Bölücülerin Türk düşmanlığı!
HDP'liler TBMM'deki yemin töreninde söylediklerinin anlaşılmaması için düşük sesle ve hızlı bir biçimde yemin metnini okudular. Leyla Zana, 24 yıl önce yaptığını yaptı önce Kürtçe bir şeyler söyledi. Ardından da "Türk Milleti" yerine "Türkiye Milleti" diyerek kürsüden indi.
HDP'li Altan Tan, bir televizyon programında "Genelkurmay Başkanı bir konuşmasında dokuz defa Türk vatanı, Türk Bayrağı, Türk Milleti diyor" diye sızlanmıştı.
"Türk" kavramı HDP'nin Marksist'ini, İslamcısını, Kürtçüsünü 220 bin voltluk bir elektrik gibi çarpıyor. HDP'lileri ise özellikle Atatürk kavramı cin çarpmışa döndürüyor. Bölücülerin siyasi organizasyonu olan HDP yalnız "Türk" ve Atatürk kavramına değil Türk Milletine de açıkça düşman olduklarını ortaya koyuyorlar.
AKP ise "Türk Milleti" konusunda daha rafine ve incelikli bir politika izliyor. Anayasal gereklilikleri yerine getiriyor ve hatta "Atatürk İlke ve İnkılapları" üzerine yemin etmekte bir sakınca görmüyor.
Ancak AKP'liler yemin dışında da mecbur kalmayınca "Türk Milleti" demiyor, "milletimiz" diyor. AKP zihniyeti Atatürk kelimesini de kullanmıyor 'Mustafa Kemal' diyor. "Atatürk İlke ve İnkılapları" kavramına ise AKP'liler kırmızı görmüş boğa tavrı gösteriyor. Buna rağmen bu değerlere bağlı kalacaklarına namus ve şerefleri üzerine yemin edebiliyorlar.
Türk, Türk Milleti ve Atatürk kavramları Türkiye Cumhuriyeti'nin genleridir. Bölücüler mücadelelerini bu yüzden bu üç kavram üzerinden yürütmektedir. Bölücü ve hain unsurlar Türkiye Cumhuriyetinin bu üç kavram üzerine kurulduğunu ve bu kavramların yıkılmasıyla Türkiye Cumhuriyetini yıkılabileceğine inanıyorlar!
Saldırı bu kavramların taşıdığı tarihi anlama yapılıyor. Yapılmak istenen şey, Türk kavramını etnik/ırki bir içeriğe indirgeyip marjinalleştirmek ve Türkiye Cumhuriyetini ırki bir devlet hüviyetine indirgemektir. Böylece Türkiye'nin farklı etnik yapıların devleti olmadığını ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
Bu tartışmaları Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı öncesi tartışmış ve sonuçlandırmıştı. Ziya Gökalp, o zaman "Yalnız bir tek kelime, mukaddes ve mübarek (TÜRK) kelimesidir ki, bu herc-ü merc içinde doğru yolu görmemize sebep oldu" diyecektir.
Bugünlerde birilerinin ısrarla dayattığı "Türkiyelilik" kavramıyla ilgili olarak da Gökalp neredeyse yüz yıl önce şu görüşü ileri sürmüştür: Türk kelimesi ile Türkiye kelimesi arasında büyük fark vardır; her Türkiyeli, Türk değildir; aynı zamanda her Türk de Türkiyeli değildir.
Türkiye kelimesi devletimizin ismidir; Türk kelimesi milletimizin adıdır. Ben tabiiyetim itibariyle Türkiyeliyim, kültürüm itibariyle de Türk'üm. Benim bu iki ada birlikte sahip oluşum, bu kelimelerin eş manalı olmasını gerektirmez. .../... İşte Türk ve Türkiyeli kelimelerinin mukayesesi gösteriyor ki, Türk başka bir şey, Türkiyelilik ise başka şeydir.
Gökalp ve arkadaşlarının ilk işi, devlet, ümmet, millet kelimelerinin farklarını meydana koymak oldu. Devlet tabiiyette, ümmet dinde, millet kültürde müşterek olan fertlerin toplamıdır. Bu suretle, bizim, Türkiye devletine, İslam ümmetine, Türk milletine mensup olduğumuz anlaşıldı.
Ziya Gökalp İslamcılığı, Osmanlılığı ve Türkçülüğü aynı konsept içinde birleştirmiştir.
Şu satırlar Gökalp'a aittir: "Türk mütefekkirleri, Türklüğü inkâr ederek beyne'l edyan bir Osmanlılık tasavvur ettikleri zaman İslamlaşmak ihtiyacını duymuyorlardı; hâlbuki Türkleşmek mefkûresi doğar doğmaz İslamlaşmak ihtiyacı da hissedilmeye başladı. Türkçülük, ne kavim, ne ümmet ne de ahali Türkçülüğüdür. Türkçülük demek, Avrupa medeniyeti içinde bir Türk harsı vücuda getirmektir. En mukaddes şahıs (Hazreti) Peygamber; en mukaddes ma'bed, (Kabe-i Muazzama) kalacak. En güzel lisan, Türkçe(dir). Musiki ve edebiyatta, Türk güzelliği tecelli edecektir."
Türk kavramı anayasadan silinmeden Türkiye'nin istenildiği gibi tasarruf edilemeyeceğini bilenler, Türk kavramından kurtulmaya çalışmaktadır. Olay budur!