Öncelikle şu hususu vurgulamakta yarar var:
Ülkemizin, özellikle “istihdam sağlayan, üretime katkıda bulunan” yabancı sermayeyi çekmesi bizleri ancak memnun eder.
Biz, ülkemizde kurulu bulunan, zaten gelir getirmekte olan kısaca KİT olarak tabir edilen, kamu iktisadi devlet teşekküllerinin, kısmen veya tamamen özelleştirilmesi ihtiyacı hasıl olduğunda, yatırımcıların son dönemin moda tabiriyle “ yerli ve milli” olmalarına son derece özen gösterilmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.
Türkiye’ye gelmesini beklediğimiz, umduğumuz yabancı yatırımcıların var olan İşletmeleri , devralmak veya bu tesislere ortak olmak yerine, istihdam oluşturan yeni fabrikalar kurmalarını, yeni teknolojileri, teknik ve bilgileri (KNOW HOW) Ülkemize getirmelerini bekleriz.
2005 yılında, büyük bir başarı öyküsü olarak kamuoyuna sunulan ve yüzde 55’i özelleştirilerek Lübnanlı Hariri ailesine satılan Türk Telekom, o dönem zaten kar etmekte olan bir kuruluştu (2004 yılı karı 2.2milyar TL, yaklaşık, 1.4 milyar ABD doları idi) ve değerinin çok altında bir bedel karşılığında satılmıştı...
Hatırlanacağı üzere Türk Telekom’un yüzde 55’ini 6 milyar 550 milyon dolara satın alan Saudi Oger Telecom Şirketi’nin sahibi Hariri ailesi bu bedelin sadece yüzde 20’sini peşin ödemiş, geriye kalan bölümünü de Türk bankalarından aldığı krediyle ödemişti.
13 yıllık işletmecilik dönemi sonunda, Türk bankalarından almış olduğu kredileri ‘öde(ye)meyen’ Hariri ailesinin elinde bulunan Türk Telekom hisselerine alacaklı bankalar el koydu. Böylece Hariri ailesi en az 10 milyar dolar kazanç elde ederek, Türk Telekom serüvenini noktalamış oldu...
Bu örnek bizi, yani ülkemizi yönetenleri bundan böyle daha dikkatli olmaya sevk ediyor olsa gerek.
Katar Yatırım Otoritesi (QIA)’nin, Borsa İstanbul’un yüzde 10’luk hissesini satın almasıyla yeniden gündeme gelen özelleştirme ve halka arz kavramları, beraberinde bazı soru işaretlerini de akla getiriyor...
Katar’ın bu “ yüzde 10’luk özelleştirme karşılığında” Türkiye Varlık Fonu(TVF)’na ödeyeceği 200 milyon ABD doları Türkiye Varlık Fonu’nu ne ölçüde rahatlatır bilemeyiz ama, anılan “hisse satışının” Türkiye’deki kişi ve kurumlar veya yurt dışında yaşayan gurbetçiler “Avrupa Türkleri” tarafından satın alınabilmesine imkan verilmeliydi düşüncesindeyiz.
Kanaatimizce, gerek ülke içerisinden gerekse Avrupa Türklerinden büyük bir satın alma talebi ile kaşılaşılırdı. Özellikle gurbetçi kesim “Avrupa Türkleri” imkan sunulması halinde seve-seve ülkelerinde yatırım yapmayı tercih ederler.
AVRUPA’DAKİ TÜRKLERİN BİRİKİMLERİ TÜRKİYE EKONOMİSİ’NE KAZANDIRILABİLİR
Yıllarca, “İslamcı Holdingler” tarafından sömürülen Avrupa Türkleri “Özelleştirmeler” yapılırken dikkate alınmış olsaydı, hem küçük birikimlerini bir araya getirerek “yerli ve milli yatırımcılar” haline gelir, hem de ülke ekonomisine katkıda bulunurlardı.
Avrupa’da yaşayan yaklaşık 6 milyonluk Türk nüfusu içerisinden 200 bin kişi, “küçük ve orta ölçekli” işletmelere sahip bulunuyor...
Sadece Almanya’da 500 bin kişilik bir istihdam oluşturan ve yıllık 55-60 milyar Avro tutarında bir ciroya ulaşan Türk İş İnsanları küçümsenemeyecek bir sermaye birikimine de sahip durumdadır.
Son yıllarda Türkiye’ye gurbetçiler tarafından gönderilen işçi dövizlerinin azalması, birinci ve ikinci nesil gurbetçiler tarafından ailelerinin Türkiye’deki barınma ve yaşama ihtiyaçlarının karşılanabileceği mesken vs. yatırımlarının tamamlanmış olmasıyla izah edilebilir.
Bu sebeple, Avrupa Türkleri birikimlerini Türkiye’de mesken ve diğer yatırım araçları yerine özelleştirme, halka arz vb. ekonomik faaliyetlerle değerlendirmek isteyeceklerdir...
MİLLET SEKTÖRÜ:
“SERMAYE’NİN GENİŞ HALK KİTLELERİNE YAYILMASI.”
Avrupa’da yaygın bir örgütlenme ağına sahip Türk İş İnsanları mevcut İş insanlarını, dernekleri vasıtasıyla ve özellikle de Türkiye büyükelçilikleri bünyesinde faaliyet gösteren maliye, ekonomi müşavirlikleri ve başkonsolosluklar bünyesindeki ataşeliklerin organizesi ile harekete geçirilebilecek devasa bir iktisadi birlik oluşturmak mümkündür.
Bu bağlamda; Diplomatik temsilciliklerimiz bünyesindeki maliye ve ekonomi bürokratlarının koordinasyonu ile, iş insanları dernekleri ve STK’larla işbirliğine gidilerek
bir yapılanma ve bir YATIRIM FONU” tesis edilmesi mümkündür.
Bu tarz bir ekonomik örgütlenme belki de uyuyan devi uyandıracak, Yurt dışındaki Türklerin birikimleri Türkiye’mizin kalkınması yönünde kanalize edilebilecek ve sürekli bir sermaye akışını da beraberinde getirecektir.
İskeçe Müftüsü Ahmet Mete'ye yapılan çirkin saldırının arkasındaki gerçekler
Temel Karamollaoğlu Cumhurbaşkanlığı sisteminden erken seçime soruları yanıtladı
AKP'nin ve MHP'nin ruhunu bilen Selçuk Özdağ gündemi yorumladı
Meme kanserinde erken teşhisin önemi nedir?
Bebeklerde İshal hastalığının nedenleri nelerdir?