Bu benim; ben, sen o...

Celişkilerimle çeşit çeşitim ben... Mısır için “Ordu demokrasiyi dizayn ediyor” diyen iradeye karşı çıkarım ama aynı ABD’nin Suriye’yi vurması için dilimdeki dualar eşliğinde gözlerimi ufuk çizgisine mıhlarım... Silahsız halka kurşun yağdıran Sisi’ye düşmanım ama darbeye destek veren Suudi Arabistan ve Katar için sesimi çıkarmam...
Üniter yapıyı canı pahasına savunan vatanseverim... Dolayısıyla PKK’yla kanlı bıçaklıyım ama bu bebek katili örgüte yıllarca yataklık yapan BAAS rejimine de laf söyletmem...
İslâm adına BAAS rejimini devirmeye çalışanları desteklerim ama bu uğurda insanlık dışı yöntemleri kullanan kimi marjinal grupları görmezlikten gelmekten utanmam...
Dört dörtlük ulusalcıyım ama ulusalcılığımın ‘ulusun değerleri’yle ilgisinin olup olmaması umurumda olmaz... Muhaliflikse amaç, bölücülerle bile kol kola girebilir, karakol yapımına karşı çıkan terörizm destekçileriyle beraber hareket edebilir, Gezi-Lice dayanışma köprüsü kurabilirim...
Milliyetçiyim ama milleti pek tutmam... Beni desteklemediklerinde hakaretten, kömüre, makarnaya satılmışlıklarını söylemekten geri durmam... Literatüre ‘milletine hakaret eden tek milliyetçi’ sıfatıyla girmekten ar etmem...
Çok sıkı İslâmcıyım, ümmetin topyekûn kurtuluşunu savunurum ama ümmet kavramımın sınırları Türklerin coğrafyasının başladığı yere kadardır... Pasifik’in doğu ucu girer de Doğu Türkistan, Kerkük, Karabağ ve diğerleri bu kapsama girmez... Sadece ‘Türk’ denilince ‘ırkçılık’aklıma gelir... Diğer kavimlerin alayı istisnadır...
Hesapta Alevîyim ama Ali’siz Alevîci, ateist örgütçülerin önüme geçmesine karşı yeterince sesimi yükseltmem, evlâd-ı resule sadakâtin gereğini yerine getirmekte aciz kalırım...
Milliyetçiler Marksist örgütlerin üniversitelerde terörist saldırılarına maruz kaldıklarında ‘karşıt görüşlü öğrenci çatışması’ diye geçiştirmekten, gamsız nazarlarla uzaktan bakmaktan gocunmam ama aynı çeteler bana musallat olduklarında ortalığı ayağa kaldırırım...
Demokratım ama başörtüsü görünce demokratlığımı arka cebime sokarım... Her türlü düşünce ve görüntüye bahşettiğim özgürlüğü başörtüsünden esirgerim... Yanlış anlaşılmasın dine değil, doğmalara karşıyım, benim babaannem de başörtülüydü, dedem ise kandil akşamları simit yerdi...
Sanatçıyım ve barıştan yanayım ama terör örgütlerinin katlettiği masumlar söz konusu olduğumda gözlerime tavuk karası iner... ‘İnsan hakları’ deyince aklıma en önce katillerin hakları gelir... Onların acıları karşısında yüreğim yufkalaşır, meydanlara düşerim...
Halkçıyım ama seviyesine inmem, zekâsını kendi kendisini yönetecek kadar gelişkin bulmam ve gördüğümde derhal ‘seçkinci’ kesilirim... Bunu da ‘o halkın mutluluğu için ona rağmen’ yaparım...
Adalete çok düşkünüm ama geçmişte bana yapılan adaletsizliklerin rövanşını almak için yetki elime geçtiğinde her türlü adaletsizlik yapmayı ibadet sayarım... Mağduriyetimin zaman aşımı ve son kullanım tarihi yoktur, bin yıl da geçse verimi yüksektir...
Başkası çaldığında yağmacıdır, talancıdır, hırsızdır... Ama benim adamım çaldığında “Bizim haspaya yakışıyor” veya “Çalıyor ama iyi de çalışıyor” derim, konuyu ‘tüyü bitmemiş yetim hakkı’olarak değil, güçler arası mücadelede öne geçmenin şartlarından birisi olarak görür, ‘Dar’ül harp’ hatırına onaylarım...


***


Bu ‘çift kişilik’ benim... Her yerde varım... Ve bu yapıların içinde ‘azınlık’ olmaktan hızla öteye geçiyorum... Bağnazlığım ve tahammülsüzlüğüm her geçen gün maalesef derinleşiyor... İşin belki de en ilginç yanı herkesin bir diğerinin çelişkisine teşhis edip aşağılaması ama kendi çelişkisini ıskalaması...
Bu benim; ben, sen, o... Ne hazindir ki gittikçe çoğalıyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları