Bu bir milattır
Bugüne kadar PKK unsurlarıyla gizli-saklı yapılan görüşme ve pazarlıklar, evvelki günden itibaren aleniyet kazandı ve resmi hale getirtildi. Bu yeni durum eskisinden çok farklı. Mesela, eskiden kim kiminle konuşmuş, ne konuşmuş bilinmiyor, hatta inkar ediliyordu. Şimdi ise durum değişti, örgütle hükümet masaya oturdu. İdam mahkumu terörist başının yetkili kıldığı BDP heyeti ile Hükümet adına Başbakan Yardımcısı ve Adalet Bakanı müzakereleri resmen başlattı. Üstelik TBMM çatısı altında, Başbakan’ın makam odasında ve kamuoyunun gözleri önünde. Böylece terörist başı hükümet tarafından resmen muhatap alınmış ve en önemli şartını kabul ettirmiş oldu.
Böylece dünyada, hükümet ve terör örgütünün doğrudan ve alenen pazarlık masasına oturduğu bir ilk yaşandı. Artık terörle mücadeleden değil, örgüt şartlarının kabul takvimine dayalı teslimden bahsetmek daha doğru olacaktır. Bu bakımdan bu bir milattır.
Bu miladın en önemli sonuçları şöyle özetlenebilir:
* PKK’nın meşrulaşma süreci tamamlanmış ve resmen ilan edilmiştir.
* Böylece, terör örgütünün devletin ve milletin hukuku üzerinde egemenlik hakkı olduğu resmen kabul edilmiştir.
* Artık masadaki pazarlık bu kabul üzerinden yürütülecektir.
* Dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. Vazgeçtim veya yapmıyorum demek çok zordur. Zira terör örgütüne bu hakkı tanıyanların geri alması çetin bir iştir.
* İnisiyatif tamamen terör örgütüne geçmiştir. Akan kanın duracağı yer; PKK’nın hedefine ulaştığı, ülkenin bölündüğü yerdir.
* Bunun için yeni denilen anayasa PKK isteklerini ihtiva edecektir.
İlim böyle diyor, biz de böyle yorumluyoruz.
Bu tabloyu daha da somutlaştırmak için, BDP heyetinin hükümetle görüşmeden sonra basına yaptığı açıklamaya bakalım:
Özetle: Hükümete yeni anayasa çalışması sürecinde partimizin programında olan bütün konuları aktarmaya çalışacağız. Eylemsizliğin kalıcı hale getirilmesi konusunda net ve doğrudan açıklama yapılması, askeri operasyonların durdurulması konusunda Genelkurmay’ın ikna edilmesi, yeni anayasaya Kürt kimliğinin tanınmasına dönük düzenlemelerin mutlaka konulması, demokratik özerklik ve anadilde eğitimin öncelikli konulardan biri olması ve Demokratik Toplum Kongresi (Özerk Kürdistan Parlamentosu)’nin muhatap alınması gibi isteklerimizi anlattık.
Son aylarda yaşananları ve buraya hızla nasıl gelindiğini de hatırlamalıyız. Önce Başbakanın “Anayasa değişikliğini ’açılım’ için yapıyoruz. Bu bir milat olacaktır” dediği referandumun “evet” le sonuçlandığına işaret etmeliyiz. Sonra, Açık Toplum Vakfı ve British Council işbirliğiyle kurulan, başkanlığını Finlandiya’nın eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin yaptığı, ’Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun ülkemize geldiğini, Diyarbakır’ın ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan’la da görüşmeler yaptığını vurgulamalıyız. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “tarafsız” ve “objektif” olduğunu söylediği, AB’nin bu “akil adamları” nın, Türkiye’den “yeni bir anayasa” beklendiğini dile getirdiklerinin altını çizelim.
Terörist başının “kan akar, çok adam ölür” haa... “saldırıya geçeriz” haa... “şehirleri yakar yıkarız” haa... faslından tehditlerden korkarak masaya oturulduğuna, koskoca Türkiye devletinin aciz kaldığına kimse inanmaz. Saldırgan PKK ölmekten korkmuyor da, Türk Milleti vatanını korumaktan mı korkacak?
Sonuç: Ülkemizin bütünlüğü pazarlık masasına konmuştur. Sanki, egemenlikler (devletler) milletlerin içindeki bir parça üzerine kurulabilirmiş gibi. Diyelim ki; bu Haçlı projesi zor ve hileyle gerçekleştirildi. Yaşaması mümkün mü? Asla!... Ama bin yıllık kardeşliğin kanlı bir felakete sürüklenme pahasına. İşte Irak. Bağımsızlığı ilan edilmese de kukla devlet kuruldu. Ancak ABD oradan gittiğinde, bu ihanetin hesabı nasıl sorulacak, düşünmek bile istemeyiz.
Gelin; medeniyetimize, 80 milyonun hakkına, ilme, dünya hukukuna, akla ve vicdana aykırı bu yoldan hemen dönün!