Böyle bayram olur mu?
Bayram mı yaşıyoruz acı mı belli değil. İlk emri "oku" olan kutsal dinimizin düştüğü durum ortada. Dünyanın neresinde kan ve gözyaşı varsa Müslümanlar yaşıyor o coğrafyada. Cehalet diz boyunu aşıp gırtlağa dayanmış, koskoca bilim adamları halen "kader"e sığınıyor, Suudlar ise hacıları suçluyor. Hac farizasını yerine getirenler öncelikle Allah'a sığınır. İbadetin en önemli unsuru kişinin nefsini terbiye etmesidir. Sabırda sınırı geçmesidir. Lakin Mina'da karşı karşıya gelen kalabalık bir kenara çekilip diğerlerine yol verme yerine birbirlerini çiğniyor. Cesetlerin üzerine çıkıyor. Bunun adı kader değil cehalettir.
Cehaletin de ötesinde katliamdır. Bırakınız bir Müslümanın diğerini öldürmesini, ezmesini, düştüğü yerde üzerine çıkmasını, cesedine basmayı, gönlünü kırmasının bile cami yıkmakla eşit tutulduğu inanç ne hale dönüşmüş. Müslüman, din adına diğer Müslüman'ın kellesini kesiyor, kızına-karısına tecavüz ediyor, köle pazarında satıyor... Oysa son din olan İslam'da hac görevini yerine getirirken şeytan taşlama diye bir şey yok. İlahiyat bizim alanımız değil. İlahiyat biliminde tartışılmaz isim Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı "hac ibadetinde şeytan taşlama Kur'an'da yok, hurafeden ibarettir" diyor. Ama dinleyen kim? Üstelik işi tamamen ticarete döken Suudlar o taşları bile satıyor hacılara. İçinde 9 küçük taş parçası bulunan poşet 3 dolar... Beş milyon hacıdan şeytan taşlama esnasında gelen paraya bakın...
Hac ibadetini bir aya sıkıştırıp bir anda milyonları oraya çekmektense bunu yıl içerisinde yaymanın da din açısından bir sakıncası olmadığını yine ilahiyatçılar söylüyor ama dinden geçinenler, dinden güç alıp, dini satanlar karşı çıkıyor bu ilmi gerçeğe. Sebebi rantın miktarının düşmesi. Daha hac yoluna çıkarken "uçak düşse de Kabe'de şehit olsak" diye düşünen cahil zihniyet, o topraklarda mezar taşının olmadığını bilmiyor mu? Ailesinin nereye gömüldüğünden bile habersiz bunu kabullenişine ne demeli? Kimse kusura bakmasın ama cehalet yüzünden ezilip ölenlerin şehit sayılmasını kafam almıyor.
Gelelim kurban kesme ritüeline.
Bayramın birinci günü kurban keserken yaralanıp, hastanelere baş vuranların sayısı 1486... Bu rakam kayıtlara geçen yani en az üç-beş dikiş atılan ciddi kesikler. Bir de ufak kesiklerle, ilkel sargı metotları ile geçiştirenleri, hastane imkânı bulamayanları düşünün. Rakam on binleri geçer. Kurban kesmek paylaşmak değil mi? Üstelik Kurban Bayramı 4 gün, bunun üç günü de kesim yapılabiliyor. Ama manzara hiç de öyle değil. Sağlıklı koşullarda, temiz tesislerde sıraya girip kestirmek sabır işi. Ne olur yani sıraya girilse, randevu sistemi ile üç güne yayılsa. Tutup sokak aralarında boğazlıyor Müslüman. İsraf haram olduğu halde acemi kasaplar, ekonomiye katkısı olan deriyi parçalıyor. Mideyi, bağırsağı toprağa gömüyor. Pay etme adıyla etin canına okuyor.
Ve cehalete karşı bir din adamı çıkıp isyan etmiyor.
Her işine Besmele ile başladığını iddia eden devletin yetkilileri "Durun ya hu!" demiyor. Demediği gibi gizliyor cehaleti, bir nevi teşvik ediyor. Gerçek anlamdaki aydınlarımız bile dinden geçinenlerin yargısız itibar infazlarından, iftiralarından çekinip sessiz kalmayı tercih ediyor. Alın işte gazeteci kimliği taşıyanları görün. R.Tayyip Erdoğan'ın uçağında poz verenler, Erdoğan'ın "Esed geçiş sürecinde kalabilir" sözlerini yazamadılar bile. Emir eri Şaban gibi duranların toplam tirajı da ortada. Gazeteleri benzinliklerde, marketlerde, belediyelerde bedava dağıtılıyor.
Bayramdaki trafik kazaları ayrı mesele. Ey Müslüman kardeşim; 2-3 saat geç gidirver, ne olur?.. Ehliyetini aldığın günden bu yana 25-30 yıl geçmiş. Değişen kurallardan bile habersizsin. Hiç gelişmeleri takip ediyor musun, testten geçiyor musun da eşini, çoluğunu, çocuğunu öldürüyorsun!
Böyle bayramdan bana ne!