Bu çocukların isimlerini bilmek zorundaysak eğer!
Belçika’da, Danimarka’da veya gelişmiş bir başka Batı demokrasisinde vatandaşların asker isimlerini bilmemeleri örnek verilir, demokrasinin kalitesi bu örnekle ölçülürdü... Eğer vatandaşların çoğu o ülkedeki kuvvet komutanlarının isimlerini biliyorsa, o ülkede askerî vesayet vardı, askerler siyaset üzerinde egemendi ve bu şöhretleri sayesinde isimleri toplumsal hafızaya kazınmıştı... Şimdi serpilen diktaya alkış tutan kalem ve hocalar, geçmişte bu ‘demokrasi mukayesesi’ne pek sıkı sarılmışlardı...
Gelelim bugüne... Asker isimleri toplumsal hafızada hemen hemen hiç yer kaplamıyor... Sokakta anket yapsanız şimdiki Jandarma Genel Komutanı’nın ismini bilen yüzde bir bile çıkmaz... Yani vesayetin beli kırılmış, vatandaşın beyni ‘lüzumsuz isim işgali’nden kurtulmuştu!.. Bu da demokrasimizin sağlığı ve gelişmişliği açısından önemli bir veriydi değil mi?
Oysa şimdi başka şöhretleri dolayısıyla başka isimler doluştu beyinlere... Başbakan çocuklarının, Bakan çocuklarının, Belediye Başkanı çocuklarının isimleri!.. Bu çocuklar hangi alanlarda nam saldılar da toplum bu isimleri ezberledi? Tıpta mı, teknolojide mi, sporda mı, kültürde mi, yoksa ÖSS’de mi? Sahi nerede?
Asker isimleri hafızada ne kadar az yer kaplarsa demokrasimiz o kadar gelişkin sayılıyorsa, siyasetçi çocuğu isimlerinin bu kadar büyük yer kaplamasını demokrasinin kalitesi açısından neye yormalıyız? Hadi şimdi o eski soruyu güncelleyelim: Gelişmiş hangi Batı demokrasisinde, meselâ Finlandiya’da veya İngiltere’de Bakan çocuklarının isimlerini halk bilir? Eğer biliyorsa, bilmek zorunda kalıyorsa o rejimin tam ismi nedir?
Erdoğanların Necmettin Bilal’ini, Sümeyye’sini ve damatlarını, Gökçeklerin Ahmet ve Osman’ını, Yıldırımların Erkan’ını, Aksuların Murat’ını, Gülerlerin Barış’ını, Çağlayanların Salih’ini, Bayraktarların Abdullah Oğuz’unu, Unakıtanların Abdullah’ını, Zeynep’ini ve yer darlığı sebebiyle ismini sayamayacağımız ‘saygıdeğer’ evlatların isimlerini bu millet ezberlemek zorunda mıydı? Bu kardeşlerimizin ‘ilgi, kariyer ve şöhret sahaları’ göz önüne alındığında, isimlerinin vatandaşlarca vesayet dönemi askerlerinden bile daha fazla biliniyor olması ileri demokrasimizin kalitesine halel getiriyor mu acaba?
Tamam anladık, önceki rejim vesayet rejimiydi, peki bu ne rejimi? Niye gündemimizde ve niye ezberimizde bu insanlar? ‘Seçilmişler’i ‘atanmışlar’ın tasallutundan kurtardık kurtarmasına da, ne ‘seçilmiş’ ne de ‘atanmış’ olanların ülke gündeminde kapladığı bu devâsa yerin tanımını kim yapacak? Ve kim çıkıp da bu durumun Batı demokrasileriyle mukayesesini yapıp, hakkı dillendirecek? Asker isimlerini bilmek zorunda kalmak, demokrasi üzerindeki baskı ve gölgenin ispatıysa eğer, politikacı çocuklarının isimlerinin toplumsal hafızaya -üstelik bu şekilde- çakılı olması neyin ispatıdır?
Dün “İsveç’te Kara Kuvvetleri Komutanı’nın ismini İsveçliler biliyor mu?” diye sorarak, bizdeki rejimin defosunu ortaya koymaya çalışanlara, bugün “Aynı İsveç’te Ulaştırma Bakanı’nın oğlunun ismini İsveçliler biliyor mu?” diye kontra yapmanın âlemi yok!.. Şimdi onlara düşen, içinde bulunduğumuz, ‘kanla irfanla’ olmasa da ‘şanla ihsanla’ kurduğumuz ‘evlâtlar rejimi’ne ‘evlâdokrasi’ türünden siyaset bilimine uygun bir isim bulmaktır!..
Yolsuzluğa fetva bulan, telefon başında esas duruşa geçen, yakalanınca “Aslında hepimiz böyleyiz” itirafında bulunan, akademik kariyerini siyasî irade karşısına paspas eden, televizyona çıkınca demokrasi, darbe ve operasyon konulu dersler veren değişik çap ve ebatta bir kamyon dolusu ‘aydın’, bu ismi bulmakta zorlanmayacaktır şüphesiz!.. Bu da bizim bir türlü ‘hayırlı evlât’ yetiştiremeyen Avrupalılara kapağımız olsun!...
Şükür ki, biz ‘demokratik evrim’imizi öyle bir aşamaya taşıdık ki Batı demokrasisi bu anlamda ‘ara form’gibi kalıyor!.. Sandığın üzerinde evlâtların oynaştığı harika bir rejim!.. ‘Cuntacılar’ın isimlerini ezberlemekten kurtulduk, ‘evlâdiyelik demokrasi’ye kavuştuk elhamdülillah!..