz bakan ve milletvekilleri töhmet altında kalır. Aklanma hakları ellerinden alınmış olur ki, bu da büyük bir suçtur. Velhasıl her halükârda Erdoğan’ın yargıya başvurması idari ve vicdani bir mecburiyettir.
Peki ufukta böyle bir ihtimal var mıdır? Üzülerek ifade edelim ki yok! Dünkü Zaman’da, “Başbakan Erdoğan, bazı eski bakan ve milletvekillerinin yolsuzluk gerekçesiyle yeniden aday gösterilmediğini iddia eden Kılıçdaroğlu”na diye başlayan bir haber vardı. Bir kere bu iddianın sahibi Kılıçdaroğlu değil Erdoğan’ın ta kendisidir. Bu gazeteler gerçeği bu kadar nasıl çarpıtabiliyorlar hayret kavramı bile hayrete düşüyor olmalı. Neyse haberin devamında Erdoğan bakınız ne diyor: “Sana mı kaldı kimi niçin aday yapmadığımız. Bu, bizim kendi sorunumuzdur. Sen kendi işine bak!” Anlaşılan o ki Erdoğan’ın demokrasi anlayışı da adalet anlayışı kadar sakat. Demokrasilerde muhalefetin işi tam da bu konuların peşine düşmek değil midir? Diyelim ki muhalefet görevini ihmal etti, milletin senin bakanların ve milletvekillerinin yaptığı yolsuzluğu bilme hakkı yok mu Sayın Erdoğan? Muhalefete saygın yok, anladık, peki millete de mi saygın yok! Hani kör kuruşun hesabını soracaktınız, hani yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele edecektiniz. Yolsuzlukla mücadele etmeyince yoksulluk ortadan kalkar mı? Hani hortumcuların hortumlarını kesecektiniz? İtirafınızdan anlıyoruz ki bazı bakan ve milletvekilleriniz hortumun ucunu bir yerlerden almış, kendi cebine sokmuş. Şimdi bu hırsızlık sayenizde yanlarına mı kalacak?