Bölünmeden barış olmaz mı?
Daha açık soralım; devletimizi, milletimizi ve vatanımızı PKK ile bölüşmezsek, “barış” ve “çözüm” olmaz, “akan kan” durmaz mı? Bu soru vicdanı olan, Allah’tan korkan, insan olduğunu unutmayan herkesedir. Cevabını da dürüst ve cesur olmak kaydıyla, kendinize veriniz.
“Çözüm!” teslim almak veya teslim olmak demektir. Dünya birincisini, biz ikincisini yapıyoruz. İkincisinde ağır bedel vardır. Soralım: Teröristbaşı ve PKK istediğini almadan terörü durdurur mu? Elbette hayır. O halde bu karşılık ne olabilir? Söylendiği gibi, “Akan kanın durması için şeytanla bile işbirliği yaparız” veya “Gerekirse baldıran zehri de içeriz” sözleri ne manaya geliyor? Demek ki mesele “barış olsun” demekten ibaret değildir.
PKK ne istiyor? Belli değil mi? 30 yıldır tekrarlıyor. En son olarak Oslo ve İmralı’da teröristbaşı ve PKK unsurlarıyla varılan “mutabakat” ta bunları açıkça görüyoruz. Kısaca özetleyelim.
1. Türk Milleti adı vatandaşlık tarifinden ve Anayasadan çıksın.
2. “Özerk Bölge” statüsünde, kendi kendini idare eden, bayrağı olan, ana dilde eğitim ve öğretim yapan “Yerel yönetimler” kurulsun.
3. “Kandil” dahil PKK’lılar ve teröristbaşı serbest kalsın, etnik/ırk temelinde siyaset yapsın.
4. “Akil Adamlar Komisyonu” kurulsun, geçiş döneminde inisiyatif alsın.
5. “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulsun, faili meçhulleri araştırsın.
Her vatansever bunları dikkatle okumalı ve kendi tutumunu doğru olarak belirlemelidir. Bu beş maddede yazılanlar devlete, millete ve vatana ortak olmak değilse nedir? Ama biz çok tekrarlanan şu 1. Maddede yer olan Türksüz anayasa, Türksüz devlet ne demektir, bir nebze üzerinde duralım.
Burada, Devleti kuran Türk Milleti dışlanıyor, egemenlik sahipsiz bırakılıyor. Başbakanın 2005 yılından itibaren ısrarla dillendirdiği şu iddia konuya açıklık getirmeye yetiyor: “Bu ülkede Kürt’ü vardır, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Arnavut’u, Boşnak’ı, Türk’ü vardır. Bunlar ülkemizde bir alt kimliktir. Bunun bir tek üst kimliği vardır; o da Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığıdır.”
Buna göre; Türk Milleti, Devletimizin kurucusu ve milli kimliğin sahibi olmaktan çıkarılıyor, bünyesindeki etnik topluluklardan biri ve alt kimlik konumuna indiriliyor. Böylesine dünyada bir benzeri daha görülmeyen tarifle, sahipsiz bırakılan egemenlik, etnik/ırk gruplarına paylaştırılmış oluyor. Bu bir emperyalist projedir, amacı Türk Devletini yok etmektir!
“Türkiye Vatandaşlığı!” üst kimliğine gelince; Herhangi bir millete ve devlete ait olmayan, sadece coğrafyanın adını taşıyan kimlik olmaz. Zira coğrafya egemenliğin sadece bir unsurudur, sahibi ise millettir. Egemenlik etnik/ırk gruplar üzerine değil, bunları da temsil eden millet gerçeği üzerine kurulur.
Mart 2013’te yapılan araştırmaya göre, yurttaşlarımız; % 93.7 ana dilim Türkçe, % 90 Türküm, % 7.9 Kürt’üm, % 98 Türkçe konuşuyorum, % 98.8 Müslüman’ım, % 98 Türk Bayrağı, % 98 İstiklal Marşı diyor. Gerisini siz ilave edin, buna tek millet denmez mi?
Farz edelim ki “Yeni” Anayasa Meclis’ten geçti ve çok ortaklı etnik/ırk devleti kuruldu. Tantanalar arasında “Barış!” geldi, PKK saldırıları durdu, “Kan akmıyor” huzura kavuştuk diyebilir miyiz? Asla. Çünkü sosyolojik bir terkip ve bütün olan millet, bölünüp egemenlik paylaşılınca, kısa zamanda iç çatışma başlar. Buna “etnik fitne” tuzağı denir. Tarih bunun acı örnekleriyle doludur. İşte 250 bin kişinin ölümüyle dağılan Yugoslavya, işte 1 milyon kişinin ölümüyle bölünen ve iç çatışma tuzağındaki Irak, işte Libya ve Suriye.
Osmanlı ne demiş? “Hakimiyet (egemenlik) aynen iffet ve namus gibidir, tecezzi (bölünme)’yi kabul etmez, ortağı da olmaz.”
Acaba “akiller!” neyi anlatacaklar?