BM'nin ağındaki Türkiye!
Türkiye'ye ihale edilen Suriyeli göçünün demografik bir operasyon olduğunu artık bilmeyen kalmadı.
Bu operasyonun başında birçok ülkenin yanı sıra BM ve AB aktif rol oynuyor. Süreç, ABD'nin dış politikasıyla paralel bir şekilde ilerliyor.
ABD'nin Orta Doğu'daki planları çok basit ve yüzeysel; petrol sahaları ve yeraltı kaynakları ele geçirilmeli!
Bu basit denklemi oluşturmak için, çeşitli gruplarla, devletlerle, devlet başkanlarıyla görüşebiliyorlar. Ortalığı karıştırıp, kültürel mirasları yok ederek, Orta Doğu'nun altına dinamit yerleştirmekten çekinmiyorlar.
Bu denklemde silah pazarına da büyük bir genişleme alanı sağlanıyor. ABD'nin ürettiği silahlar Orta Doğu ülkelerinin (başta Suudi Arabistan) en büyük ithalat kalemlerini oluşturuyor. Böylece, ABD ekonomisi hem ihracat hem petrol yönünden besleniyor.
Orta Doğu'ya dönüp baktığınızda ise; parçalanmış, demografisini derbeder olmuş, devlet özelliğini yitirmiş ve çoraklaşmış topraklarla karşılaşıyoruz.
Binlerce yıllık devlet geleneğimiz ve askeri tecrübelerimiz, Orta Doğu ülkelerinden bizi bir tık yukarıya taşıyor. Türkiye'de güçlü petrol havzaları olsaydı sonumuz belki de çok acıklı olabilirdi.
Ama bölgede güçlü Türkiye istenmiyor.
Milyonlarca kişi Türkiye'ye göç ettirildi. Ülkenin her iline (özellikle de sahil kesimlerine) yerleştirildiler.
BM ise bu büyük göç hareketini açıktan desteklemekle kalmıyor, Türkiye'deki sığınmacıların statüsünü ayrı bir kimlik olarak konumlandırıp, kalıcı hale getirmek istiyor.
Nasıl mı?
BM ve AB'nin son bir ayda kamuoyuna açıkça ilan etmiş olduğu iki projeden bahsedeceğim.
"Türk ve Suriyeli Kadınlar Birlikte Yaşamalı"
Birincisi: "Suriyeli Kadın ve Genç Kızların Sosyal ve Ekonomik İstikrarı ve Dayanıklılığının Güçlendirilmesi" projesi.
Proje, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi ve GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı işbirliği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği'nin koordinasyonunda yapılıyor.
Projeyi fonlayan ise Japonya Hükümeti!
Şanlıurfa ilinde uygulanacak projede, Suriyeli kadın ve genç kızların ekonomik olarak güçlenmelerini, Türk ve Suriyeli kadınların sosyal uyum ve diyalog içinde birlikte yaşamalarının sağlanması amaçlanıyor.
Açıklamadaki en kritik nokta ise şurası; "Proje Türk ve Suriyeli kadınları kapsıyor."
Sorulması gereken sorular şunlar:
BM, Türkiye'deki kadınları "Suriyeli" ve "Türk" diye tanımlamaya ne zamandan beri karar verdi?
Projede belirtilen "Suriyeli ve Türk kadınlarının birlikte yaşaması"ndan kasıt kalıcı bir düzene işaret ediyor.
Türkiye'deki sığınmacıların kalıcı hale getirilip, topluma entegre edilmesi BM'nin hangi görev kapsamına giriyor?
Türk ve Suriyeli Çiftçiler!
İkinci proje daha da ilginç: "Türk ve Suriyeli çiftçilere yönelik tarımsal eğitim projesi."
Bu sefer projenin başında BM ve AB var.
BM'nin alt birimlerinden biri olan Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) projeyi destekliyor.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar projeyi şöyle anlatıyor:
"Türk ve Suriyeli çiftçilerimize yönelik tarımsal eğitim projesinde FAO ve TZOB birlikte hareket edecek. Ziraat Odalarımız ile konuyu değerlendirdik. Bu eğitimleri yapabiliriz. Biz buna hazırız. FAO'dan haber bekliyoruz. Gecikmeden başlanmalı."
FAO Türkiye Temsilcisi Vaorel Gutu da proje hakkında şunları ifade ediyor:
"Suriyeli ve Türk çiftçilere yönelik tarımsal eğitim projesi dokümanları Nisan ayında tamamlandı, çalışma ofisi tutuldu, projede görev alacaklar işe alındı. Avrupa Birliği'nden gelecek imza sonrasında Türk ve Suriyeli çiftçileri eğitmek için harekete geçeceğiz."
Şimdi sorulara geçelim…
Türkiye'de çiftçiler ne zamandan beri "Türk" ve "Suriyeli" diye sınıflandırılıyor?
Türkiye'deki çiftçilerin milletlerine göre ayrıştırılmasından sonra eğitim vermek AB ve BM'nin hangi görevine giriyor?
Türkiye'deki Suriyelilere çiftçilik eğitimi verilerek ne amaçlanıyor?
BM ve AB'nin projelerini dikkatle inceleyin. Türkiye'de sanki iki millet varmış gibi davranılıp, Suriyeliler Türkiye'nin bir parçası haline getirilmek isteniyor. Suriyelileri, Türkiye'ye ihale eden zihniyetin çıkış noktası tam da burası.