Boy boy resimler

Üzerinde fotoğraf basılı kartonları kürsüden salladığı yerden yakaladım Burhanettin Kocamaz'ın basın toplantısını.

Biraz kızgın, biraz kırgın aynı cümleyi tekrarlıyordu:

Boy boy resimler...

Boy boy resimler...

İddiasına göre adaylığıyla ilgili olarak seçim kuruluna itirazı yapanların, Cumhur İttifakı'nın Mersin adayıyla "boy boy resimleri" bulunuyordu.

Bu bir şeyi ispat eder mi?

Etmez.

***

Ama bu eder:

Kocamaz diyor ki;

- Dosyamı İl Seçim Kurulu'na verenler "yetkisiz" kişiler.

- İl Seçim Kurulu'na verilen dosyanın tamamı fotokopi, onaysız.

- Evrakları veren kişi, kendini kurtarmak için imza atmamış. Kamera kayıtları olmasa kim teslim etti belli değil.

- Kaldı ki ben evraklar teslim etmeden istifa etmişim partiden!

- Bu nasıl "başvuru" sayılır?

- (YSK'ya verdikleri kalın dosyayı gösteriyor) Şu kadar gerekçe oluşturduk. Bu belgelerle YSK'ya itirazda bulunduk. YSK'dan bir "toplantıya giriyorlar" diye telefon geldi. Bir de peşinden "toplantı bitti, itiraz reddedildi" diye. O kısa sürede şu evrakları okuyup inceleme fırsatınız bile olmaz.

- YSK benim adaylığımı reddetti. Akdeniz adayımızı reddetti. Bütün işlemleri aynı olan, teslimi bizimle aynı şartlarda yapılan Meclis Üyeliği listesini kabul etti. Çünkü kumpası kuranlar ona itirazı unutmuşlar!

***

Bütün bunlar neyi ispat eder;

Kararın "hukuki" olmadığını!

***

Keza, soruyor Kocamaz:

"Burhanettin Kocamaz ülke ya da camia için çok önemli olmayabilir ama bu bir demokrasi mücadelesi; bugün sahip çıkmazsak ne zaman sahip çıkacağız?"

Soru bu.

Temel mesele Kocamaz değil, partiler değil, anketler de değil... Temel mesele Türkiye'nin, göz göre göre hukuksuzluk yapılabilir bir ülke haline gelmesi. Siyasetin, hukuksuzlukla dizayn edilmesi ve bunu -işine geliyor diye- hazmedebilmesi.

Bu olup bitene ilk itiraz Hamit Tuna'dan gelseydi, Vahap Seçer üstüne düşeni yaptı ama CHP Genel Merkezi de ülke genelinde çıngar çıkarsaydı, İYİ Parti "seçim güvenliği"ni sorgulatacak dev bir kampanyaya başlatsaydı, MHP "adil bir seçim" için ortağına bastırsaydı; 31 Mart'ta seçmen oyuna sahip çıkılacağının güveniyle çok daha yüksek katılım göstermez miydi seçime?

Bu şaibeyi sonuç itibarıyla kabullendikten sonra Millet İttifakı, nasıl ikna edecek seçmeni, 31 Mart'ta iradesini koruyacağına?

Bir bumerang olduğu defalarca kanıtlanan hukuk sopası, devran dönüp de kendisine yöneldiğinde ne yapacak Cumhur İttifakı?

İki taraf da Mersin sınavından sınıfta kaldı.

"BAKAN BAŞKAN"

Millî Gazete'den Adnan Öksüz, önceki günkü yazısında, "Yıllardır siyasetin içinde olan, milletvekilliği yapan, bakanlık yapan bir belediye başkanının kendisine "Bakan Başkanım" dedirttiğini ve bunu demeyenleri yanına yaklaştırmadığını " yazıp, "Kim bu Belediye Başkanı?" diye soruyordu.

Öksüz'ün sorusunun yanıtı mı emin değilim ama Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin'in "Başkanım" hitabını kabul etmediğini ve kendisine "Bakanım" dedirttiğini Gaziantepliler'den uzun zamandır duyuyorum...

SORU-YORUM

-----

AK Parti'den kopanların yeni bir parti kuracağı iddialarıyla ilgili olarak "Bugün bize ihanet edenler yarın gittikleri yere de ihanet edeceklerdir" diyen Sayın Erdoğan'a sormak istiyorum:

Kastettiğiniz, tıpkı Saadet Partisi'ne, sizin deyişinizle "ihanet ederek" HAS Parti'yi kuranların, kurdukları partiye de -sizin ifadenizle- "ihanet ederek" AK Parti'ye katılmaları gibi bir "ihanet" mi?

Bir siyasi partiden ayrılıp yenisini kurmak "ihanet" ise AK Parti'yi kuranlar hangi sıfatla nitelendirmeli?

Teröristle helalleşme olur mu!

MHP'nin 50. yılını kutluyor olması hatırına yapılan "helalleşme" çağrıları yılın anlam ve önemine uygun olmasına uygun da, benim kafam çok karıştı bu duruma...

Şimdi, "MHP'den ayrılanlar", parti yöneticilerinin daha önce tekrar tekrar ve ısrarla ifade ettikleri gibi "kripto, fırıldak, dönme, karaktersiz, ipsiz, FETÖ projesi elemanı, Kandil ortağı" mı?

Yoksa helalleşmeye davet ederken ifade ettikleri gibi "aramızdan kopan ülkücüler" mi?

İlkiyse, "teröristle, terör iş birlikçisi"yle helalleşilir mi?

İkincisiyse, neden "aranızdan kopan ülkücüler"e bu kadar ağır hakaret, iftira, karalama, itibarsızlaştırmada bulundunuz demezler mi?

Sonunda helalleşme olsun olmasın, bir gün bir yerde yolu illaki kesişecek, illaki yüz yüze bakmak durumunda kalacak olan insanların lafı ağızlarından çıkarmadan önce hakkaniyet süzgecinden geçirmesi gerekmez mi(ydi)?

Yazarın Diğer Yazıları